4 Aralık 2009 Cuma

Zeneb Celaliyan'ın İdamını Durduralım!

Herkesi, Zeyneb'in idamını durdurmak üzere, Iran Büyükelçiliği'ne "Zeyneb Celaliyan'ın idamını durdurun!!!" mesajını içeren bir faks göndermeye çağırıyoruz.

İran Büyükelçiliği fax numarası:468 28 23

26/11/2009

Adım Zeyneb Celaliyan,

27 yaşında Kürt kadınıyım, siyasi tutuklu olarak İran hapishanesinde yatıyorum. Hakkımda verilen ölüm cezası, İran Yüksek Mahkemesi tarafından onaylandı. Şu anda çok kötü koşullar altında yaşıyorum. Sürekli bir işkence ve kötü muamele altındayım. Göstermelik bir yargılama yapıldı, bir avukatım dahi olmadan bir kaç dakikalık bir mahkemenin ardından idam cezasına çarptırıldım. Beni savunmak için bir avukatım bile yok. Yargılandığım mahkeme ise sadece birkaç dakika sürdü. Mahkeme bana, 'sen Allah'ın düşmanısın, çok yakında tüm Allah düşmanları gibi idam edileceksin' dedi. Hakimlerin tümü mahkeme sürecinde idam edilmem lehinde oy kullandı. Ben, annem ve ailemden hatır istemek için hakimden izin istedim. Hakim ise, bana 'kapa çeneni' diyerek isteğimi reddetti. Tüm insan hakları savunucularından, kadınlardan bana yapılan haksızlığa karşı çıkmalarını ve yardımcı olmalarını istiyorum.


Bugün Ankara Kadın Platformu'ndan ve Feministbiz'li kadınlar İran Büyükelçiliği önünde Zeyneb'in idam kararını protesto etmek için basın açıklaması yapmak için toplandılar. Fakat eylemcilerin sayısından kat kat fazla çevik kuvvet kadınları ablukaya aldı, büyükelçilik önüne yaklaştırmadı. Pankartımızı daha açmadan yırtmaya çalışan polis, bizleri tartakladı da. Polisin tüm baskısı ve şiddetine rağmen basın açıklamamızı yaptık. (Aşağıda basın açıklamasını görebilirsiniz.) Daha sonra İran büyükelçiliğine faks çekmek üzere Tunalı postanesine gittik. Herkesi, Zeyneb'in idamını durdurmak üzere, Iran Büyükelçiliği'ne "Zeyneb Celaliyan'ın idamını durdurun!!!" mesajını içeren bir faks göndermeye çağırıyoruz.

İran Büyükelçiliği fax numarası:468 28 23
















"Basına ve kamuoyuna,

Bugün burada Zeyneb’in bu çağrısı üzerine bir araya geldik. İran rejimi Zeyneb’i 2008 yılı ortalarında Kirmaşan kentinde PJAK üyesi olduğu iddiasıyla tutukladı. İran Gizli Servisinde Vevak da 8 aylık işkencelerden ve sorgulardan sonra 14 Ocak 2009’de çıkarıldığı Devrim Mahkemesi tarafından idam cezasına mahkum edildi. Zeyneb’e, Devrim Mahkemesi’nde avukatı bile olmadan sadece 7 dakikalık bir duruşma sonucunda idam cezası verildi ve bu ceza İran Yüksek Mahkemesi tarafından onaylandı. Zeyneb şu anda işkence görüyor, kötü muameleye maruz kalıyor.

Zeyneb’i öldürmeye, yok etmeye çok kararlılar. Elleri kandan çıkmıyor, yetmiyor kadınların her yerde yok edilmesi, bunu daha da hızlandırmak daha fazla yok etmek istiyorlar. Sembolik mahkemelere bile gerek duyulmadan milyonlarca kadının acımasızca yok edilmesi dünyanın her yerinde tüm gerçekliği ile devam ediyor. İran gerici rejimi şimdiye kadar gerçekleştirmiş olduğu kadın kıyımlarına Zeyneb hakkındaki idam kararını da ekleyerek bu tablonun yaratıcısı olduğunu bir kez daha doğruladı. İran gerici rejimi, Zeyneb’in ağır sağlık sorunları olmasına rağmen ne tedavisine ne de ailesinin kendisini ziyaret etmesine müsaade etmemektedir. Zeyneb’in ailesinden hatır isteme talebi dahi “kapa çeneni” denerek reddediliyor, sesini bile duymaya tahammülleri yok. Zeyneb, Sanandaj cezaevinde idam edilmeyi bekliyor. Pervasızca devam eden bu idamlar insanlık dışıdır ve ortaçağ barbarlık döneminden kalma bir cezalandırma sistemidir ve bu barbarlığa seyirci kalmamız isteniyor.

Kadına yönelik şiddetin her biçimine karşı alanlarda “erkek-devlet şiddetine son” demek üzere buluştuğumuzda, erkek devletin kadınlardan, kadınların örgütlü mücadelesinden, gücünden, nasıl korktuğunu gördük. Zeyneb’in idam kararı da İran devletinin kadınlardan nasıl korktuğunun ve kadınları yok etmek istediğinin bir göstergesidir. 25 Kasım “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü”nde Ankara polisinin şiddetine maruz kaldık, direndik, mücadele ettik ve kadın dayanışmasından aldığımız güçle Yüksel’e çıktık. Şimdi de bu barbarlığa karşı susmayacağımızı, seyirci kalmayacağımızı haykırıyoruz ve 25 Kasım’da erkek-devlet şiddeti karşısındaki mücadelemizi Zeyneb’i idamdan kurtarmak için yürütüyoruz. Buradan Ankara Kadın Platformu olarak Zeyneb’in idam kararını durdurmaları için İran Büyükelçiliğine faks çekmek üzere postaneye gidiyoruz. Faks çekme eylemi sembolik olmaktan ötedir; Zeyneb idamdan kurtulana kadar biz platform bileşenleri olarak kurumlarımızdan, örgütlerimizden faks çekmeye devam edeceğiz.

Türkiye’deki insan hakları temelli çalışan kurum ve kuruluşların, konuya duyarlı tüm insanların bu idamın durdurulması için faks çekme eylemini güçlendirmelerini bekliyoruz.


Ankara kadın platformu"




25 Kasım 2009 Çarşamba

Erkek, Devlet Şiddetine Son



















Ankara Kadın Platfomu'ndan kadınlarla birlikte saat 12'de Erkek ve Devlet Şiddetine son demek için YKM'nin önünde buluştuk.

KESK'in Genel Grev günü olarak Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü olan 25 Kasım'ı seçmiş olması biraz sinirlerimizi bozmuştu. Buluşma yerine gidip kadınlarla buluştuğumuzda yine de iyi hissettik kendimizi. Bu arada polis de YKM'nin önünden Yüksel Caddesi'ne yürümek için seçtiğimiz rota üzerinde barikat kurmuştu. KESK eyleminden gelen arkadaşlarımızın da katılımıyla sayımız arttı 'Aç, aç barikatı aç!' diye bağırmaya başladık. Her sene yürüdüğümüz rota olmasına rağmen, polis yürüyümüşüzü 'yasak' ilan etti. Bize alternatif olarak metronun altını gösterdi. Kadınlar 'Bizi evlerimize hapsedemediniz, şimdi de yerin altına mı sokmak istiyorsunuz' diyerek direndiler. Saatlerce barikatı zorladık, biber gazına, polisin şiddetine rağmen "Polis defol, bu sokaklar bizim!" diye bağırmaya devam ettik. Sokakları da geceleri de istediğimizi, kadınların artık susmayacağını haykırdık, karşılığında ise devlet ataerkil şiddetini bir kere daha gösterdi. Sonunda ayrı gruplar halinde Yüksel Caddesi'ne yürüdük. Yolda yürümek istediğimiz rotaya yöneldik, pankartın açılmasıyla bir araya toplandık ve sloganlarımızı atmaya devam ettik. Yüksel Caddesi'ne yorgun ama çoşkulu bir şekilde girdik. Akşam saat dörtte Kürtçe ve Türkçe basın açıklamamızı yaptık. Basın açıklamasından sonra halaylarımız ve şarkılarımızla eylemi sonlandırdık. Aşağıda Ankara Kadın Platformu adına yapılan basın açıklamasını görebilirsiniz.

















KADINA YÖNELİK ŞİDDETİ BİRLEŞEREK DURDURACAĞIZ!

2009


Biz Ankara’da mücadelesini sürdüren, kadın örgütleri, feminist oluşumlar, siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri, sendikalar, meslek örgütlerinden kadınlar ve bağımsız kadınlar bu 25 Kasım’da da yaşamımızı kuşatan her türlü şiddete, sömürüye, ayrımcılığa karşı yan yanayız.

Bundan tam 49 yıl önce Dominik Cumhuriyeti’nde Turijillo Diktatörlüğü’ne karşı muhalif bir hareketin üyesi olan Mirabel Kardeşler kaçırılarak öldürüldüler. Mirabel kardeşlerin ölümü kadına yönelik şiddetin ne ilk örneği ne de son! Yüzyıllardır kadın üzerinde uygulanan cinsel, ulusal ve sınıfsal sömürü, fiziksel, psikolojik, cinsel, ekonomik şiddet tüm acımasızlığıyla devam ediyor.

Uyandığımızda korkuyla açtığımız gözlerimizi her gece korkuyla kapatıyoruz. İzlediğimiz televizyonlar, okuduğumuz gazeteler, bir dost haberi hep kadın ölümleriyle dolu. Cinsiyetçi bir dünyada, cinsiyetçi bir ülkede yaşıyor, yaşamın her alanında ikincilleştiriliyoruz. Bedenimiz, emeğimiz, kimliğimiz erkek egemenliği ve kapitalizmin ürettiği kadına yönelik her türlü şiddet biçimiyle parçalanıyor. Savaşlarda en çok mağdur olanlar, gazete köşelerinde dağa kaldırılıp tecavüz edilenler, üçüncü sayfa haberleriyle ölümlerimize haklı gerekçeler yaratılanlar, nesne haline dönüştürülenler yine bizleriz.

Medya tecavüze ve ölümlere ortak olma!

Türkiye’de 7 ay boyunca istatistiklere yansıyan kadın ölümlerinin sayısı 953. Bilmediğimiz, görmediğimiz, intihar süsü verilmiş ölümlerin sayısını da ekleyecek olursak durum korkunç ötesi. 953 kadın! 953 sayısına birkaç hafta önce öldürülen Demet öğretmen, Fatma TAŞ, bu tabloya daha fazla dayanamayıp yaşamına son veren Dicle Koğacıoğlu ve daha niceleri dahil değil. Umutları, hayalleri, daha iyi bir dünyada yaşama özlemi olan kadınlar… Katliam olarak nitelendirilecek bu durum karşısında katillerin haksız tahrik indirimlerinden yararlanmaları , yasa uygulamalarındaki eksiklikler kadınları bir kez daha öldürüyor. Yüreklerimiz soğumadan yolumuza devam ediyoruz öfkeyle.

Erkek şiddetine son! Erkek öldürüyor, yasalar koruyor!

Kabahatler kanunu ile trans kadınlar suçlu duruma düşürülüyor. Lezbiyen, biseksüel, travesti veya transseksüeller ötekileştirilen dillerle hedef tahtası haline getiriliyor. Toplum içinde yaşam alanları daraltılıyor, en kötü koşullar altında yaşamaya zorlanıyor. Birçok arkadaşımızın yüzüne kezzap atılıyor, tecavüz ediliyor, işkence edilerek en temel hak olan yaşama hakkı ellerinden alınıyor.

Cinsel yönelim ayrımcılığına hayır!

Dolapdere’de sabah evlerinden iş yerlerine giden 7 kadının servis adı verilen kamyonette boğularak can vereceklerini, üstelik işveren tarafından ölümlerinden sorumlu tutulacakları nı düşünebilir miydik? İşe giderken bile şiddet yaşayan, bir servis aracı dahi kendilerine çok görülen, çocuklarını eve kilitleyip çıkan annelerin durumu; yoksulluğa karşı tek başına mücadele eden ve daha fazla dayanamayıp iki çocuğuyla Porsuk Çayı’na atlayan Dilek Özer’in hayata veda edişi, kapitalizmin vahşetini, kar hırsını ve özellikle kadınların yaşama koşullarını anlatmak için yeterli değil mi?

Kapitalizme hayır!

Tüm yaşamımız boyunca koyu askeri yeşil gölge altında, silahların, savaşın, düşmanlığın; ataerkil ayrımcı diliyle konuşmaya zorlandık. Halkları birbirine düşman eden imhacı, inkarcı tutum her gün yeniden üretiliyor; dili, kimliği ve inanışı farklı olana tahammülsüzlük artıyor; kışkırtılan milliyetçilik ve militarizmin vardığı noktanın sokak ortasında işlenen cinayetlere kadar ulaştığını görüyoruz hep beraber. Ayrımcılığın ve düşmanlığın derinleştirilmesi, yaşamımızın her alanında, evimizde, sokakta, işyerimizde şiddeti daha da yaygınlaştırıyor, meşrulaştırıyor. Ceylan’ın koyun otlatırken kafasına havan mermisinin isabet edeceği akıllara gelir miydi? Yaşadığımız yerlerde tahayyül edebilir miyiz bunu? Bölgeye özgü görülen, meşrulaştırılan kadın ölümleri çok uzağımızda değil, ülkenin her yerinde yaşanılan şiddet çınlatıyor kulaklarımızı. Korucu katliamlarının ardı arkası kesilmiyor.

Silahların gölgesinde yaşamaya son!

Kadınların insanca yaşam için attığı her adım, aldığı her soluk kesilmeye çalışılıyor.

KESK ve demokratik kitle örgütlerinden kadın arkadaşlarımız sadece örgütlü oldukları için cezaevlerinde tutuluyor. Kadın hareketine emek vermiş feminist ve barış aktivisti Pınar Selek büyük cezalar istenerek hala yargılanıyor. Sokaklarda barış adına bildiri dağıtan arkadaşlarımız karakollarda çırılçıplak soyularak aranmak isteniyor. Su ve barınma hakkı taleplerini dile getiren kadınlar gözaltına alınıyor, polis şiddetine maruz kalıyor. Güler ZERE ölüme terk edildiği cezaevinden ancak çıkartılıyor.

Gelsin baba, gelsin koca, gelsin devlet, gelsin jop inadına isyan inadına isyan inadına özgürlük!

Tüm bu umutsuz tablo yıldırmadı bizleri yüzyıllardır. Bu gidişi tersine çevirecek inancımızla; ayrımcılığa, savaşa, sömürüye, tacize, tecavüze, yoksulluğa karşı mücadeleyi, yüzyıllardır sürdürülen mücadelelerden güç alarak devam ettiriyoruz. Sesimiz başka kadınların sesleriyle birleşiyor her gün. Tüm baskılara ve şiddete rağmen bir arada durarak elde ettiğimiz kazanımlarımız güçlendiriyor bizi. Yaşanılmaz hale getirilen dünyamızda kadınların sesi özgürlüğü, umudu, barışı haykırıyor yılmadan.

Biz kadınlar insanca bir yaşamı, özgürlüğü ve barışı kazanacak güce sahibiz. Bunun için taleplerimizi bugün bir kez daha haykırıyoruz.

Namus cinayetleri, taciz ve tecavüzler, mahkemelerde uygulanan haksız tahrik indirimleri, nefret cinayeti adı altında işlenen katliamlar sona ersin!

Danışma merkezleri ve sığınma evleri açılsın!

Her çocuğun ana dilinde eğitim görmesi sağlansın!

Zorunlu göç mağduru Kürt kadınlarının yaşadıkları sorunlar çözülsün!

Kadınlar için ücretsiz eğitim sağlık ve sosyal güvenlik hakkı sağlansın!

Kadınların işten çıkarılmasına son verilsin!

Ücretsiz kreşler açılsın!

Kentler kadınların güvenle yaşayabileceği biçimde düzenlensin!

Yargı “erkek yargı” olmaktan çıksın; 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun etkinleştirilsin!

Gözaltında, cezaevinde cinsel şiddet, işkence son bulsun!

Medya şiddeti sona ersin!

ANKARA KADIN PLATFORMU









Etegimizde Isyan Taslari from pugazzi on Vimeo.

19 Kasım 2009 Perşembe

Feministbiz ve Ankara Kadın Platformu'nun 25 Kasım Etkinlikleri



Feministbiz ve Ankara Kadın Platformu 21-25 Kasım günleri arasında 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü kapsamında
eylemler ve etkinlikler düzenliyor.
Bu eylemlerden bir tanesi 17 Kasım'da Sincan Cezaevi önünde yapıldı.
Ankara Kadın Platoformu'ndan kadınlarla birlikte
Sincan Cezaevi'ndeki cinsel tacizi ve şiddeti protesto ettik.
Duvarların ötesine sesimizin ulaştığını ve kadın dayanışmasının
içerdeki kadınlara değdiğini bilmek çok heyecanlandırıcıydı.
Bu eylemin videosunu ve daha ayrıntılı bir haberi yakında buraya koyacağız.

20 Kasım ve 21 Kasım akşamlarında Feministbiz bar eylemleri düzenliyor.
Barlarda taciz ve tecavüze artık yeter diyen kadınlar olarak
Tunalı ve Sakarya'daki barların bulunduğu sokaklarda yürüyüşler yapacağız.
20 Kasım 20.30 - Kuğulu Park'ta buluşuyoruz.
21 Kasım 20.30 - Sakarya Meydanı'nda buluşuyoruz.

22, 23 ve 24 Kasım günlerinde her gün stand açılacak.
22 Kasım'da stand 12.30'da açılacak
ve saat 15.00'te bir basın açıklaması düzenlenecek.
Diğer günler saat 11-17 arası Yüksel Caddesi'ndeyiz.
24 Kasım akşamı Yüksel Caddesi'nde sokak tiyatrosu gösterisi olacak.
25 Kasım gününde ise kadına yönelik şiddete dur demek için sokaklardayız.
12:00'de YKM'nin önünde buluşarak,
12:30'da Yüksel Caddesi'ne doğru yürüyüşe geçeceğiz ve hep birlikte
Erkek, Devlet Şiddetine Karşı Susmadığımızı haykıracağız.


Nefret Suçu Mağduru Bireyleri Anma Günü

Nefret Suçu Mağduru Bireyleri Anma Günü Için Pembe Hayat LGBTT dayanışma derneği
basın açıklaması metni.

Basın Açıklaması

Tarih: 20 Kasım 2009 Cuma

Saat: 11.00

Yer: Türkiye Büyük Millet Meclisi Dikmen Kapısı

Çankaya-ANKARA


Basına ve Kamuoyuna,
1998 Kasım’ında ABD’de San Francisco'daki evinde vahşice bıçaklanmış bir şekilde ölü bulunan transeksüel Rita Hester'in ardından "Ölümümüzü Hatırlamak" adıyla başlatılan mumlu nöbet tutma eylemleri sonrasında 20 Kasım, transfobik nefret ve önyargıdan dolayı öldürülen travesti ve transeksüelleri anma günü olarak adlandırılmaya başlamıştır. Türkiye’de de geçen yıldan itibaren 20 Kasım, “NEFRET SUÇU MAĞDURU TRANS BİREYLERİ ANMA GÜNÜ” adıyla trans bireylerin öz örgütlenmesi olan Pembe Hayat LGBTT Derneği tarafından çeşitli etkinliklerle anılmaya başlanmıştır. Bu çerçevede bu yıl da, nefret sonucu öldürülen arkadaşlarımızı anmak ve her türlü ötekileştirme, dışlama/dışarda bırakma, yok sayma ve nihayet yok etme biçimindeki uygulamalara karşı ortak bir mücadele hattını örmek üzere20 Kasım 2009 Cuma günü saat 11:00’da Ankara’da TBMM önünde yapılacak olan basın açıklaması ile başlayıp 21–22 Kasım’da Petrol-İş Ankara Şubesi’nde yapılacak sempozyumla devam edeceketkinliklerimize nefret suçlarına karşı duyarlı ve farklılıklarla bir arada yaşamayı savunan tüm toplumsal kesimleri çağırıyoruz.

TRANSEKSÜEL CİNAYETLERİ POLİTİKTİR !!!

NEFRETE SON !!!


29 Ekim 2009 Perşembe

Serdar Turgut'a ÇÜÜŞŞ dedik

Kuğulu Park'ta ellerinde rengarenk dövizleri ve üzerinde kocaman bir ÇÜÜŞŞ yazan pankartlarıyla toplanan kadınların yüzleri gülüyor... "Başına bir hal gelirse Serdar, dağlara gel dağlara" diye şarkı söylüyor, birbilerinin dövizlerine bakıp "Bu harika olmuş valla" diyerek gülüyorlar.

"Mizah çükle değil beyinle yapılır!"
Müzisyen Rojin'i dağa kaldırıp seks kölesi yapma fantazisi kuran Akşam Gazetesi köşe yazarı Serdar Turgut'a karşı ırkçı ve cinsiyetçi olmayan mizahımızı bugün sokağa taşıdık. Mağdur olmayı seçmiyoruz, Serdar Bey'in mizah dediği şeyin aslında ne olduğunu çok da iyi anlıyoruz, ama hiç mi komik bumuyoruz!

"Serdar'ın kaleminden kan damlıyor!", "İstenmiyorsun git Serdar", "Üzmez'i hakladık, sıra Serdar Turgut'ta", "Bir şemsiye de Serdar'a","Militarist basın kalemini bedenimden çek!", "Jin, jîyan, azadî" yazılı pankartlarımızla, "Serdar'a yuh de! Yuh deme çüş de!", "Mizah değil nefret, asla gülme reddet!", "Bijî yekîtî ya jinan", "Kadınlar barış istiyor" ve "Yaşasın kadınların kız kardeşliği/ Bijî xwîşkatiya gelan!" diye bağırarak Kuğulu Park'tan Akşam Gazetesi'nin Cinnah Caddesi'ndeki temsilciliğine kadar yürüdük. Burada basına ve kamuoyuna yönelik hazırladığımız metni okuduk. (Metni aşağıda görebilirsiniz) Sadece Serdar Turgut ve Akşam Gazetesi'ni değil, tüm basını savaşın değil barışın yanında olan yayınlar yapmaya çağırdık. "Çüş" yazılı pankartımızı ve dövizlerimizi gazete temsilciliğinin yanındaki İsviçre Büyükelçiliği'nin parmaklıklarına asarak oradan ayrıldık. Eylem boyunca bol bol güldük, hem de nefret ve kin kusmadan, militarizmi ve cinsiyetçiliği beslemeden...

"Basına ve kamuyouna,

Artık barışı konuşmaya başlamamız gerektiğini düşündüğümüz bu günlerde, gazeteleri ve televizyonu her açtığımızda savaşı, milliyetçiliği, ırkçılığı ve nefreti körükleyen yayınlarla karşılaşmak istemiyoruz. Bu yayınlardan bir tanesi, mizah adı altında Serdat Turgut tarafından kaleme alındı. Kendi deyimiyle, ‘terörist’ olmanın nedenlerini bir kez olsun durup düşünmemiş olan Serdar Turgut anlaşılan o ki köşe yazarlığından sadece zavallı fantezilerini yazmayı anlıyor. Malum yazısında bir kere bile konuşmadığı, ona göre zevk ü sefa içinde yaşayan barış elçilerini karşılamaya gelen, ama bunu ne şov için, ne de o “mükemmel hayat” tarzını devam ettirmek için yapan insanlara dönük bir savaşı kışkırtırtıyor. Bizler ise bir kere daha başka bir fantezimiz olduğunu kendisine haykırmak için buradayız, barışı.

Kürtler bu savaş yüzünden Serdar Turgut'un sadece cinsel fantezilerine yeten muhayillesinin alacağından çok daha fazla acı çektiler. Yalnızca dilleri ve kültürleri yok sayılmadı, öldürüldüler, işkence gördüler, sürüldüler, köyleri yakıldı... Ama en kötüsü o ve onun gibiler yüzünden Türkiye halklarının gözünde 'düşman' ilan edildiler, ötekileştirilmeye çalışıldılar. Anladıklarını söyleyen bazıları da makul Kürt/ makul olmayan Kürt ayrımı yapmaya çalıştı.

Serdar Turgut sağolsun! 'PKK teröristi olmadığıma pişmanım' yazısıyla militarizmin ve ataerkinin dilinin nasıl da iç içe olduğunu bir kere daha görmüş olduk. Savaştan iştahı kabaran erkek gözünün ilk dikildiği yerin kadın bedeni olduğunu da.Ama eril militarizmin ve milliyetçi şiddetin, dili nasıl da bu kadar fütursuzca kullanılabildiğine yine de şaşırıyoruz...

Türkiye'de otuz yıldır süren savaşın en sonunda bitecek ve barışın gelecek olmasına dair küçücük bir umuda bile çamur atmaktan, bunu yaparken hem bir halka hem de müzisyen olan Rojin'in Kürt ve kadın olmasına pis bir dille saldırmaktan Serdar Turgut beyefendinin hiç gocunmaması karşısında hayrete düşüyoruz. Yükselen milliyetçilikten nasiplenmek için belli ki Serdar Turgut kaleminden çıkanı kulağı duymadan editörüne göndermiş. Bu yazıyı yayınlamakta hiçbir beis görmeyen Akşam Gazetesi de bizi afallatıyor. Biz Serdar Bey'in mizah adı altında kadın bedenine yaptığı sürekli saldırılara gülmemeye devam ediyoruz. BARIŞ'ı arzulayan kadınlar olarak bunca şaşkınlığa ancak Serdar Turgut'a ve Akşam gazetesi'ne kocaman bir ÇÜŞŞ çekerek karşılık verebiliyoruz. Akşam Gazetesi ve Serdar Turgut Rojin'den özür diledi. Fakat Kürt halkından da özür dilemeliler. Serdar Turgut'un kadınlardan özür dilemesini, mizah adı altında yaptığı aşağılamalara son vermesini ve istifa etmesini istiyoruz. Akşam Gazetesi'ni ve tüm basını nefreti, savaşı ve milliyetçiliği körükleyen, aynı zamanda haber etiğine de sığmayan yayınlara son vermeye çağırıyoruz.

Feminist(B)iz Oluşumu ve Ankara Kadın Platformu"


Serdar'a ÇÜŞ de! from pugazzi on Vimeo.




27 Ekim 2009 Salı

Rojin'den Serdar Turgut'a Dava

Rojin, Akşam Gazetesi yazarı Serdar Turgut’u dava ediyor. Turgut, 24 Ekim 2009 Cumartesi günü yayımlanan yazısında Rojin’in adını ahlaktan yoksun ve çirkin ifadeler içinde kullanmıştı. Bu yazının yayımlanmasından itibaren hayranlarından çok sayıda telefon ve mail alan Rojin, kadın ve sanatçı kimliğine yapılmış bu saldırının hesabını hukuk yoluyla sormak üzere 26 Ekim 2009 Pazartesi günü saat 11.00’de Bakırköy Adliyesi’nde olacak. Rojin’in sevenlerine ve hayranlarına gönderdiği mektup aşağıdadır:

Türkiye, demokratik açılım olarak isimlendirilen bir süreçte geleceğini en çok tehdit eden, insanlara en çok acı veren sorunuyla yüzleşiyor ve kalıcı çözüm yolları arıyor. Bu süreç Türkler açısından da Kürtler açısından da gel gitlerle, tuzaklarla dolu. Yaralar çok derin, kırgınlıklar çok taze, öfkeler çok taşkın. Ancak umudumuz o ki duygularımızı biraz kontrol edebilirsek, şu geçirdiğimiz çakıl taşlı yolu devrilmeden, savrulmadan, birbirimizi hırpalamadan atlatabilirsek önümüz çok açık.Aydınlar, yazarlar, entelektüeller, sanatçılar yani toplumun ortalamasından boyu daha uzun olanlar, gözü daha keskin olanlar, tepenin arkasını daha iyi görenler için aydınlıklarını, entelektüelliklerini gösterme günü işte tam da bugündür. Ne yazıkki; gazete köşelerinin bazı efendileri kalemlerini yaralara tuz basmak, ateşe körükle gitmek, yumrukların biraz daha sıkılmasını sağlamak için oynatıyorlar. İşte bu yazılardan biri 24 Ekim 2009 Cumartesi günü Akşam Gazetesinde Serdar Turgut tarafından kaleme alınmıştır. ‘PKK Teröristi Olmadığıma Pişmanım’ başlıklı yazıda devletin silah bırakmaları cazip hale getirecek önlemleriyle dalga geçilmekte, sürecin suhuletle aşılması yerine yeni gençlerin ölmesine yol açacak bir uçuruma sürüklenilmesine davetiye çıkarılmaktadır.Serdar Turgut, bu çirkin amaç için adımı da aynı çirkinlikte kullanmıştır. ‘Dağa kaldırmak’, ‘seks kölesi yapmak’ gibi ağzı salyalı erkek edebiyatının en ucube cümlelerini fütürsuzca kullanmaya cesaret etmesinin nedeni benim Kürt olmam mı hele de kadın olmam mıdır?Ben sanat hayatımda nereye geldiysem annemin hayır dularından başka kimseden destek almadan ve kimseye taviz vermeden geldim. Şimdi de adımın ve kişiliğimin; onbinlerce satan bir gazetenin tanınmış bir yazarı tarafından ahlaktan yoksun ifadelerle malzeme yapılmasına asla izin vermeyeceğimi, yasal yolları sonuna kadar kullanacağımı, kamuoyuna saygıyla duyururum. Namlunun ucuna gül değil gülle koymak isteyen anlayış bölücüdür.
ROJİN

Serdar Turgut'un yazına aşağıdaki linkten ulaşılabilir:
http://www.aksam.com.tr/2009/10/25/yazar/14863/serdar_turgut/pkk_teroristi_olmadigima_pismanim.html

13 Ekim 2009 Salı

14 Yıl Önce İşlediği Tecavüze 20 Yıl Hapis Cezası

Tecavüzcü Şahin Öğüt’ün yargılandığı davalardan biri dün sonuçlandı. Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi cinsel saldırı suçlarında emsal olacak bir karar imza attı. 20 yıl hapis cezasına çarptırılan Şahin Öğüt’ün hakkında 12 ayrı dava açılmış ve birinden 15 yıl hapis cezası almıştı.
14 yıl önce 13 yaşındayken Şahin Öğüt’ün tecavüzüne uğrayan mağdurun geçen süre boyunca bu tecavüzün travmasını yaşadığı raporlarla da ortay kondu. Feminist kadınlar, Öğüt’ün yakalanmasıyla birlikte emniyete başvuran mağdur ile tanıştılar ve Öğüt’ün yargılandığı davalara katılıp takipçisi oldular.
1 yıllık sürecin ardından mahkeme heyeti dün (12 Ekim) tarihi bir karara imza attı. Karşı tarafın zaman aşımını öne sürmesine karşın heyet, mağdurun beyanını ve yaşadığı tecavüzün yarattığı ruhsal bozukluğa dayanarak Şahin Öğüt’e 20 yıl hapis cezası verdi. Öğüt, “bekâret” sözcüğüne sırıtarak tepki verdi ve mağdur için “keşke burada olsaydı da ben de sorsaydım” diyerek ataerkil değerleri arkasına almaya çalışsa da heyet’in kararında etkili olamadığı görüldü. Öte yandan, 5 Ekim’de ertelendiği söylenen fakat sonrasında Şahin Öğüt’ün savunma sunduğunun öğrenildiği davaya ilişkin mağdurun avukatları mahkeme heyetinden bu durumu “maddi hata” olarak kabul etmesini istediler. Heyet itirazı kabul etti.
Davayı takip eden feminist kadınlar, “Adaletin bundan sonra da kadınlardan yana olmasını istiyoruz” açıklaması yaptılar.
“Feminist kadınlar olarak mutluyuz. Ataerkil toplumun devletiyle, medyasıyla ve diğer bütün kurumlarıyla tecavüzcüyü koruduğunun deneyimle sabit olduğu dünyamızda böylesi emsal kararlar benzer durumdaki birçok kadın için umutlanmamızı sağlıyor. Adaletin bundan sonra da kadınlardan yana olmasını istiyoruz.”

Kaos GL
Kaynak: www.kaosgl.com

12 Ekim 2009 Pazartesi

Emsal Karar: 14 Yıl Önceki Tecavüze 20 Yıl Hapis Cezası

Hakkında cinsel saldırı suçlamasıyla yaklaşık 12 dava açılan Şahin Öğüt bugün yargılandığı bir davada 14 yıl önce 15 yaşından küçük olan kişiye tecavüzden 20 yıl hapis cezası aldı.

Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi cinsel saldırı suçlarında emsal olacak bir karar imza attı.

Hakkında 12 ayrı dava açılan birinden 15 yıl hapis cezası alan Şahin Öğüt bugün yargılandığı bir davada 20 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Avukat Evren Paydak kararı bianet'e yorumladı:

"Karar biz kadınlar için bayram olmasına vesile olacak kadar iyi bir karar. Çok memnunuz. Tecavüz suçu 14 yıl önce gerçekleşmiş. Ortada Adli Tıp'tan alınan rapor, sperm örneği, darp izi vs. yok. Mahkeme heyeti mağdur beyanını esas aldı, mağdurun suçun işlendiği dönem 13 yaşında olmasını, tecavüzün ardından ruhsal durumunun bozulduğunu gösteren raporları dikkate alarak cezasını 20 yıla çıkardı."

"Kadınlar adına kazanım"

Mahkeme heyetinin kararını, suçun işlendiği tarihe göre eski Türk Ceza Kanunu'na dayandırarak verdiğini söyleyen avukat Paydak "O yasaya göre bu suçun cezasının alt sınırı 10 yıl, üst sınırı yok. Ancak mahkeme heyeti 418. maddeyi de göz önüne alıp mağdurun ruh halinin bozulduğuna kanaat getirip cezada artırım uyguladı" dedi.

Paydak bu noktada şu gelişmeye dikkat çekti:

"Savcı ilk esas hakkındaki mütelaasında 418. madde kapsamında Öğüt'ün 'kızlık zarını bozmaktan' cezasının artırılmasını talep etti. Daha sonra bu mütelaasını değiştirerek 'kızlık zarının bozulduğu yönünde somut bir delil olmaması' yönünde cezanın artırılması talebinden vazgeçti. Ancak mahkeme heyeti mağdurun 'kızlık zarı bozulduğundan' değil 'ruhsal durumu bozulduğundan' cezayı arttıma kararı aldı."

Öncesinde Öğüt'ün sonuçlanan başka bir davadan 15 yıl hapis cezası da aldığını hatırlatan Paydak, Öğüt'ün cezai ehliyetinin olmadığını öne sürdüğünü ancak Adli Tıp Kurumu raporunun "cezai ehliyeti tamdır" dediğini aktardı.

Paydak Ankaralı feministlerin ve feminist.biz grubunun Öğüt'ün yargılandığı davalara katılıp takipçi olduklarını ve mücadele sonunda verilen bu kararın tüm kadınlar adına kazanım olduğunu söyledi. (EZÖ)

Emine Özcan

Kaynak: www.bianet.org

5 Ekim 2009 Pazartesi

Duruşma ertelendi! 12 Ekim'de duruşmaya

5 Ekim'deki duruşmaya Şahin Öğüt teşrif etmedi. Sebebini biz de bilmiyoruz. Bize duruşmanın 8 Ekim Perşembe gününe ertelendiğini söylediler, ne var ki Şahin Öğüt bugün de yoktu. İstanbul'da da tecavüz davaları olduğu için oraya götürmüşler. Kısacası duruşma yine ertelendi. 12 Ekim Pazartesi günü Adliye'de buluşalım ve kadın dayanışmasını bir kez daha gösterelim.
Kadınlar artık susmayacaklar!
Duruşma saati: 09.30
Duruşma yeri: 7. Ağır Ceza

19 Eylül 2009 Cumartesi

5 Ekim'de Duruşmaya

Şahin Öğüt'ten 15 yıl önceki tecavüzün hesabını soruyoruz!
Onlarca kadına ve çocuğa tecavüzden yargılanan Şahin Öğüt'e karşı açılan tecavüz davalarından bir tanesi daha sonuçlanmak üzere. Feministler olarak takip ettiğimiz davanın iki ay önceki duruşmasında adeta şov yaparcasına "savunması"nı sunan Şahin Öğüt, 5 Ekim'deki karar gününde tecavüze sessiz kalmayan biz feministlerin varlığını salonda hissetmeli.
17 Eylül'deki duruşma bizim için umut verici oldu. Davanın sonunda ceza alırsa, zaman aşımına karşı emsal bir karar olacak.
Pazartesi günü duruşma salonunda tecavüze, şiddete, tacize uğrayan kadınların yalnız olmadığını gösterelim. Kadın dayanışması her yerde!

Duruşma yeri ve saati:5 ekim pazartesi
09.50
7. ağır ceza

14 Eylül 2009 Pazartesi

17 Eylül'de Duruşmaya

23 Temmuz'da mahkeme salonundaydı Şahin Öğüt. Öfkeden avuçlarımızı sıka sıka "savunma"sını dinledik. Arada arkasını dönüp baktığında varlığımızın onu nasıl da rahatsız ettiğini fark ettik. Kararın açıklanması muhtemel bir dahaki duruşmada daha kalabalık olalım, tecavüze sessiz kalmadığımızı gösterelim...

Duruşma tarihi: 17 Eylül Perşembe
Saat:10.00
Yer: 7. Ağır Ceza

31 Ağustos 2009 Pazartesi

Hapishanede ve gözaltılarda cinsel tacize ve şiddete son verilsin!


FeministBiz oluşumu olarak hapishanelerde ve gözaltılarda kadınların maruz kaldığı polis ve jandarma cinsel tacizine ve şiddetine dikkat çekmek ve bunlara son verilmesi yönünde bir adım atmak için 29 Ağustos Cumartesi günü YKM önünde bir eylem yaptık.

Hazırlamış olduğumuz minyatür parmaklıkları etrafımıza koyup üzerimize de hapishanede ve gözaltılarda kadınların yaşadıkları şiddeti dile getiren ifadelerin bulunduğu çarşafları giyip yere yattık ve sessizce yaklaşık on dakika bekledik. Asfalta kafayı koyup güneş ışığı gözümüze girerken etraftaki sesleri dinlemek ilginç bir hissiyattı. Sonrasında bizim jandarmayken tacizci olabileceğine hükmettiğimiz bir adam etrafındakilere sanırız (çünkü etrafı görmüyorduk, ‘sadece gökyüzü...’) en az beş kez: “Ben de jandarmaydım, cezaevinde de jandarmalık yaptım, yok böyle birşey ya. Vallahi yok ya” biçiminde serzenişte bulunup durdu. Oysa ki biz gayet iyi biliyoruz kadınların jandarma tacizi nedeniyle doktora gidemediğini, jandarmanın jinekolojik muayenede odadan çıkmayarak hasta kadın arkadaşımıza tacizde bulunduğunu. Yakın zamanda Genç-Sen’li kadınların gözaltında yaşadığı polis tacizini. İnsaniyete sığmayan ama erkek egemen devletin ve onun jandarmasının sistematik bir biçimde yapageldiği uygulamalarla ünlenmeye aday Sincan F Tipi cezaevinde kadınların deneyimlediklerini.

Eylemi neden yaptığımızı anlatmak için basına ve kamuoyuna yönelik hazırladığımız metin şu şekilde:

Bizler, Kadın tutukluların, hapishanenin kapalı kapıları ardında neler yaşadıklarını nelere maruz kaldıklarını gün be gün ve yeterince bilmeyebiliriz. Ama tahliye olan kadınlardan, biliyoruz ki hapishanelerde kadınlar farklı şiddet türlerine, saldırılara ve cinsel tacize maruz kalıyorlar.

Bu olayların en yakınımızda cereyan edeni ise Sincan F Tipi Cezaevi’nde yaşanmakta; siyasi tutuklu kadınlar başta olmak üzere birçok kadının ciddi sağlık sorunları yaşamasına rağmen, doktora çıkamadığı ve sağlık haklarından faydalanamadığı kadınlar tarafından kaydedilmiş durumda. Kadınlar hastaneye giderken görevlilerin saldırısına ve cinsel tacizine uğruyor, doktor muayenesi sırasında askerler odadan çıkmıyor ve kadınlara hakaret ediyorlar. Hücrelerde ise askerlerin sözlü ve fiziksel tacizi süre giden olayların sadece bir kısmı. Direkt yaşam hakkının tehdidi olan bu durum, ölüme mahkum edilen Güler Zere gibi, diğer tutuklu kadınların da yaşam haklarının gasp edilmesinin bir parçasıdır. Hapishanelerde ve gözaltılarda kadınların bedeni üzerinde devam eden fiziksel ve psikolojik şiddet son bulmadığı gibi, yaşananlar her geçen gün artarak daha fazla kadının, yaşamını, sağlığını ve psikolojisini tehdit etmeye devam ediyor. Ve bu şiddet, yakın zamanda Genç-Sen’li kadın arkadaşlarımızın göz altında yaşadığı cinsel taciz olayının da gösterdiği gibi, kadınları toplumsal mücadeleden, kamusal alandan dışlamanın, onları yıldırıp, dirençlerini kırmanın bir aracı olarak da kullanılıyor.

Bu sebeple feministler olarak bizler, buradan, kadınların hapishanelerde maruz kaldığı şiddetin, cinsel tacizin saklanamayacağını haykırıyor ve daha fazla kadının bu şiddeti yaşamaması için başta Adalet Bakanlığı olmak üzere ilgililerden bu uygulamalara son verilmesini istiyoruz. Ve bunun takipçisi olacağımızı bildiriyoruz.”

27 Temmuz 2009 Pazartesi

27 Temmuz Kart Atma ve 28 Temmuz Duruşmalar

28 Temmuz salı günü,
Eryaman Davası duruşması 09:40'da 11. Ağır Ceza'da,
Melek'in duruşması 10:30 da 7. Ağır Ceza'da
Travesti, transeksüel cinayetlerini takip ettiğimiz göstermek için orada olacağız.

Ayrıca SES'den tutuklanan Seher Tümer'in davası da salı günu 11. Ağır Ceza'da olacak.

Bugün KESK'li kadınlarla dayanışmak için saat 18.00'de Yüksel Caddesi'nde buluşacağız. Buradan Mithatpaşa Postanesi'ne yürüyerek arkadaşlarımızla dayanışmak için kart atacağız. Yüksel'e yetişemeyenlerle, 18.30'da postanede buluşulacak.

20 Temmuz 2009 Pazartesi

Tecavüze Sessiz Kalmiyoruz! 23 Temmuz'da Duruşmaya

Bir çok kadına ve kız çocuğuna tecavüzden yargılanan opera sanatçısı Şahin Öğüt davasının bir sonraki duruşması 23 Temmuz'da, Ankara'da.
25 Haziran'da ilk kez duruşmaya gelen Şahin Öğüt savunmasının hazır olmadığıni iddia etti. Bu duruşmaya katılacak ve savunmasını sunacak. Orada kalabalık olmamız çok önemli.

Duruşma
23.07.2009 Perşembe
Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi
Saat 10:00'da.

Tecavüze Sessiz Kalmak Taraf Olmaktır!


6 Temmuz 2009 Pazartesi

Transfobi Öldürür! Çağla ve Melek'in Davaları ve Basın Açıklaması

LGBT Hakları Platformu'ndan Çağrı

Geçtiğimiz Nisan ve Mayıs aylarında Ankara’da transfobiden kaynaklı nefret suçunun hedefi olarak katledilen transeksüel arkadaşlarımız Melek ve Çağla’nın cinayet zanlıları bu hafta yargı önüne çıkarılıyor. Ancak nefret cinayetlerinin ardı bir türlü kesilmiyor. Son olarak 29 Haziran’da Merter-İstanbul’da bir arkadaşımız daha öldürüldü: Hadise. Son üç yıl içinde yaşanan otuzuncu cinayet bu.

Nefret suçlarının yasalar çerçevesinde düzenlenmesi ve faillerin ağır tahrik indiriminden yararlanamaması için, sahip olduğu kimlik nedeniyle bir kimseyi öldürmeye bir daha kolaylıkla cüret edilememesi için, farklılıklarımızla bir arada yaşamak için, eşit ve özgür bir dünya için, ölüme karşı hayatı savunmak için bu konuda duyarlı herkesi Melek ve Çağla’nın duruşmalarında dayanışma göstermeye; Melek’in duruşmasından sonra Hadise’nin katledilmesini ve LGBT bireylere yönelik nefret cinayetlerini kınamak amacıyla Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi önünde yapılacak olan basın açıklamasına katılmaya çağırıyoruz.

Çağla'nın duruşması:
Yer: Ankara Adliyesi 5. Ağır Ceza Mahkemesi
Tarih: 08 Temmuz 2009
Saat: 10.30
Melek'in duruşması:
Yer: Ankara Adliyesi 6. Ağır Ceza Mahkemesi
Tarih: 9 Temmuz 2009
Saat: 14.00
LGBT Hakları Platformu

İzmir Siyah Pembe Üçgen Derneği
Kaos GL Derneği
Lambdaistanbul LGBTT Dayanışma Derneği
MorEL Eskişehir LGBTT Oluşumu
Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği
Piramid Diyarbakır

30 Haziran 2009 Salı

17. Onur Yürüyüşü'den Gözlemler ve Notlar
















Aralarında FeministBiz'den kadınlarından da olduğu bir grup, kimi bir önceki haftadan, kimi Cuma gününden ya da Cumartesi ve Pazar sabahtan İstanbul topraklarına (daha doğrusu Taksim civarına) ayak bastı.

Yürüyüş gününden bir iki gün önce gidenler için zaman çoğunlukla birbirleriyle karşılaşmak, İstanbul’daki arkadaşlarla dostlarla hoşbeş etmek, İstiklal çevresindeki bilimum ucuz barlarda içmek, Karaköy İskelesi’ne inmek gibi etkinliklerle geçti. Ancak bu süreçte bir kısmı, yaklaşık 7-8 kişilik bir grup, parasızlık nedeniyle Cumartesi günkü partiye giremedi, kapıdaki arkadaşlardan destek istedi ve göremedi, hatta birkaç hoş olmayan diyalog bile yaşandı ve nihayetinde bu grup oradan eksik kaldı :)

Pazar öğleden sonraya doğru, Ankara'dan gelenler birbirlerini buldu, yine İstiklal çevresindeki kafe ve barlara konuşlandı. Çay, kahve ve bira derken saat oldu 17:00. Grubumuz, Meydan’ın orada toplanma faaliyetine dahil oldu; lolipoplarımızı, dövizlerimizi aldık; o kocaman gökkuşağı bayrağı etrafındaki coşkulu insanlara katıldık bir süre, sloganlar attık. Fakat yürüyüş bir türlü başlamıyordu. Öne doğru gittiğimizde, polisin izin vermediği anlaşıldı; pazarlıklar sürüyordu. “Aç! Aç! Barikatı Aç!” sloganı atıldı defalarca. Öndeki insanların çoğu, “izin verilmezse zorlayalım barikatı” şeklinde düşünüyordu, fakat bir miktar sorunlu bir izin çıktı: Efendim, dövizler inecek, slogan atılmayacak, öyle yürünecek. Elbette ki eylemci grup böyle düşünmüyordu; ilkin indirilen dövizler İstiklal Caddesi'ne girdikten sonra hemen açıldı. Lakin Lambda’lı arkadaşlardan bazıları polisin dediklerini polisten daha çok ciddiye almış olacak ki, sık sık “indiriyoruz dövizleri; slogan atmıyoruz arkadaşlar” gibi uyarılarda bulundu can sıkıcı kategorisine girecek bir süre boyunca. Hatta polisin “bizi korumak için orada olduğu” gibi birçoğumuzun “ne diyor ya” biçiminde serzenişte bulunmasına neden olacak sözler sarf edildi.

Yürüyüş coşkulu idi; özellikle Allah ne verdiyse ıslıkların, düdüklerin çalınıp; çığlıklar ve zılgıtların birbirine karıştığı anlar içleri hoş, gönülleri sarhoş ediyordu doğrusu. Amma ve lakin slogan repertuarı o kadar kıttı ki, çoğu atılmak istenen slogan içimizde kaldı. Bol bol “Eşcinseller Susmayacak!”, “Eşcinseller Vardır!”, “Başka Bir Dünya Mümkün!”, “Okulda İşte Mecliste Eşcinseller Her yerde” biçiminde sloganlar atıldı. “Arada değil, Biseksüeliz!”, “Travestiyiz, Buradayız Alışın”, “Lezbiyenler Vardır” gibi sloganlar ise, bu coşkulu kitlenin çok az dile getirdiği sözler arasındaydı. Hatta “Aşk Aşk Hürriyet Uzak Olsun Nefret” gibi Anarşist menşeli slogandan kimseciklerin haberi yoktu sanki. Öte yandan Nefret Cinayetleri yeterince dile getirilmedi denilebilir. Feminist sloganlardan “Gelsin Baba, Gelsin Koca Gelsin Cop! İnadına İsyan, İnadına Özgürlük!” biçimli güzide slogan ise birkaç kez kulaklara çalındı.

Bu anlatılanlar, bir grup LB ve feminist kadının gözünden Onur Yürüyüşü. Detayları ve daha fazlasını bianet’ten, Kaos GL web sayfasından okuyabilirsiniz. Sonuçta, eksiğiyle gediğiyle coşkulu bir Onur Yürüyüşü geçti, güzeldi. Ellere ve emeklere sağlık.

29 Haziran 2009 Pazartesi

Kadınlar Barış İçin Buluşuyor Ankara Toplantısı Sonuç Bildirgesi

‘Biz kadınlar Barış istiyoruz. Bunun bize hediye edilmeyeceğini, eğer mücadele etmezsek barışın bir düş bile olamayacağını biliyoruz. Sessizliğin, boyun eğmenin hayat değil ölüm anlamına geldiğini binlerce yıllık deneyimimizden biliyoruz. Barışı ellerimizle öreceğiz, dayanışmamızla, mücadelemizle öreceğiz’ çağrısıyla Türkiye’nin birçok ilinden kadınlar olarak ırkçılığa, cinsiyetçiliğe, homofobiye, militarizme ve askeri vesayete karşı 28 Haziran günü Ankara’da bir araya geldik.

Cinsiyetçi olmayan, demokratik, özgürlükçü bir anayasanın ihtiyacını, Kürt sorununun demokratik barışçıl çözümü için operasyonların durdurulmasını, çocuklarımızı dahi yüzyıllarca tutsak edecek TMY yasasının geri çekilmesini, DÖKH bileşeni ve KESK’li kadın arkadaşlarımızın haksız ve hukuksuz tutuklanmasına karşı sesimizi ve gücümüzü ortaklaştırmamızın aciliyetini ortaya koyduk.

Sözümüzü ve gücümüzü sokağa taşıyarak barış mücadelesini örgütlü gücümüzle somut eylemlere dönüştüreceğimiz bir süreci öngörüyoruz.

31 Mayıs tarihinde Diyarbakır’da gerçekleştirilen ‘Söyleyecek sözümüz/ Çözümü geliştirecek gücümüz var’ diyerek attığımız ilk adımı 28 Haziran Ankara buluşmasında önümüzdeki günlerde geniş katılımlı bir Barış konferansıyla kurumsallaştırmayı amaçlıyoruz. Bu konferansla birlikte kadınların militarizme, savaşa ve her türden cinsiyetçiliğe karşı mücadelesini güçlendirirken diğer yandan da amacımız uzun vadede örmek istediğimiz kadın barış hareketinin ilk adımlarını atmak ve kadınların barış manifestosunu oluşturmaktır. Konferansımız Eylül ayında gerçekleştirilecektir. Konferansın hazırlanması için 2 İstanbul / 2 Diyarbakır/ 1 de Ankara’dan olmak üzere 5 kişilik bir koordinasyonun kurulması… Koordinasyonun ihtiyaca bağlı olarak kendini genişletme özgünlüğünün olması…

Kürt sorununda çözümsüzlüğü, militarizmi, savaşı kadınların özgün olarak nasıl deneyimlediği, kadın olmaktan kaynaklı ne tür olumsuz sonuçlarla karşıya kaldığımız ve bu deneyimler üzerinden ne tür özgün talepler üreteceğimiz ve çizmek istediğimiz yol haritamız süreçle birlikte berraklaşacaktır.

30 yıldan beri yaşanan savaştan ve çatışmalı süreçten en çok kadınlar etkilendi. Dolayısıyla Kürt sorununda demokratik barışçıl çözüm söz konusu olduğunda biz kadınların daha iradi yer alması ve söz sahibi olması kaçınılmazdır. Kürt sorununda yaşanan tıkanıklığın önü kadınların da öncülük edeceği bir süreçle aşılacaktır. Militarist kurumların ve onların sözcülerinin yapacağı her türlü ırkçı, şoven, savaş politikalarına karşı bizler kadınların eşitlik, kardeşlik, adalet, özgürlük ve barış taleplerini daha güçlü dile getireceğiz. 

Sözümüzü ortaklaştırırken, eylemlerimizi yerelleştireceğiz. Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Ermeni, Arap, Gürcü ve hangi milletten, mezhepten olursa olsun, işçi, emekçi, genç ve bir tek kadın dahi özgür değilse hiçbirimiz özgür olamayız. İlan ediyoruz ki barış mücadelesi biz kadınlar için aynı zamanda eşitlik ve özgürlük mücadelesidir.  Barış mücadelesini bir yandan çatışmalı bölgeler başta olmak üzere operasyonların durdurulması ve barışa şans verilmesi için yükseltirken diğer yandan İstanbul, Bursa, Trabzon başta olmak üzere bulunduğumuz her yerde halkların kardeşliği ve eşitliği şiarıyla aynı zamanda kadın kurtuluş mücadelesini de birlikte omuzlayacağız.

İhtiyaç belirgindir, kısa vadede konferansımızın örgütlenmesine kadar ertelemeksizin; TMY’ ye dayandırılarak haksız biçimde tutuklanan DÖKH ve KESK’li kadın arkadaşlarımızın ve TMY’ye dayandırılarak tutuklanan çocuklarımızın serbest bırakılması için bir kampanyanın örgütlenmesi… İstanbul’da başlatılan DÖKH ve KESK’li kadınlarla dayanışmak için hazırlanan imza kampanyasının ortaklaştırılması ve imza metinlerinin Adalet bakanlığı, Meclis başkanlığı ve Cumhurbaşkanlığı’na heyetler halinde gidilerek verilmesini… Kampanyanın aynı zamanda sokakta da görünür kılınması için çaba harcanması…

28 Temmuz’da KESK üyesi Seher Tümer’in mahkemesine geniş bir katılımın sağlanması ve mahkeme öncesi basın açıklamasının yapılması…

Ağustos’ta, 7 bölgede her dilde Kadın barış şölenlerinin düzenlenmesi…

Askeri operasyon bölgelerinde çadır kurarak soruna en derin yaşandığı yerde dikkat çekmek için adımların atılması,  Ağustos ayının ilk haftasında kadınların katılımı ile 1 gece Barış için Kadınlar Nöbet tutuyor eyleminin gerçekleştirilmesi. Barış Nöbetine uluslar arası kurumların ve kadın parlamenterlerin, aydın, sanatçı, yazar kadınların da katılımının sağlanması… Çadırların kurulduğu gün yapılabilecek tüm illerde bir günlük nöbetlerin tutulması…

 

YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI

OPERASYONLAR DURDURULSUN BARIŞ HEMEN ŞİMDİ!

Şahin Ögüt Duruşması 23 Temmuz'da

Bir çok kadına ve kız çocuğuna tecavüzden yargılanan opera sanatçısı Şahin Öğüt davasının bir sonraki duruşması 23 Temmuz'da, Ankara'da.
25 Haziran'da ilk kez duruşmaya gelen Şahin Öğüt savunmasının hazır olmadığıni iddia etti. 23 Temmuz'daki duruşmaya katılacak ve savunmasını sunacak. Bu duruşmaya mümkün olduğunca kalabalık katılmamız ve davanın takipçisi olduğumuzu hissettirmemiz önemli. Duruşmanın saatini ve yerini buradan duyuracağız.
Tecavüze Sessiz Kalmak Taraf Olmaktır!

24 Mayıs 2009 Pazar

25 Haziran'da Duruşmaya

Bir çok kadına ve kız çocuğuna tecavüzden yargılanan opera sanatçısı Şahin Öğüt davası devam ediyor.
Bugüne kadar hiç bir davaya gelmedi!
Bakıköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesin'den "CEZAİ EHLİYETİ TAMDIR" raporu geldi.
Bir sonraki mahkeme 25 Haziran'da, 09:35'te, Ankara Yedinci Ağır Ceza Mahkemesi'nde!

Feministler olarak herkesi bu davanın takipçisi olmaya çağırıyoruz.
Tecavüze sessiz kalmak, taraf olmaktır!

27 Nisan 2009 Pazartesi

Vakit, vaktini nefrete harcama!

Vakit yazarı Hüseyin Üzmez’in davası halen sonuçlanmamış, adlı tıp kurumundaki rezalet ayyuka çıkmış ve feministler olarak öfkemiz hala doruktayken Vakit gazetesi bu kez de lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transseksüel (LGBTT) bireylere karşı kustuğu nefret ve açık hedef göstermesiyle karşımıza çıktı.
Homofobi Karşıtı Buluşma arifesinde 14 Nisan 2009 tarihli Vakit Gazetesi’nde şöyle bir haber, ki haber demeye bin şahit ister, “Üniversiteler başörtülülere kapalı, “gey” ve “lezbiyenlere” açık” başlığıyla dikkatlerimizi çekti. Bu yazıda Homofobi Karşıtı Buluşma “sapkın etkinlik”, LGBTT bireylere yapılan ayrımcılıkla mücadele edenler “sapkınlıklarını meşru göstermeye çalışan”lar ve Kaos GL Derneği “cinsi sapıkların” derneği ilan edilmiş. Vakit gazetesi geçen yıl da yine aynı söylemle “nefreti arttırmak ve hedef göstermek” misyonunu gerçekleştirmişti. Ve maalesef Kaos GL Derneği’nin suç duyurusu sonuçsuz bırakılmış, Vakit işlediği bu suçtan yargılanmamıştı bile. Bugün burada bizimle birlikte olan LGBT Hakları Platformu bileşeni Kaos GL ve Pembe Hayat LGBTT Derneklerinden başlayarak Vakit Gazetesi için bir kez daha suç duyusunda bulunulacağını duyuruyoruz. Bu suça ortak olmak istemeyen her kişi ve kurumu suç duyurusunda bulunmaya çağırıyoruz.

Ve diyoruz ki nefretin gün be gün büyütüldüğü ülkemizde, Vakit gazetesinin yaptıklarına sessiz kalmayacağız.
Yine Vakit geldi ve artık sabrımız taştı:

Eşcinsellik değil, çocuk istismarı cinsi sapıklıktır!
Feminist(B)iz Oluşumu


-Gey lezbiyen değil, cinsi sapık Vakit’te
-Bize Sapık diyeceğine bir dön bak sen kendi içine!
-Nefreti Körükleme, Beni Hedef Gösterme
-Vakit, kimseyi, kine düşmanlığa sevketme
-LGBTT bireyler “Ne yanlızdır, ne de yanlış!”

12 Nisan 2009 Pazar

Feministbiz Pippa adına, Pipa gibi Kızılayda otostop yaptı

Ankaralı Kadınlar Pippa Bacca İçin Sokaktaydılar

Ankara’da Pippa Bacca’nın öldürülmesini protesto eden kadınlar beyaz giysilerle otostop çektiler.

12 Nisan 2009, Pazar

“Barış Gelini” projesi için geçen 8 Mart’ta sanatçı arkadaşı Silvia Moro ile Milano’dan yola çıkan ancak Türkiye’ye geldikten sonra 31 Mart 2008 tarihide kaybolan 12 Nisan tarihinde ise Gebze yakınlarında tecavüz edildikten sonra öldürülmüş olarak bulunan Pippa Bacca için Ankara’da kadınlar dün (11 Nisan) beyazlar içinde sessiz bir yürüyüş gerçekleştirdiler.

Pippa Bacca adıyla bilinen Giuseppina Pasqualino di Marineo ve arkadaşı Moro beyaz gelinlik giyeyerek çıktıkları yolculuğu otostopla Slovenya, Hırvatistan, Bosna, Bulgaristan, Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail ve Filistin güzergahı üzerinden Tel-Aviv’de sonlandırmayı planlıyordu.

Ankara’da Pippa Baca için yapılan yürüyüş sırasında Atatürk Bulvarı üzerinde otostop çeken kadınlar yine sessiz bir şekilde yürüyerek eylemlerini sona erdirdiler.

FeministBiz açıklamasında şöyle dedi:

“Pippa Bacca ayrıldı aramızdan bundan tam bir yıl önce. Öyle sesiz bir gidiş değildi onunki. Asırlardır süren kadına yönelik şiddetin bir parçası olan hazin bir sonla. Her duyduğumuz ölüm haberi gibi titredik iliklerimize kadar. Nasıl bir umutla çıkmıştı yola oysaki, nasıl bir inanç ve güvenle. Dilini konuşamadığı bir ülkede karşılaştığı şiddete karşı nasıl savundu kendini, ne dedi en son.” (İS/EZÖ)

13 Mart 2009 Cuma

RECME KARŞI 1 MİLYON İMZA

RECME KARŞI 1 MİLYON İMZA

Kadına karşı katliam 21. yüzyıla girdiğimiz bu yıllarda açık ve gizli olarak halen devam etmektedir. Bir toplumun, bir ülkenin ne kadar demokratik ve özgürlükçü olduğunun en somut göstergesinin, kadının demokratik ve özgürlük düzeyi olduğunu kabul etmekteyiz. Ancak günümüz dünyasına baktığımızda birçok ülkede kadının düşünsel, iradesel, bedensel katliama tabii olduğu görülmektedir.

Kadın inanç adına, gelenek adına ve yasalar adına hala geri ölçülerde yargılanmakta, mahkum edilmektedir. Bunun en vahşi uygulamalarından biri de recm yöntemiyle katliama uğramasıdır. Zina ile yargilanan Kadinin ve Erkegin taslanarak öldürülmesinin adidir recm. Dünyamizin bir cok yerinde özellikle kadinin özgür iradesine ve bedeline din, gelenek gibi nedenlerle tahaküm kurulmakta. Öngörülen davranış biçimine karşı davranıştan cezalandırılması meshurlastırılmakta. Kadın hakları insan hakları olmasına rağmen recm yöntemi en yoğun olarak İran, Afganistan, Pakistan, Suudi Arabistan gibi ülkelerde yasalarda yer almakta ve yasal olarak uygulanmaktadır.

Biz aşağıda imzası bulunan demokrasi, özgürlük, insan ve en somut olarak kadın haklarından yana olan insanlar olarak kadinin özel hayatina tahaküm kurulmasina ve bunun bir ifadesi olan recm uygulamalarına ‘hayır’ diyoruz.

Bu uygulamaların tamamen durdurulması ve insanlık dışı uygulamalar (insanlik sucu) olarak kabul edilmesini istiyoruz.

Bu çerçevede BM’yi, konuyu gündemine almasını, recmi uygulayan devletlere baskı yapmaya çağrıyoruz.

Yine başta BM olmak üzere uluslararası tüm kurumların konuya dönük kampanyalar başlatmasını ve recm cezasını uygulandığı ülkelerde gereken yasal ve toplumsal düzenlemelerin yapılması yönünde girişimlerde bulunmasını talep ediyoruz.


İMZA İÇİN TIKLAYINIZ

25 Ocak 2009 Pazar

Merhaba


Merhaba bizler Ankarada yaşayan kendisine feminist diyebilen bir grup kadınlarız. Bizler, değişik sosyal sınıftan, değişik yaştan, değişik kültürlerden, değişik mesleklerden ve hata değişik politik görüşlerden olan kadınlarız, birleştiğimiz nokta tam da feminizm.



Feministbiz olarak sokaktaki ilk eylemimiz 7 mart 2009'da, Ulus Meydanı'ndaydı...

13 Ocak 2009 Salı

Sloganlar

Sloganlar



Gelsin baba, gelsin koca, gelsin devlet, gelsin cop, inadına isyan inadına isyan, inadına özgürlük...

Sindirellaa gitme baloyaa, 8 Mart'ta haydi sokağaa, Laylalaylay lay lay lay...

Namusumu kaybettim bulmayacağım, kimsenin namusu olmayacağım.

Ar değiliz, mal değiliz, zar değiliz, erkeğin namusu hiç değiliz, feministiz biz feministiz.

Beyaz atlı prens, boşuna gelme!

Okulda, işte, mecliste, eşcinseller her yerde, kabul et ya da etme eşcinseller her yerde!

Evde köle, podyumda meze, hayatta aadam olmayacağım!

Sokaktaki tecavüz de ya evdeki ne! Sevişmek istemiyorsan ona HAYIR de!

Şiiddet her yerde, Devlet nerede?

Mezar değil, sığınak istiyoruz!

Ne istiyoruz?Özgürlük
Ne istiyoruz?Eşitlik
Ne istiyoruz?Adalet

Ne istiyoruz?Sığınak
Ne istiyoruz?Kreş
Ne istiyoruz?Özgürlük

Vermeyecekler!Alacağız.
Vermeyecekler!Alacağız.

Ne zaman?Hemen şimdi.
Ne zaman?Hemen şimdi.

Yaşasın 8 Mart, Yaşasın Kaadın Dayanışması.

Jin, Jiyan, Azadi...

Kadın, Yaşam, Özgürlük...

Kadınlar vardır, kadınlar vardır, kaadınlaar her yerdee...

Kadınlar artık susmayacaklar, susmayacaklar, susmayacaklar...