22 Haziran 2012 Cuma

BASINA VE KAMUOYU'NA;




Başından beri takip ettiğimiz Fethiye davasındaki tecevüzcü sanıklarının avukatı Muğla Barosu Başkanı Mustafa İlker Gürkan'ı konuşmacı olarak davet eden Ankara barosuna yazılı uyarımız sonuçsuz kalınca Ankara Kadın Platformu olarak, kurultayda konuşmacıyı protesto ettik.Platformumuz adına açıklamayı yapan Av.Candan DUMRUL hakkında Gürkan'ın şikayeti gerekçesiyle Soruşturma açan Ankara Barosunu protesto etmek,"biz de Candan gibi düşünüyoruz hadi bizi de soruşturun"demek üzere kendimizi ihbar ediyoruz. Kültürsanat-sen Kadın Sekreteri Deniz ÖZSAYGI'ya üyelerinin uğradığı tacize karşı mücadele ettiği için Çanakkale Baro başkanı tarafından açılan dava da Candan DUMRUL'a açılan soruşturma da artık kadın düşmanı barolara karşı da bir mücadele çağrısı yapıyor bize.

tarih:25 Haziran pazartesi
saat:11.00
yer:Ankara Adliyesi önü

                                                         ANKARA KADIN PLATFORMU

16 Haziran 2012 Cumartesi

“Yasal Kürtaj Değil Yasak Kürtaj Öldürür” !!!!!


yasal değil yasak kürtaj öldürür, devlet sussun kadınlar konuşsun




yasal değil yasak kürtaj öldürür, devlet sussun kadınlar konuşsun



“Yasal Kürtaj Değil Yasak Kürtaj Öldürür” !!!!!


Bir süredir, Başbakan Erdoğan’ın öncülüğünde adım adım uygulamaya sokulan yeni nüfus ve üreme politikaları, bugün kürtaj yasağına ilişkin tartışma ve önerilerle inanılmaz bir boyut kazanmıştır. AKP hükümeti bu şekilde otoriter, militer, milliyetçi, sermaye yanlısı, cinsiyetçi, gerici ve vicdan özgürlüğüne aykırı bir siyaset yapma tarzını tercih ettiğini açıkça ortaya koymaktadır. Kürtaj yasağı üzerine yürüttükleri tartışma tüm bu siyasi açmazların nasıl birbiriyle ilişkili olduğunu gözler önüne sermektedir. Üstelik Erdoğan ve AKP’li seçkinler bu tartışmaları “yasam hakkı” gibi bir kavram üzerinden yürüterek, öfkemizi daha da büyütmektedir. Bizler AKP hükümetinin kadınların yaşam hakkına ve yaşam biçimlerimize saldırarak yürüttüğü bu politikayı kınıyor ve reddediyoruz. Bize göre burada saldırıya uğrayan tek kesim kadınlar da değildir. Başbakan “her kürtaj bir Roboski’dir” diyerek, aslında Roboski’de katledilen vatandaşlarımızı da hiçe saymış ve Roboski’ye adalet getirmeyeceğinin işaretini vermiştir. Hatta sadece bunun da değil,

kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddetin durmayacağının,
kadınların üst üste doğumlardan zarar görmeye devam edeceğinin,
kadın emeğinin sömürüsünün artacağının,
Pozantı’daki çocuk hükümlülerin hayatına barış getirilmeyeceğinin,
700 tutuklu öğrenciye yenilerinin ekleneceğinin,
din ve mezhep ayrımının kaşınarak toplumsal çatışmaların ve nefretlerin artacağının,
cinsel ahlakçı bir tutumla nefret cinayetlerinden ölen LGBTT bireylerin sayısının artacağının,
Türk aile yapısı”na ve “dini değerler”e uygun olmadığı gerekçeleriyle yeni ahlakçı yasaklar getirebileceğinin ve bu şekilde cinsel özgürlüklerin daha da kısıtlanabileceğinin,
çocuklar için barışçıl ve adil bir dünya yerine, çocuklara ucuz iş gücü ve savaşlar için er gözüyle bakılacak bir dünya yaratılmak istendiğinin,

ve daha bir çok şeyin işaretini vermiştir.

Aslında bu süreç AKP’nin otoriter biçimde siyaset yapma tarzından rahatsızlık duyan kadın erkek her kesimin yaşam hakkına ve yaşam biçimine bir tecavüzdür. Bizler bugün hadlerini aşan başta Erdoğan olmak üzere, Sağlık Bakanı Recep Akdağ, TBMM insan hakları komisyonu başkanı Ayhan Sefer Üstün, Ankara Büyük Şehir Belediyesi Başkanı Melih Gökçek ve Erdoğan’ın sözünden çıkmayarak kadınların tarafında yer almadığı ve almayacağı anlaşılan Fatma Şahin gibi eril siyasetçilere gerçek yaşam hakkı savunusunun ne olduğunu, cinsiyetçi siyasetin bütün olumsuz sonuçlarını ortaya dökerek göstermek için buradayız.  

Ve diyoruz ki:
"Yasal Kürtaj Değil, Yasak Kürtaj Öldürür."
Kürtaj Yasağı Cinayet, Roboski Katliamdır

AKP bir yandan nüfusu arttırmak için doğum kontrol yöntemlerini kısıtlayarak, bir yandan da kürtajı yasal olmaktan çıkarmak gerektiğini savunarak biz kadınları, kendi nüfus politikalarının basit araçları haline getirmek istiyor. Hiç kimse ne nüfusun arttırılması ne de azaltılması için her hangi bir tıbbi yönteme zorlanamaz. Bilinmektedir ki kürtajın yasaklandığı pek çok ülkede, kürtaj azalmamakta, tersine yasa dışı yöntemlerle artmaktadır. Kadınlar bu şekilde merdiven altlarında uygulanan kürtajlarla ve geleneksel düşük yöntemleriyle ölümün kucağına itilmektedirler. Kürtaj yasağı kadınlara doğrudan bir saldırıdır. Bugün AÇSAP’lar kapatılarak, doğum kontrol yöntemlerine ilişkin hizmetler kısıtlanarak bir yandan kürtajın artmasına yol açılırken, diğer yandan aynı akıl kadınlara yasal ve sağlıklı kürtajı da yasaklayacağını söylemektedir. Demokratikleşme yerine, büyüyen bir nüfusla devletin güçlendirilmesine karşıyız. Nüfusun büyümesi adına, kadın ölümlerinin artacağı, bakamayacağımız kadar çocuk doğurmaya zorlandığımız ve çocuklara yeterli hizmetin verilmediği, etnik ayrımcılığın devam ettiği, nefret söylemlerinin yükseldiği bir Türkiye istemiyoruz.

Biliyoruz ki ülkemizde ve dünyada pek çok kadın, kürtaja son çare olarak başvurmaktadır. Kürtajın yasaklandığı pek çok ülkede anne ölümlerinin sayısı hızlı bir artış göstermektedir. Kürtaj oranlarının düşürülmesinin önündeki en temel engel Başbakan’ın iddia ettiği gibi, kürtajın yasal olması değil, var olan ataerkil değerlerdir. Bugün pek çok kadın kaç çocuk doğuracağı konusunda yeterli karar verme gücüne ve yetkisine sahip değildir. Çoğunlukla onların adına kocalar ve aile büyükleri karar vermektedir. Çoğu kadın erkek çocuk doğurmaya zorlanmakta ve erkek çocuk doğurmak için üst üste gebeliklerle kadınlar zarar görmekte ve sağlıkları ciddi biçimde bozulmaktadır. Yapılması gereken en temel şey kadını aile içinde ve toplumda güçlendirmekken, AKP hükümeti de, Fatma Şahin de sadece aileyi güçlendirmek istemekte ve kadının aile içindeki konumunu görmezden gelmektedir. Yapılması gereken kadınların sağlık ve doğum kontrol hizmetlerine erişimlerini kolaylaştırmakken, tersine bugün bunlara kısıtlamalar getirilmektedir. Hem devlet, hem sağlık sistemi, hem de aile kurumu kadınların insan haklarına ve sağlık haklarına duyarsızlaştırılmaya çalışılmaktadır. Unutulmamalıdır ki doğum da, doğum kontrolü de erkeklerin de sorumluluk almaları gereken meselelerdir.
Bu nedenle bizler orta yol bulma girişimlerini reddediyor ve

kadınların yasal kürtaj hakkının korunmasını ve hatta yasal kürtaj sınırının 12 haftaya yükseltilmesini,
kadınların kürtaj olmak için kocalarından müsaade almaları gereğinin kaldırılmasını,
ücretsiz doğum kontrol hizmetlerimizin önüne fiilen getirilen engellerin kaldırılmasını,
sağlıklı yaşam için doğum kontrol yöntemlerin erişimin arttırılmasını ve kolaylaştırılmasını,
erkeklerin de doğum kontrolü hakkında bilinçlendirilmesini,
erkeklere doğum  kontrol merkezleri açılmasını istiyoruz
kaç çocuk doğuracaklarına veya doğurmayacaklarına Tayyip değil, kadınlar kendileri karar versin istiyoruz.
Bugün pek çok kadın ve hatta erkek "doğmamış çocuklarla bu kadar ilgilenilirken, ya doğanlar" diye soruyor. “Bu kadar çocuk doğuracağız da kim bakacak” diyor.
Bizler,
Ücretsiz Kreş istiyoruz
Önce doğmuşlara daha iyi bir dünya diyoruz
Yaşayan Her Can İçin Önce Barış diyoruz
Yaşayan Her Can İçin Özgürlük
Yasayan Her Can İçin insanca onurlu bir yaşam diyoruz
Yaşan her can için yaşayan bir doğa istiyoruz
Artık bu ikiyüzlü politikaları, otoriter bir tarzda yaşam savunusunun yapılamayacağını, bunun komediden başka bir şey olamayacağını AKP'nin yüzüne vurmak ve yaşam hakkını kendi dilimize tercüme etmek zamanıdır. Onun için haykırıyoruz
Yasal Kürtaj Değil, Yasak Kürtaj Öldürür”
"Kürtaj
Yasağı Cinayettir, Roboski Katliam"
"Roboski'de Ölenler de Çocuktu"
"700 Genç Öğrenci Tutuklu, Onlar da Yaşıyor"
"Her Gün Öldürülen Kadınlar da Candı"
"Ya Gerçekten Yaşam Hakkının Yanında Ol
Ya da Tayyip Sen Bi Sus” diyoruz
Kadın ve erkeği doğurganlık üzerinden tanımlayan, aileyi erkeğin egemenlik alanı olarak gören, bu politikaları reddediyoruz.
Bizler kuluçka makineleri değiliz
Bakabileceğimiz Kadar Çocuk Yapmak ya da yapmamak tercihimiz hakkımızı kimse elimizden alamaz diyoruz…
Ve
Senin işin zor ve yasak
Benim işim devrim ve aşk diyoruz


AKP’nin yaptığı İslami kurallar olarak savunulan bir takım dini görüşleri yasalaştırmaktır. Bu AKP’nin bir zamanlar savunduğunu söylediği din ve vicdan özgürlüğüyle bağdaşamaz ve kabul edilmesi mümkün değildir.
Buradan
"Diyanet Emretme 
Kadın Ölümlerine Hükmetme"
Diye sesleniyoruz…


Dolayısıyla bizler AKP’nin bu ölüm yanlısı politikalarının derhal sonlandırılması talebimizi buradan yüksek sesle söylüyoruz. Demokrasiden, eşitlikten ve özgürlükten yana olan herkesi bu mücadelemizde yer almaya davet ediyoruz.

Kürtaj Yasaklanamaz”

Yasal Kürtaj Değil Yasak Kürtaj Öldürür” !!!!!


7 Haziran 2012 Perşembe

Kürtaj haktır. Karar kadınların


Kürtaj haktır. Karar kadınların

Kadınlar, her ilde eş zamanlı olarak kürtaj yasağına karşı ses çıkarıyoruz. 

Sesimizi çoğaltmak için

 8 Haziran 2012  Cuma günü  saat 19:30'da yüksel caddesinde bulusalım.

31 Mayıs 2012 Perşembe

KÜRTAJ HAKTIR, ULUDERE (ROBOSKİ) KATLİAM!



Başbakan, ilk olarak Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı'nda yaptığı konuşmada “Sezaryenle doğuma karşıyım. Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum” dedi. Ardından AKP Kadın kolları 3. Olağan Kongresinde “Her kürtaj bir Uludere’dir!” diye devam etti. Kendisine tepki gösteren kadınları “Bazı terbiyeden muaf tipler” diye tanımlayıp  “Bu ülkede her meselenin sorumlusuyum ben başbakan olarak” diyerek rahmimizden dahi sorumlu olduğunu ilan etti.
Biz başbakanın devlet şiddetini gizlemek ve bundan doğan sorumluluktan kaçmak için kadın bedenine saldırmasına ilk kez tanık olmuyoruz. Yarın yıldönümü olacak olan Hopa olaylarının ardından yaptığı açıklamada da aynı Uludere’dekine benzer biçimde, özür dilemek yerine, polis şiddeti sonucu kalçası kırılan arkadaşımızdan “kız mıdır, kadın mıdır” diye bahsederek, kadın bedenine yönelik düşmanca tavrını zaten ortaya koymuştu.
Yaklaşık 150 gündür, Uludere katliamının katillerini bulamayan başbakan, bu kez de kürtaj açıklamasıyla kadınları katil ilan etti. Oysa polis şiddeti sonucu, hamile bir öğrenci çocuğunu düşürdüğünde, sorumlu polise katil demek başbakanın hiç aklına gelmemişti! Çünkü başbakanın esas derdi; çocukları yaşatmak değil, kadın bedeni üzerinde denetim ve tahakküm kurmaktır. Kürtajı bir cinayetmiş gibi gösterip, kadınlarda suçluluk hissi yaratmaya çalışırken, kendisi katledilen Kürtlere ilişkin olarak hiçbir suçluluk ve sorumluluk duymadığını tüm açıklama ve icraatlarıyla ortaya koymaktadır.
Hepimizin gözü önünde katledilen 35 canla, tıbben ve hukuken canlı bile sayılmayan bir hücreyi eş tutan başbakan öncelikle Uludereli analardan ve tüm kadınlardan özür dilemelidir.
Başbakan ve şürekâsı, kadınları birer kuluçka makinesi olarak görmekte ve doğum sayısını arttırarak dünya piyasalarına pazarlayacağı ucuz işgücünü garanti altına almaya çalışmaktadır. “Ben bu ülkeyi pazarlamakla mükellefim” diyen Tayyip Erdoğan için kadın bedeni de üzerinde kontrol kurmaya çalıştığı bir pazarlık malzemesidir. Yeni çıkarılan ‘4+4+4 eğitim yasası’ ve gündemdeki ‘kürtaj yasağı’ birlikte değerlendirildiğinde, AKP’nin asıl derdinin, ucuz ve niteliksiz işgücüyle beraber, kızlardan genç analar ve erkeklerden de savaşa/ölüme göndereceği askerler üretmek olduğu anlaşılmaktadır. Bizler çocuk yaşta işçi, ana ve asker olacak bebekler doğurmayacağız!
Ayrıca hatırlatmak isteriz ki, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ni (CEDAW) ilişkin belgeleri daha önce teslim eden Türkiye, 29 Ekim 2002 tarihinden itibaren dünyada CEDAW İhtiyari Protokolü’ne taraf olan 48. ülke konumuna gelmiştir. Bu antlaşmaya göre “Taraf devletler, doğurganlık ve üremeyle ilgili zor kullanmayı önlemek için tedbirler alınmasını sağlamalı ve kadınların doğurganlık kontrolüyle ilgili uygun hizmetlerin olmaması nedeniyle yasadışı kürtaj gibi güvenli olmayan tıbbi uygulamalar arayışına girmeye zorlanmamasını sağlamalıdır”. Başbakanın son açıklamaları, insan ve kadın haklarına ilişkin imzalanmış olan bu uluslararası antlaşmalara kesinlikle ters düşmektedir.


Biz kadınlar;
Kürtaj hakkımız bahane edilerek bedenimizin, emeğimizin ve geleceğimizin denetim altına alınmaya çalışıldığının farkındayız. Ne “kürtaj hakkımızın” ne de “bedenimiz, emeğimiz ve cinselliğimiz üzerindeki haklarımızın” sınırlandırılmasına izin vermeyeceğiz.
Ne Tayyip istediği için, ne de piyasanın ihtiyaçları için çocuk doğurmayacağız. Bedenimiz bizimdir, üzerindeki hak ve tasarruf yetkisi bize aittir.
Başbakan cansız fetüs hücresiyle uğraşacağına devlet eliyle canı alınan Uludereli çocukların ve sistematik kadın cinayetlerinin hesabını versin!
Kendisinin de kabul ettiği gibi başbakan devletin “tasarrufundaki” her şeyden” sorumludur. Yani Uludere, Hopa’daki devlet şiddeti, tecavüzcülerin cezalandırılmaması, kadın katillerinin haksız tahrik ile taçlandırılması bizzat Başbakanın sorumluluğudur. Ancak kadın bedeni, cinselliği ve doğurganlığı Başbakanın tasarrufunda değildir. Başbakan işine bakmalı ve haddini bilmelidir.

ANKARA KADIN PLATFORMU










30 Mayıs 2012 Çarşamba

KÜRTAJ HAKTIR, ULUDERE (ROBOSKİ) KATLİAM ! 




Biz kadınlar, başbakanın kadın bedeninin bütünlüğüne yönelik saldırılarına ve devletin Uludere katliamını aklama çabalarına sessiz kalmıyoruz. Hep beraber isyanımızı yükseltmek için buluşuyoruz!

  Ankara Kadın Platformu 




EYLEM; 30 MAYIS 2012, Çarşamba 
YER: YKM ÖNÜ BULUŞMA 
SAATİ: 18:30

6 Mart 2012 Salı

Yaşamın her alanında biz de varız ve vazgeçmiyoruz ve terk etmiyoruz





8 Mart gece eylemi için,
Perşembe günü 21:00'da
Yüksel Caddesi İnsan Hakları Anıtı önünde buluşuyor, Sakarya'ya yürüyoruz.


GECELERİ DE
SOKAKLARI DA
İSTİYOR, TERK ETMİYOR,
DEĞİŞTİRİYORUZ.

Yaşasın Kadın Dayanışması!