18 Kasım 2011 Cuma

SÖZÜNÜ DE AL GEL!!!

SÖZÜNÜ DE AL GEL!!!

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Dayanışma Günü!

Geçen yıldan bugüne, kadın cinayetleri, tecavüz vakaları, erkek devletin akıl almaz oyunları, N. Ç. davası gibi bize yutturulmak istenen bir sürü olay yaşadık.

Ama biliyoruz ki, biz kadınlar ataerkiye karşı yan yana dayanıştığımızda çok daha
SESLİ ve GÜÇLÜYÜZ!

Kadına yönelik şiddete karşı içimizde, aklımızda, dilimizde ne varsa dökmek üzere 25 Kasım öncesi dövizlerimizi hazırlamak için toplanıyoruz.

Etkinlik tüm feminist kadınlara açıktır
Tarih: 21 Kasım 2011 Pazartesi
Yer: Kadın Dayanışma Vakfı
Saat: 18:30

FeministBiz

22 Şubat 2011 Salı

MADEM TECAVÜZCÜLER SERBEST, ÖYLEYSE KADINLARI TUTUKLAYIN!!


Kamuoyuna daha önceden de yansıdığı gibi, 19.03.2010 tarihinde Ankara’nın merkezinde, saat 20:00 sularında ODTÜ’lü bir kadın öğrenciyi iki erkek kaçırdı ve tecavüz etti. Tecavüzcüler olayın ertesinde tutuklandı ve 7 ay süreyle tutuklu yargılandılar.

Ancak 2 kadın ve 1 erkek üyeden oluşan Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Heyeti, 2010 yılının Ekim ayında, tecavüz suçunun işlendiği tüm delillerle sabit iken, kadının ruh sağlığının bozulduğuna dair raporun Adli Tıp Kurumundan geç geleceğini gerekçe olarak göstererek, İstanbul Adli Tıp Kurumundan randevu tarihi bile alınmamışken, tecavüzcülerin tutuksuz yargılanmasına karar verdi. Anlaşılan o ki; Mahkeme heyeti kadının mağduriyetini hiçe sayarak, raporun geç gelme ihtimali öngörüsü ile tecavüzcülerin “mağduriyetini” gidermek için tecavüzcüleri tahliye etti.
Davada tecavüz suçu sabit. Çünkü; dosyada kadının darp ve cebire uğradığını gösteren Adli Tıp raporu, tecavüzcülerin cinsel ilişkiye girmediklerini beyan etmelerine rağmen tecavüzcülere ait sperm örneği mevcut.

Dosyada kadının tecavüz sonucunda ruh sağlığının bozulduğuna dair Numune Hastanesinden, Ankara ve Gazi Üniversitesi hastanelerinden alınmış raporlar mevcut. Tecavüzcülerin her aşamada birbiri ile çelişen ifadeleri, kadının ise her aşamada verdiği tutarlı ve samimi beyanları mevcut.

Bir tek İstanbul Adli Tıp Kurumu’nun raporu eksik!

İstanbul Adli Tıp Kurumundan gelecek rapor, kadın arkadaşımızın tecavüze uğradığı gerçeğini değiştirmeyecek, yalnızca kadının uğradığı tecavüz neticesinde ruhsal sağlığının bozulup bozulmadığını değerlendirecek. Ruh sağlığı bozulmuşsa tecavüzcüler en az 10 yıl, bozulmamış ise en az 7 yıl ceza alacaklar.
Bu dava diğer tecavüz davalarından aslında çok da farklı değil, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi heyetindeki kadın üyeler de, tecavüzcülerin kadın avukatı da, maalesef erkek egemen sistemden azade değil. Erkek egemen sistem her gün bizi tecavüze maruz bırakıyor. Her gün yeni bir haberle, yeni bir yorumla tekrar tekrar tecavüze uğruyoruz!

Orhan Çeker diyor ki, dekolte giymişseniz ve tecavüze uğramışsanız siz suçlusunuz! Aliye Kavaf daha insaflı bir yerden diyor ki, dekolte giyen kadın tacize uğruyorsa suçludur, ama tek sebep dekolte değildir! Yargıtay diyor ki, tecavüzcüye çok ceza verdin, indirim yap! Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesi Heyeti diyor ki; 13 yaşındaki N.Ç. 27 erkeğin tecavüzünü istese engelleyebilirdi! İstanbul Adli Tıp Kurumu diyor ki; 14 yaşında iken Hüseyin Üzmez’in tecavüzüne uğrasan da, ruhen sağlıklısın!
Bugün Sincan Davasının 4. duruşması yapıldı ve kadınlar tecavüzcülerin yeniden tutuklanmasını talep etti. Mahkeme başkanının karşı oyuna rağmen tecavüzcüler oyçokluğu ile tutuklanmadı. Yani şu an Ankara’da iki tecavüzcü elini kolunu sallayarak dolaşıyor. Aramızdalar. Hiç birimiz güvende değiliz.

Her gün kadın cinayetlerine kurban gidiyoruz. Her gün evde, sokakta, işyerinde tacize tecavüze maruz bırakılıyoruz. Devlet bizi değil katilleri, tecavüzcüleri koruyor. Madem bu ülkede tecavüzcüler mağdur sayılıyor, madem bu ülkede yargı erkekten yana, madem bu ülkede 13 yaşındaki bir çocuğa toplu tecavüz olağan sayılıyor, madem bu ülkede kadınlar her daim suçlu, madem bu ülkede tecavüzcüler serbest kalıyor,

ÖYLEYSE BİZİ TUTUKLAYIN !!!

FeministBiz

31 Ocak 2011 Pazartesi

"Şiddete Uğrayan Kadınların Çoğu Evli Ama Yetişkin Değil"

Uçan Süpürge'den Selen Doğan, "Her iki kadından biri eşinin şiddetine maruz kalıyorsa bir tercih yapmalıyız: Kadınların canı pahasına kutsal aileyi korumak mı, yoksa bireyi önceleyip yaşam hakkı gibi temel hakları güvenceye almak mı?" diye soruyor.


Uçan Süpürge'den Selen Doğan, bianet'in 2010 yılı erkek şiddeti çetelesini değerlendirirken, "Geçen yıl öldürülen kadınların yüzde 50'sinin katili kocası ama bu kadınların hepsi yetişkin değil. Koca şiddeti, yaşı kaç olursa olsun kadınlar için halen en geniş şiddet kataloğu" diyor.

Evliliğin "yaşam döngüsünün bir durağı olarak mutlaklaştırılmasına" karşı çıkan Doğan, "Her iki kadından biri eşinin şiddetine maruz kalıyorsa bir tercih yapmalıyız. Kadınların canı pahasına kutsal aileyi korumak mı, yoksa bireyi önceleyip yaşam hakkı gibi temel hakları güvenceye almak mı?" diye soruyor; hükümeti ve siyasetçileri cinsiyet eşitsizliğine ve çocuk evliliklerine karşı önlem almaya çağırıyor.
Eğitim şart demeden önce...

Şiddet mağdurların yüzde 83'ünün ise 20 yaşından küçük olduğunu hatırlatan Doğan, 20 yaşın altındakilere yönelen şiddet suçlarına verilecek cezaların "çocuk" tanımına göre belirlenmesini öneriyor:

* Çetelede taciz olaylarının faillerinin üçte birden fazlasının öğretmen, okul müdürü gibi eğitimciler olması dikkat çekici. Cinsel saldırı faillerinin yaklaşık yüzde 20'sinin güvenlik mensubu olarak kaydedilmesi de şaşırtıcı değilse de düşündürücü.

* Demek ki "eğitim şart" ezberinin dilimize pelesenk olmadan önce tartışılması gerekiyormuş. Ülkenin kurtuluşunu militer çözümlerde arayanların, orduyu tek güvence sayanların, kutsal vatan toprağını anne metaforuyla açıklayıp vatanın bütünlüğünü korumaya ahdetmişlerin kadının vücut bütünlüğüne saldırmasındaki çelişki sandığımızdan derinmiş.

* Vatan toprağını namusla özdeşleştirip onun için ölmeyi göze alacağını söyleyenler, namusun yalnızca kadınların mülkü olmadığını gösteren bir insanlık suçuna, tecavüze meyledebiliyorsa bunun düşünülmesi gerekir. Bu suçun yöneldiği kadınların önemli bir bölümünün isimleri, dilleri farklı diye buna maruz kaldıklarını da biliyoruz!
Şiddete uğrayanların çoğu evli ama yetişkin değil

* Şiddetin bir coğrafyası, bir sınıfı yok. Şiddet uygulayanlar sadece yoksul, itilmiş, cahil ötekiler değiller. Şiddet, köylü bir eylem de değil; şehirli, hatta büyükşehirli bir eylemler bütünü. Buna ilgili/yetkili kurum ve kişiler de ikna olmalı, çözüme yönelik çabaları önyargısız ve adaletli bir biçimde geliştirmeli, hayata geçirmeli.

* bianet'in çetelesini tuttuğu vakalarda mağdurların yüzde 83'ü 20 yaşından küçük. Bu çocuk kadınların kayda değer bir bölümünün evli olduğunu sanıyorum. Bu bizi başka bir soruna götürüyor: Geçen yıl öldürülen kadınların yüzde 50'sinin katili kocası ama bu kadınların hepsi yetişkin değil.

* Evlilik yaşam döngüsünün bir durağı olarak mutlaklaştırılmamalı. Bir tercih, özgür bir seçim olmalı. Her iki kadından biri eşinin şiddetine maruz kalıyorsa bir tercih yapmalıyız: Kadınların canı pahasına kutsal aileyi korumak mı, yoksa bireyi önceleyip yaşam hakkı gibi temel hakları güvenceye almak mı? Hükümet ve onun siyasetçileri ilkini kahramanca savunurken Türkiye rekordan rekora koşuyor: Cinsiyet eşitliğinde son sırada... Çocuk evliliklerini önlenmiyor... Muhafazakarlık körüklenirken hak hukuk mücadelesi aşağı çekiliyor...

* Kadınlar ölüyor, başbakan ve onun kadından sorumlu bakanı camdan bakıyor. Bakarken sıkılmasınlar, tuzlu çekirdek gönderelim, çitleyip dursunlar. Dillerine pelesenk ettikleri ama hiçbir şey ifade etmeyen "Yasalarda eşitliği sağladık" gibi cümleleri gevelemekten iyidir.

kaynak:http://bianet.org/bianet/kadin/127499-siddete-ugrayan-kadinlarin-cogu-evli-ama-yetiskin-degil

28 Ocak 2011 Cuma

"Kadının Şiddetten Korunması İçin Eril Devlet Dönüşmeli"

Ayşe Paşalı cinayetinin de gösterdiği gibi 4320 sayılı yasa kadını şiddetten korumakta yetersiz. Eksiklikleri giderilmeli ve kapsamı genişletilmeli. Ama daha da önemlisi, kolluktan başlayıp savcıya ve hakime uzanan süreç dönüşüm geçirmeli. Uygulayıcıların duyarlılık kazanması, yasanın işlerliğini olumlu yönde etkileyecektir.


Kadına yönelik şiddet noktasında değinilmesi gereken önemli düzenleme, 17.Ocak.1998'de yürürlüğe giren 4320 sayılı "Ailenin Korunmasına Dair Kanun"dur. Bu yasa, kadın örgütlerinin uzun zamandır çıkartılmasını istedikleri ve bunun için yoğun kampanya yürüttükleri bir yasadır (1).

Ailenin Korunmasına Dair Yasa'nın taslağı mecliste görüşülürken, bazı milletvekilleri yasadan duydukları hoşnutsuzluğu çok açık bir şekilde dile getirmiştir: "Eğer aileye müdahale etmekten vazgeçersek, aile içindeki şiddet aşağı çekilecektir", "Bizim çok eski dinimiz Şamanizm'den gelen kötü geleneklerimiz var. Öncelikle bunlar etki yapıyor. Bir de batıdan gelen, bilhassa son dönemde feminist akımların aileyi etkilemesiyle oluşan, eşleri rakip iki insan gibi gösteren akımların da şiddete çok büyük tesiri olmaktadır, şiddete sebep olmaktadır", "Eşler arasında belli zamanda kalıcı olmayan belli problemler olabilir. Bu problemleri kalıcı problemler gibi görüp, hemen müdahale ederek büyütmenin bir faydası yoktur. Ailede münakaşa evliliğin tuzudur", "Bu kanun tasarısı, Türk aile yapısının temeline dinamit koyan bir kanun tasarısıdır" (2).

Yasanın adı yanlış
Yasanın adı, bir çelişki taşımaktadır. Çünkü, şiddet ailede yaşanmaktadır. Dolayısıyla korunması gereken "aile" değil, şiddete uğrayan ya da uğrama tehdidi altında olandır. Bu isimlendirme, şiddet üreten bir kurumun korunmaya çalışıldığı çağrışımı yapmaktadır. Hukukta isimlendirme önem taşımaktadır. Çünkü isimlendirme, tanımanın niteliğini belirlemekte ve sorunun nasıl kavrandığını göstermektedir. Sorunun doğru kavrandığı yerde, doğru isimlendirme yapılabilir ve çözümü için doğru araçlar seçilebilir. Bu nedenle, yasanın isminin "Ailenin Korunması" şeklinde ifade edilmesi doğru değildir. Böyle bir isimlendirme, aile fetişizminin bir yansımasıdır. Hukuk, aileyi kutsallık zırhıyla donatarak kadına yönelen ayrımcı uygulamaların (sömürünün ve şiddetin) kaynağı durumuna gelmektedir.

Yasa boşanma davası açan eşi korumuyor
Yasanın çıkmasından sonra yapılan eleştiriler ve uygulamada yaşanan sorunlar nedeniyle, yasada 5636 sayılı Kanunla değişiklikler yapılmıştır. Ayrıca 1 Mart 2008 tarihinde, 4320 Sayılı Yasa'nın Uygulanması Hakkında Yönetmelik çıkarılmıştır. Yasa'ya göre koruma talebi için başvuracak kişiler, aile içi şiddete maruz kalan eş, çocuklar, aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinden biri, mahkemece ayrılık kararı verilen veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı olan veya evli olmalarına rağmen fiilen ayrı yaşayan aile bireylerinden biri koruma talebinde bulunabilir. Yasa'nın değişiklikten önceki şekli, ayrı yaşayan eşler hakkında korunma kararının verilmesine imkân tanımıyordu. Bu nedenle mahkemeler, boşanma davası açan ya da ayrı yaşayan eşlerin korunma talebini reddetmişlerdir. Oysa boşanma davasının açılması ya da eşin ayrı bir evde yaşamaya başlaması, kadının şiddet görme ihtimalini arttırmaktadır (3).

Yasada, boşanan ya da fiilen birlikte yaşayan kişilerin de bu yasadan yararlanacağı açıkça belirtilmemiştir. Bu nedenle bazı mahkemeler, sözü edilen durumdaki kadınlar için koruma talebine hükmetmemektedir. Oysa, 4320 sayılı Yasa'nın başka ülkelerdeki benzerlerinde hukuken geçerli bir evlilik aranmaksızın birlikte yaşayanlar da koruma kapsamına alınmaktadır (4).

Koruma için şiddet tehlikesinin varlığı yeterli olmalı
Diğer taraftan kadına yönelik şiddetin önlenmesi anlamında sadece şiddete maruz kalmış olma durumunda değil, şiddete uğrama tehlikesinin varlığı durumunda da yasa uygulanmalıdır. Yasa ve uygulama bu yönde genişletilmelidir. Çünkü yasa bu haliyle şiddete uğramayı ön koşul saymakta ve ikinci bir şiddet olayının gerçekleşmesini önlemeye çalışmaktadır. Şiddete uğrama tehlikesinin varlığı durumundaysa, kadın şiddete uğramadan korunmuş olacaktır (5).

Yasa'nın uygulanması noktasında en başta görevlilerin duyarsızlığının ve tavrının, kadınların yaşadıkları şiddeti açıklamada, buna karşı hukuksal yollara başvurmada olumsuz etki yaptığı belirtilebilir. Ayrıca bu sadece kolluk için değil, savcılar için de geçerlidir. Özellikle polise başvurulduğunda kadınların karşılaştığı "aile kavgasıdır, karışmayız" tepkisi ya da şiddet gören kadının eve gönderilmesi yasayı baştan işlevsizleştirmektedir (6). Karakollarda yaşanan şiddet gerçeği de kadınların bu konudaki çekincelerini arttırmaktadır. Gözaltında şiddet-cinsel işkence olayları yaşanmakta ve "şiddet merkezine, şiddetten şikayet için gidilmektedir"(7).

Boşanmış da olsa kadın eski eşin şiddetinden korunmalı
Yasadaki eksikliklerin uygulamaya yansıması da şiddete uğrayan kadınları mağdur etmektedir. Çünkü daha önce de belirtildiği gibi, yasa boşanmış kadınları ve evli olmamalarına rağmen birlikte yaşayan kadınları kapsamına almamaktadır. Oysa bu gruba giren kadınlar da yoğun bir şekilde şiddete uğramaktadır. Aile olma durumu, boşanmayla sona erse de eski kocaların eşlerini denetleme, kıskanma ve namusu olarak görme (8) eğilimi devam etmektedir. Bunun son örneği yakın zamanda Ayşe Paşalı'nın öldürülmesinde yaşanmıştır. Boşandığı eşinden şiddet gören ve eski eşi tarafından tehdit edilen Paşalı, Aile Mahkemesi'ne başvurarak koruma tedbiri istemiş ancak bu talebi, boşanmış eşlere 4320 sayılı yasanın uygulanmayacağı gerekçesi ile reddedilmiştir. Ve sonrasında Paşalı, eski kocası tarafından 7 Aralık 2010'de öldürülmüştür (9). Ancak bu olaydan sonra benzer durumdaki boşanmış bir kadının koruma talebi, aynı mahkeme tarafından kabul edilmiştir (10). Yasanın uygulama alanının genişletilmesi için ölüm olaylarının yaşanması mı beklenmelidir?

Uluslarassı sözleşmeler ve AİHM kararları emsal olmalı
Bu durum, Türkiye'nin taraf olduğu BM Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'ne de aykırıdır. Çünkü Sözleşme'nin 1.maddesindeki "medeni durumlarına bakılmaksızın" ifadesi, bütün kadınları içine almakta ve devleti bu konuda yükümlü kılmaktadır. Uygulamada bazı hakimlerin, fiili beraberlikleri de içine alacak şekilde kararlar vererek, Yasa'nın uygulama alanını genişlettikleri görülse de (10) bu konuda bütünlüklü bir uygulamadan söz edilemez.

AİHM'nin Türkiye'yi aile içi şiddetle ilgili bir davada mahkum etmesi, yasanın gerektiği gibi işlemediğini göstermektedir. Mahkumiyete konu olan davanın ismi, Opuz,-Türkiye davasıdır. Türkiye, bu davayla aile içi şiddetten kadını koruyamadığı gerekçesiyle AİHM tarafından mahkum edilen ilk ülke olmuştur (11).

Şiddet yasayla bitmiyor, devlet eşitsizliğe karşı kayıtsız
Türkiye'de erkek şiddeti, münferit değil sistematiktir ve Opuz gibi pek çok vaka bulunmaktadır (12). Kadına yönelik şiddet, devletin öncelikli meselesi olmamaktadır. Yasalar çıkarmak ve bu işin yalnızca yasal çerçeveyle çözüleceğini düşünmek, yaşanan şiddet gerçeği karşısında gerçekçi bir yaklaşım değildir. Zaten yasal reformlara rağmen şiddetin bu kadar yaygın olması, bunu doğrulamaktadır. Ayrıca kadınlar lehine düzenlemeler de etkin bir şekilde uygulanmamaktadır. Uygulamaya hakim olan eril bakış, bu düzenlemelerin hayata geçmesini engellemektedir. Devlet, kendisi için önem arz etmeyen konularda (kadınların eşitsiz konumu, şiddet görmeleri ve sömürülmeleri bunlardan biridir) kayıtsız kalmakta ya da ihmalkar davranmaktadır. Opuz kararı, bu kayıtsızlığın ve ihmalkarlığın çok açık bir örneği olarak karşımızda durmaktadır. Zaten Mahkeme bu kayıtsızlığı, "yargı düzeyinde genel ve ayrımcı pasiflik" (13) şeklinde ifade etmiştir.

Kolluktan yargıca dönüşüm gereği
Kadına yönelik şiddetin bu kadar yaygın olduğu bir ülkede, sığınma evlerinin azlığı da bu kayıtsızlığı doğrulamaktadır. Türkiye'de Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu'na bağlı 29, belediyelere ve özel kurumlara ait 25 olmak üzere toplam 54 sığınma evi bulunmaktadır (14).

Yasa'nın uygulanması noktasında şiddet mağduru kadınların sosyo-ekonomik güçlerinin yetersizlikleri, yasadan habersiz oluşları ve kolluğun tavrı daha baştan kadının mağduriyetini açıklamasını zorlaştırmaktadır. Bir de buna yasanın eksikliklerini ve bunun uygulamaya yansımasını eklediğimizde, yasanın etkisi oldukça sınırlanmaktadır. Bu nedenle, yasanın eksiklikleri giderilmeli ve kapsamı genişletilmelidir. Ama daha da önemlisi, kolluktan başlayıp savcıya ve hakime uzanan sürecin, bir dönüşüm geçirmesi gerektiğidir. Çünkü bu sürecin aktörü olan uygulayıcıların duyarlılık kazanması, yasanın işlerliğini olumlu yönde etkileyecektir. (EB/EK)

* Kocaeli Üniversitesi Araştırma Görevlisi
___________________________________________________
Dipnotlar:

1. Nurhan Erol, "Koruma Kararı ve Uygulaması, Kadına Yönelik Şiddete Karşılaştırmalı Hukukun Yaklaşımı", 2.b., İstanbul: İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi Yayını, 2002, s.96

2. Erol,, s.96

3. Fatma Benli, "4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun Tasarısı Hakkındaki Görüş ve Öneriler Aile İçi Şiddet Önlemede Avusturya Modeli", Hukuk Dünyası, Sayı: 2006/3, Temmuz-Aralık 2006, s.14

4. Nazan Moroğlu, "Kadına Yönelik Şiddet ve Ailenin Korunmasına Dair Kanun", Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu TÜBAKKOM VII.Kitap 9.Dönem 2 Mayıs 2007-5 Mayıs 2009, Yay. Haz: Harika Levent, 1.b., Ankara: Türkiye Barolar Birliği Yay., 2009, s.233

5. Karınca, 2007KARINCA, Eray, "Ailenin Korunmasına Dair Kanunda 5636 Sayılı Kanunla Yapılan Değişikliklerin Değerlendirilmesi", Terazi Aylık Hukuk Dergisi, Sayı:11, Temmuz 2007, s.119

6. Bilal Köseoğlu, "Ailenin Şiddetten Korunması", Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı: 77, Temmuz-Ağustos 2008, s. 333

7. Erol, s.100

8. Eray Karınca, "Kadına yönelik aile içi şiddetin önlenmesi için beş öneri", http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetay&ArticleID=939704&Date=25.12.2009&CategoryID=42, Erişim Tarihi: 24.11.2009

8. Eski Koca Devlet Korumayınca Öldürebildi, http://bianet.org/bianet/toplum/126568-eski-koca-devlet-korumayinca-oldurebildi

9. 2.Ocak.2011 tarihli Milliyet gazetesi

10. Örneğin Hakim Eray Karınca, birlikte yaşadığı kişinin uzun süredir kendisine şiddet uyguladığını, hayatı için endişe duyduğunu ileri sürerek korunma isteyen kadın için dört ay süreli koruma tedbiri alınmasına karar vermiştir. "Kadınlar Bu Mahkeme Kararlarını Aklınızın Bir Köşesinde Tutun", http://bianet.org/bianet/kadin/115583-kadinlar-bu-mahkeme-kararlarini-aklinizin-bir-kosesinde-tutun, Erişim Tarihi: 22.11.2009

11. Eray Karınca, "Devlet ne yapmalı?", http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetay&ArticleID=943692&Date=04.12.2009&CategoryID=42, Erişim Tarihi: 12.12.2009

12. AİHM'den Aile İçi Şiddete İkinci Mahkumiyet Yolda", http://bianet.org/bianet/toplumsal-cinsiyet/116073-aihmden-aile-ici-siddete-ikinci-mahkumiyet-yolda, Erişim Tarihi: 26.11.2009

13. Opuz-Türkiye Davası, http://www.yargitay.gov.tr/aihm/upload/33401-02.pdf, Erişim Tarihi: 25.11.2009

14. http://www.shcek.gov.tr/hizmetler/Kadin_Aile_Toplum/KadinKonukevleri.Agustos09.pdf, Erişim Tarihi: 26.11.2009

kaynak:http://bianet.org/bianet/diger/127481-kadinin-siddetten-korunmasi-icin-eril-devlet-donusmeli

Kadınları Öldüren Kontrolsüz Öfke Değil Sistematik Şiddet

Erkekler 2010'da 388 kadın ve çocuğu öldürdü ya da yaraladı. Şiddet olaylarının en az 42'sinde mağdurların tehdit altında olduğu çevrelerince biliniyordu, can güvenlikleri bulunmadığı, tehdit edildikleri ya da şiddet gördükleri gerekçesiyle daha önce karakola ya da savcılığa başvurmuştu.

bianet'in gazetelerden, internet sitelerinden ve haber ajanslarından derleyerek hazırladığı çetelelere göre, erkekler 2010'da en az 217 kadın ve üç çocuğu öldürdü, 164 kadın ve 4 çocuğu yaraladı.

Pek çok cinayet, yaralama, taciz ve tecavüz olayında görgü tanıklarının, mağdurların ya da faillerin sözleri şiddetin ilk kez yaşanmadığını gösteriyordu. Ölüm ya da ağır yaralanma yıllardır süregiden şiddetin vardığı doruk noktasıydı.

Şiddet olaylarının en az 42'sinde mağdurların tehdit altında olduğu çevrelerince biliniyordu, can güvenlikleri bulunmadığı, tehdit edildikleri ya da şiddet gördükleri gerekçesiyle daha önce karakola ya da savcılığa başvurmuştu.

OCAK

14 OCAK

Cinayet

Avusturya'da boşandığı kocası Ş.K. tarafından bıçaklanarak öldürülen P.K.'nin, daha önce de eski kocası tarafından defalarca ölümle tehdit edildiği ortaya çıktı. P.K. İstanbul'da toprağa verilirken, katil zanlısı ise psikiyatri kliniğine kapatıldı.

23 OCAK

Cinayet

Almanya'da Gelsenkirchen kentinde ayrı yaşadığı kocası M.Ş. tarafından bıçaklanarak öldürülen dört çocuk annesi N.Ş.'nin daha önce de defalarca kocasının şiddetine maruz kaldığı ortaya çıktı. Yapılan otopsi sonucu hazırlanan rapor, M.Ş.'nin karısı N.Ş.'yi öldürdükten sonra bıçağı kendisine saplayarak intihar ettiğini doğruluyor.

ŞUBAT

4 ŞUBAT

Cinayet - tecavüz

Adana'da tecavüzcüsüyle evlenmek zorunda kalan ancak gördüğü şiddet nedeniyle ailesinin yanına dönen E.Ş.'yi (23), kocası M.Ş, barışma teklifini kabul etmediği için öldürdü. M.Ş., kayınpederini de yaralayıp intihar etti.

MART

7 MART

Cinayet

Malatya'da karısı V.K.'yı (33) dövüp burnunun kırılmasına neden olan Y.K., karısı ameliyat olduğu için hastanede yattığı sırada üç aylık bebeğini döverek ölümüne neden oldu. Y.K. tutuklandı.

12 MART

Cinayet

Adana'da Y.İ. (30), 1.5 yaşındaki kızını kendisine göstermedikleri iddiasıyla tartıştığı eski kayınvalidesi G.S.'yi (43) öldürüp eski eşi C.S.S.'yi (20) yaraladı. Y.İ., olay sırasında birlikte oldukları iddia edilen babası A.İ. ve kardeşi C.İ. ile kaçtı. Y.İ.'nin eski eşini daha once de ölümle tehdit ettiği öne sürüldü.

19 MART

Cinayet

İzmir'de C.D. (31), evlilik teklifini de kabul etmeyen lise öğrencisi G.D.'ye (19), halasının evinde bıçakla saldırdı. G.D. de kendisini bıçakla korumak isteyince C.D. ve G.D. olay yerinde yaşamlarını yitirdi. Akrabaları, C.D.'nin G.D.'yi bir süredir tehdit ettiğini ve G.D.'nin bu nedenle dört gün önce halasının evine taşındığını anlattı.

NİSAN

3 NİSAN

Yaralama

Gaziantep'de kendisinden şiddet gördüğü için annesini evine dönen eşi M.İ.'yi almaya giden İ.İ. (23), çıkan tartışmada kayınvalidesi Z.İ.'yi (47) bıçakla yaraladı. İ.İ. olaydan sonra kaçtı.

5 NİSAN

Yaralama

Kars'ta eşi M.A. ve kayınbiraderi R.A. tarafından darp edildiğini ileri süren kadın hastanede tedavi altına alındı. Burnunda kesikler olan Y.A., başvurduğu karakoldan hastaneye götürülüşü sırasında görevli bir askerin de kendisine şiddet uyguladığını söyledi.

24 NİSAN

Taciz - ensest

Bursa'da annesi ağabeyi tarafından bıçaklanarak öldürülen ve babasının tacizine uğradığı iddiasıyla sık sık evden kaçan H.B. (20), intihar etmek istedi. H.B.'nin 15 gün önce Bursa Emniyet Müdürlüğü'ne başvurup babasından şikayetçi olduğu, gözaltına alınan babanın mahkeme tarafından serbest bırakıldığı öğrenildi.

28 NİSAN

Cinayet

Manisa'da A.N.B. (50), ayrı yaşadığı karısı LB.'yi (39) sokak ortasında vurarak öldürdü. Bir çocuk annesi L.B.nin geçtiğimiz yıl geçimsizlik nedeniyle boşanma davası açtığı ve çiftin ayrı yaşamaya başladığı belirtildi. Boşanma sürecinde L.B.'nin kendisini rahatsız ettiği gerekçesiyle karakola giderek kocasından şikayetçi olduğu, mahkeme tarafından kocaya eve yaklaşmama cezası verildiği öğrenildi.

MAYIS

21 MAYIS

Cinayet

Denizli'de N.K. (57), kendisinden kaçan sevgilisi F.Ö.'yü (38) bulup önce yaraladı; bir yıl cezaevinde yatıp çıktıktan sonra da çalıştığı işyerinde silahla vurup öldürdü.

26 MAYIS

Yaralama

Adana'da İ.K. (36), iki yıl önce boşandığı eşi N.B.'ye "kıskançlık" nedeniyle ateş açtı. Silahlı saldırı sırasında kız kardeşini korumak isteyen R.B. (33), tabancanın önüne atlayarak yaralandı. İ.K.'nin boşandığı eşini daha önce de bıçakla yaraladığı öğrenildi. Polis, olaydan sonra kaçan İ.K.'yi arıyor.

HAZİRAN

3 HAZİRAN

Cinayet

Şanlıurfa'da yedi çocuk annesi T.K. (48), evinde silahla vurularak öldürüldü. T.K.'yi kızıyla evlenmesine izin vermediği için 15 gün önce bıçakla yaralayan yeğeni şüpheli sıfatıyla gözaltına alındı.

9 HAZİRAN

Tecavüz

Bursa'da B.S. (29), eşi N.S.'yi (26) para karşılığında erkeklerle birlikte olmaya zorladığı iddiasıyla gözaltına alındı. N.S.'nin dokuz ay önce doğum yaptığı, bebeğinin ise kafa travması geçirdikten sonra koruma altına alındığı öğrenildi.

Taciz

Malatya'da F.Ö. (32) ayrı yaşadığı karısı E.Ö.'yü (26) servis beklediği duraktan kaçırdı. E.Ö., daha önce yedi aydır ayrı yaşadığı kocası ile yanındakilerin kendisini kaçırmak istediklerini belirterek şikayette bulunmuştu.

15 HAZİRAN

Cinayet

Denizli'de A.G. (40), kendisinden boşanmak isteyen eşi F.G.'yi (26) evden ayrıldıktan sonra çalışmaya başladığı alışveriş merkezinde öldürdükten sonra intihar etti. A.G.'nin F.G.'yi daha önce de bıçakla yaraladığı ortaya çıktı.

16 HAZİRAN

Cinayet

Adana'da V.A. (32), kayınvalidesini öldürdü, kayınpederi ve üç kişiyi rehin alan V.A., karısını da kaçırdı. V.A.'nın daha önce eşinin ailesini tehdit ettiği ve ailenin Emniyete şikayette bulunduğu öğrenildi.

18 HAZİRAN

Cinayet

Muğla'da C.O., Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Peyzaj Mimarları Odası Muğla İl Temsilcisi Hülya Yolcubal'ı evinin önünde öldürüldü. Yolcubal, eski sevgilisi C.O. hakkında "kendisini tehdit ettiği" suçlamasıyla şikâyette bulunmuştu.

TEMMUZ

16 TEMMUZ

Cinayet - Yaralama

Adana'da, M.Ö. (35), şiddet uyguladığı eşi ile çocuklarını yanına alan kayınpederi S.K.'yi (52) traktörle ezerek öldürdü.

18 TEMMUZ

Yaralama

Van'da F.P., geçtiğimiz sene dövüp kulağını kestiği eşi S.P.'ye yine şiddet uyguladı. Geçtiğimiz yıl hastanedeki tedavisinin ardından bir süre koruma altında tutulan ancak daha sonra mahkeme kararıyla evine geri gönderilen S.P., hastaneye kaldırıldı. F.P. kaçtı. S.P.'nin tedavisi yoğun bakım ünitesinde sürüyor.

22 TEMMUZ

Yaralama

Trabzon'da mahkemenin eşini dövdüğü gerekçesiyle altı ay evden uzaklaştırma verdiği F.T., altı gün sonra alkollü halde eve gelip eşi M.T.'yi dövüp bıçakladı. Mahkemede "Ne olmuş yani eşimdir, döverim de severim de" diyen zanlı tutuklandı.

28 TEMMUZ

Şiddet

Trabzon'da karısını dövdüğü gerekçesiyle iki yıl hapis cezasına çarptırılan M.Y.,(35) tahliye olduktan bir ay sonra 13 yıllık karısı Ö.Y.'yi çırılçıplak soyarak dövdükten sonra üzerine tuvaletini yaptı.

29 TEMMUZ

Cinayet

Eskişehir'de S.E. (44), kendisinden boşanmak isteyen karısı N.E.'yi (46) bıçaklayarak öldürdü, kendisine engel olmaya çalışan oğlu H.Ç.'yi de (16) yaraladı. N.E., üç gün önce eşinden gördüğü şiddet nedeniyle hastaneye kaldırılmıştı.

AĞUSTOS

11 AĞUSTOS

Cinayet

Mersin'de O.Y. (45), kendisinden boşanmaki isteyen eşi N.Y.'yi (41), kızlarıyla birlikte yaşadığı evin balkonundan atarak öldürdü. Çiftin birkaç gün önce yine kavga ettikleri için polis merkezinde ifade verdikleri öğrenildi.

29 AĞUSTOS

Yaralama

Adana'da İ.T. (38), cep telefonuna gelen mesajı okumak istemeyen ve yaşları sekiz ile 12 arasında değişen dört kızı ile eşi K.T.'yi (35) dövdü. K.T., kızlarıyla birlikte savcılığa başvurdu. K.T., cinayet suçundan sabıkalı olan İ.T.'yi daha önce de jandarmaya şikayet ettiğini ancak İ.T.'nin ifade verdikten sonra serbest bırakıldığını ve kendilerini ölümle tehdit ettiğini söyledi.

EYLÜL

6 EYLÜL

Cinayet

Mersin'de H.K. (40), sığınma evinde kalırken yakınlarının araya girmesiyle eve dönmeyi kabul eden karısı T.K.'ye (38) eve dönüş yolunda bıçaklayarak öldürdü. T.K.'nin kocasından kurtulmak için tarlaya saklandığı ancak H.K.'nin karısını bulup 17 yerinden bıçakladığı ortaya çıktı.

17 EYLÜL

Saldırı

Adana'da C.G. (28), şiddetli geçimsizlik nedeniyle kendisinden boşanan eşi R.O.'nun (25) babasının evine molotof kokteylli saldırı düzenletti. C.G.'nin iki ay önce de eski eşinin babasının otomobilini yaktığı öğrenildi. Olayla ilgili olarak yedi kişi gözaltına alındı.

25 EYLÜL

Cinayet

Antalya'da M.K. (54); eşi E.K.'yi (46) av tüfeğiyle vurarak öldürdükten sonra teslim oldu. İki çocuk annesi E.K.'nin yaklaşık iki ay önce evden ayrıldığı ve cinayetten iki gün önce eşiyle barıştığı öğrenildi.

EKİM

16 EKİM

Cinayet

Adana'da H.A. (20), çalışmasını istemediği ablası H.Z. (32) ile kendisine engel olmak isteyen annesi F.A. (55) ve kızkardeşi B.A.'yı (18) bıçaklayarak öldürdü. H.A.'yı azmettirdiği öne sürülen eniştesi B.Z. gözaltına alındı. B.Z.'nin kayınpederi S.A.'yı sık sık tehdit ettiği, cinayete teşebbüs ve araç kurşunlama suçundan tutuksuz yargılandığı ortaya çıktı.

18 EKİM

İntihar

Adana'da 14 Ekim'de kendini asarak intihar eden Ç.B.'nin (17) annesi ve kardeşi, Ç.B.'nin babasından gördüğü baskı ve şiddet nedeniyle intihar ettiğini öne sürdüler. Anne Z.B., eşi hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunacağını açıkladı. Baba A.B.'nin, kızının intiharından bir gün önce eşinin boşanma davası açmasına sinirlenerek kayınpederinin evini bastığı ve baldızı N.Ö.'yü (38) bıçakladığı ortaya çıktı. Olayın ardından evine dönen A.B.'nin bu kez de kızlarını dövdüğü, olay günü alışverişe çıkan iki kızkardeşin eve döndüklerinde Ç.B.'yi ölü buldukları belirtildi.

21 EKİM

Yaralama

İstanbul'da eski sevgilisi A.B.'nin (29) evine giden uzman çavuş S.K., A.B. ile erkek arkadaşı S.G.'yi (31) bacak ve ayaklarından vurarak yaraladı. A.B.'nin kendisini rahatsız eden S.K. hakkında daha önce beş kez savcılığa suç duyurusunda bulunduğu öne sürüldü.

22 EKİM

Yaralama

Bursa'da bir ay önce dövdüğü eşi K.Ş.'nin (47) şikayeti üzerine gözaltına alınıp savcılıktan serbest bırakılan M.Ş. (64), kayınvalidesinin evini basıp olaydan sonra annesinin yanına taşınan K.Ş.'yi bıçakla ağır yaraladı.

KASIM

4 KASIM

Yaralama

Mersin'de eşine şiddet uyguladığı için 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun uyarınca, mahkeme kararıyla evden uzaklaştırılan F. D. (41), eşi K.D.'yi ve oğlu F.D.'yi (15) bıçakladı. Olaya çiftin oğlu V.D. (3) de tanık oldu.

ARALIK

1 ARALIK

Cinayet

İzmir'de Z.Ö. (36), kızı E.Ö.'yü (9) döverek öldürdü. Kızının öldüğünü fark edince beş yaşındaki kızını da yanına alarak kaçan Z.Ö. kısa süre sonra yakalandı. Z.Ö.'nün karısı H.Ö.'nün yaklaşık altı ay önce iki kızıyla birlikte Mardin'e ailesinin yanına taşındığı, iki kızını da babalarının yanında bıraktığı öğrenildi. Z.Ö. ifadesinde, yemek yemediği için dövdüğü kızını daha önce de annesini özlediği için birkaç kez dövdüğünü söyledi. Z.Ö. tutuklanırken beş yaşındaki kızı İzmir Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü tarafından koruma altına alındı.

3 ARALIK

Yaralama

Edirne'de bir baba, kocasından boşanmak isteyen kızını sokak ortasında dövdü. Çevredekiler olaya müdahale etmeyince taksi durağındaki şoförler araya girip adamı sakinleştirmeye çalıştı. Ancak adam kızına bir kez daha saldırınca olay yerine polis ekipleri geldi. Genç kadın babasından şikayetçi olmayınca herhangi bir işlem yapılmadı.

4 ARALIK

Bursa'da Ü.B. (30), ikinci eşi İ.B.'nin (50), down sendromlu kızı E.A. (10) ile küçü kızı E.A.'ya (8) cinsel tacizde bulunduğu ve kızlarını dövdüğü iddiasıyla polise başvurdu. İ.B. tutuklandı ancak geçim sıkıntısı çeken Ü.B., dört ay sonra şikayetini geri alınca tutuksuz yargılanmak üzere tahliye oldu ve eve geri döndü. Yaklaşık iki ay önce ailenin komşularından biri polisi arayarak İ.B.'nin çocukları taciz ettiğini ileri sürdü. Ü.B., firari durumdaki kocasının kendisini telefonla tehdit ettiğini, kocasının yokluğunda nasıl geçineceğini bilemediğini söyledi.

7 ARALIK

Cinayet

Ankara'da İ.Y. (45), eski eşi A.P.'yi (42) sokak ortasında bıçaklayarak öldürdü. Olaydan sonra kaçan İ.Y. kısa süre sonra yakalandı. İ.Y.'nin evliyken A.P.'ye şiddet uyguladığı ve tecavüz ettiği için yargılandığı ancak hakime "Pişmanım, karımı seviyorum" dediği için serbest bırakıldığı, A.P.'nin ise eşinin tehditleri nedeniyle polise ve savcıya başvurduğu halde "boşanmış oldukları için" koruma kararı aldıramadığı ortaya çıktı.

9 ARALIK

Tecavüz

Samsun'da S.Ş. (28), yaklaşık on gün önce evden kaçtıkları ileri sürülen S.Y. (13) ile D.K.'ye (11) tecavüz ettiği iddiasıyla tutuklandı. S.Ş. hakkında başka bir suçtan üç yıl yedi ay on gün kesinleşmiş hapis cezası bulunduğu ortaya çıktı.

18 ARALIK

Şüpheli intihar

Samsun'da üç çocuk annesi Ç.G.'nin (25), kayınpederi ile birlikte oturdukları evde, kendisini asarak intihar ettiği öne sürüldü. Ç.G.'nin kocası Ş.G. (27), olaydan sonra gözaltına alındı. Yakınları, kayınpederinin Ç.G.'ye şiddet uyguladığını, Ç.G.'nin ayrı bir evde yaşamak istediğini belirtti.

22 ARALIK

Yaralama

Adana'da inşaat işçisi M.Ö. (34), dövdüğü karısı Ş.Ö. (23) hastanede tedavi görürken oğlu İ.Ö.'yü (7) de ders kitabını okuyamadığı bahanesiyle dövdü. İ.Ö., annesi eve döndükten sonra polisi arayıp yardım istedi. M.Ö. gözaltına alınırken İ.Ö. hastaneye kaldırıldı. İ.Ö. hastaneye kaldırıldı. Henüz 14 yaşındayken M.Ö. ile evlendirildğini ve üç çocuğu bulunduğunu anlatan Ş.Ö. gidecek bir yeri olmadığını belirterek kocasından şikayetçi olmadı. Babasından korktuğu için eve gitmek istemeyen İ.Ö. de evine döndü. Polis, darp edilen kişinin yaşı küçük olduğu için kamu davası açılması için dosya hazırlayarak savcılığa gönderildi. Gözaltına alınan M.Ö. ise polisteki ifadesinin ardından serbest bırakıldı. Adana Sosyal Hizmetler İl Müdürü Fazlı Doğanç annesi ve babasından şiddet gören çocukların hakim kararıyla ailesinden alınabileceğini bildirdi.

23 ARALIK

Cinayet

Ankara'da S.B. (29) karısı F.B.'yi (23) tabancayla öldürdü. Olaydan sonra polise teslim olan S.B. tutuklandı. Olay yerinde 20 boş kovan bulundu. Çiftin üç yıllık evli olduğu ve bir çocuklarının bulunduğu öğrenildi. S.B.'nin karsına şiddet uyguladığı, F.B.'nin bir süre önce evi terk edip ailesinin yanına yerleştiği ancak barışma teklifini kabul edip kısa süre önce evine geri döndüğüü, olaydan bir gün önce yeniden şiddet görünce durumu ailesine anlattığı ve çiftin arasındaki son kavanın bu nedenle çıktığı ortaya çıktı.

26 ARALIK

Yaralama

İzmir'de M.B.B., eski kız arkadaşı T.Y. (26) ile babası C.Y.'yi (56) sokak ortasında bıçaklayıp kaçtı. C.Y., bir süre önce kızını rahatsız ettiği gerekçesiyle zanlı M.B.B. hakkında suç duyurusunda bulunduğunu söyledi.

kaynak: http://bianet.org/bianet/bianet/127370-kadinlari-olduren-kontrolsuz-ofke-degil-sistematik-siddet

Kadınların Eylemi Ses Verdi: Altı Tecavüz Sanığına İddianame Hazır

Muğla'da toplu tecavüzle suçlanan altı kişi hakkındaki iddianame, 18 yaşından küçük iki sanığın aynı olaydan yargılandığı davanın ilk duruşması görülürken tamamlandı. Bu sırada Türkiye'nin her yerinden kadınlar, adliye önünde eylemdeydi.



2007 yılı Haziran ayında Muğla ili Fethiye ilçesi Gebeler kaplıcasında aralarında Milli Eğitim müfettişi ve öğretmenlerinin de olduğu tecavüzcülerden tespit edilebilen sekiz sanık hakkında suç duyurusunda bulunulduğu halde, suç tarihinde yaşları 18'den küçük olan ikisi hakkında açılan davanın ilk duruşması bugün görüldü.

Duruşma başlamadan önce Türkiye'nin her yerinden kadınlar, tecavüzcüleri koruyan ve Yargıtay kararına rağmen altı yetişkin tecavüz zanlısını yargılamayan hukuk sistemini protesto etmek üzere Muğla Adliyesi önündeydi. Kadınlar eylemlerini sürdürürken altı yetişkin zanlı hakkındaki iddianame de tamamlandı.

Kadınların müdahillik talebi kabul edilmedi
Üç yıllık hukuk mücadelesi sonunda başlayan ve Muğla Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın ilk duruşmasına, sanıklar ve savcının tanık olarak dinlenmesini istediği diğer altı zanlı katılmadı.

Mahkeme başkanı, Yargıtay kararına rağmen haklarında dava açılmayan altı kişi hakkındaki iddianamenin tamamlandığını açıkladı. Diğer dosyada sanık oldukları için mahkeme daha önce tanık olarak açıklanan altı kişinin dinlenmesinden vazgeçti. Mahkemenin iddianameyi kabul edip duruşma günü vermesi, her iki davanın aynı mahkemede görülmesi ve dosyaların birleştirilmesi bekleniyor.

Mahkeme, Mor Çatı, Kadın Dayanışma Vakfı, Kadınlara Hukuki Destek Merkezi (KAHDEM) ve Amargi ile tek tek kadınların müdahillik başvurularını kabul etmedi. İzmir Barosu'nun gözlemci olarak davayı izleme talebi de sanıkların yaşlarının 18'den küçük olması ve davada gizlilik kararı bulunması nedeniyle reddedildi.

Savcının sanıklar hakkında tutuklama kararı çıkarılması talebi de reddedildi. Sanıkların zorla getirilmesine ve olay tarihinde nerede bulunduklarının belirlenmesi için cep telefonu sinyallerinin tespitine ilişkin talep ise kabul edildi. Dava 16 Mart'a ertelendi.

Kadın örgütleri adliye önündeydi
Denizli, Muğla, Antalya, Ankara, İzmir, İstanbul, Datça, Bodrum, Didim, Adana ve Fethiye'den yaklaşık 150 kadın, tecavüz olayını ve tecavüzcüleri kollayarak ilerleyen hukuki süreci protesto etmek üzere öğle saatlerinden itibaren Muğla Adliyesi önündeydi.

Kadınlar duruşma boyunca, "Tecavüz çetesi yargılansın", Erkek adalet değil gerçek adalet istiyoruz", "Yaşasın kadın dayanışması," "Kadınlar burada tecavüzcüler nerede", "Yargı tecavüzcüyü koruma" sloganları attı. Türkiye Tecavüze Karşı Kadın İnisiyatifi adına basın açıklamasının okunmasının ardından her ili temsilen bir kadın konuşma yaptı.

Açıklamada, tecavüze maruz kalan kadının yaptığı ilk başvurunun ardından İstanbul Adli Tıp Kurumu'nun raporuna rağmen Fethiye Savcılığı'nın takipsizlik kararı verdiğini hatırlatıldı. Takipsizlik kararına tecavüzcülerin "öğretmen" olmasının gerekçe gösterildiği belirtilerek, "Tecavüzcünün mesleğinin bir önemi yok. Tecavüzcü ressam, öğretmen, müfettiş, doktor olabilir" denildi.

Kadınlar tüm sorumluları tecavüze ortak olmamaya ve altı tecavüzcünün de en kısa zamanda yargılanmaları için sorumluluk almaya çağırdı. (BB/EÖ)

kaynak: http://bianet.org/bianet/kadin/127436-kadinlarin-eylemi-ses-verdi-alti-tecavuz-sanigina-iddianame-hazir

25 Ocak 2011 Salı

"Erkek Şiddetinin Potansiyel Mağduru Değil Mağduruyuz"

Hiçbir kadın ya da erkek şiddetinden kurtulmuş değil. Bu nedenle çetele herkese, şiddeti 'öteki' kadın ve 'öteki' erkek ile ilişkilendiren algıları ile yüzleşmeleri çağrısı aynı zamanda. Kadınların yanı sıra erkeklerin de "kadına yönelik şiddet"i tartışma ve şiddete karşı mücadele içinde olmaları için bir davet...

bianet, geçtiğimiz yıl boyunca gazetelere, internet sitelerine ve haber ajanslarına yansıyan kadına yönelik şiddet haberlerini derleyerek "erkek şiddetinin" 2010 yılı çetelesini yayımladı.

Emine Özcan, 1 Ocak 2009 tarihli, "Neden Erkek Şiddetinin Çetelesini Tutuyoruz?" başlıklı yazısında, "Erkek şiddetinin çetelesini tutmak fikri; 2008 Nisan'ında gazetelerin cinsiyetçi dille şiddeti yeniden üretiyor olmasına, kadına yönelik şiddetin yine bu haberlerle gerekçelendirilmesine ve maalesef bu konuda araştırma yapılmadığı, elde somut veriler olmadığı için olayların münferitleşmesine itirazla ortaya çıktı" diyordu.

O günden bu yana değişen pek az şey oldu. Erkek şiddetinin boyutlarını ortaya koyacak resmi istatistiksel verilere ulaşmak halen pek kolay değil. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü'nün aile içi şiddet araştırmasının sonucuna göre, şiddete uğrayan kadınların yüzde 92'sinin şikâyetçi olmadığını hatırlamak gerek. Haberler ise yalnızca adli makamlara yansıyan olayları konu ediyor. Üstelik onların da hepsini değil...

Erkek şiddeti hâlâ gazetelerin üçüncü sayfalarında, olayın failini değil mağdurunu odağa alarak, kadını "kurban" olarak konumlandırarak, "kadına yönelik şiddet" gerçeğini göz ardı ederek haber konusu olabiliyor. Böylece haberler "bazı kötü, hasta, sapkın, cahil" erkeklerin "bazı şanssız" kadınlara uyguladığı şiddet üzerinden kurgulanıyor. Şiddet klişelerle yeniden üretilirken kadın bir kez daha mağdur ediliyor. Kadına yönelik şiddet bağlamından kopuyor, sistematik şiddet göz ardı edilirken "erkek şiddeti" okurun çok uzağında konumlanıyor.

2010 yılı çetelesinin kadına yönelik şiddete dair gerçek verileri yansıttığını iddia etmekse elbette mümkün değil. Ancak çetele pekâlâ, erkek şiddetine dair bazı sembolik gerçekleri göz önüne seren bütünlüklü bir araştırma olarak değerlendirilebilir:

Kadınlar, kadın oldukları için öldürülüyor: 2010 yılı çetelesine yansıyan olaylarda şiddetin gerekçesi değişiyor gibi görünse de temelde yatan sebebin, erkeklerin kadınlar üzerindeki tahakküm talepleri olduğu rahatlıkla görülebiliyor. Erkekler, kadınları kendilerine ait bir mülk gibi görüyor ve "kadınları" üzerinde sahip olduklarını düşündükleri haklardan hiçbir koşulda vazgeçmek istemiyorlar.

Münferit değil sistematik: Ortaya çıkan veriler, erkek şiddetinin hastalıklı ya da cahil kafaların ürünü olmadığı gibi herhangi bir ırka, etnik bölgeye, meslek ya da yaş grubuna özgü olmadığını da açıkça gösteriyor.

Devlet, şiddeti önlemekte yetersiz: Devlet, kadınları erkek şiddetinden koruma sorumluluğunu yerine getirmiyor. Kadınlar can güvenlikleri bulunmadığı için güvenlik güçlerine başvursa da öldürülmekten, yaralanmaktan, tacize, tecavüze maruz kalmaktan kurtulamıyor. Failler çoğu kez cezasız kalıyor ya da "tahrik indirimlerinden" faydalandırılıyorlar. Cezalar caydırıcı değil. Kadına yönelik şiddetin önlenmesi için bütünlüklü politikalara ihtiyaç duyuluyor.

Failler yakınımızda: Yaygın inanışın aksine kadınlar için tehlike sokakta değil, evlerinde. Kadınları en çok kocaları, sevgileri, babaları, eski kocaları ve erkek kardeşleri öldürüyor. Kadınları yaralayanlar arasında da ilk sırayı kocaları alıyor. Onları babaları, sevgilileri, eski kocaları, akrabaları izliyor. Taciz ve tecavüz failleri de çoğunlukla kadınların ve çocukların tanıdıkları erkekler. 2010'da kadınlara ve çocuklara tecavüz edenlerin yüzde 91.30'u mağdurların tanıdıkları erkeklerdi.

Her yaş ve meslekten erkek şiddet uygulayabilir: 2010'da her yaştan, meslek ve statüden erkek, her meslek yaş ve statüden kadına şiddet uyguladı.

Şiddete bahane çok: Kadınlık görevlerini yerine getirmedikleri, kocalarına su vermedikleri, yemek zamanında hazır olmadığı, kocalarıyla birlikte olmak istemedikleri, barışmayı kabul etmedikleri ya da evlenmek istedikleri için öldürülüyorlar. Kocasını uyandırıp işe gidip gitmeyeceğini sorduğu, kocasından izin almadan hastaneye gittiği, sigara külünü yere dökmemesini istediği, gezmeye gittiği, çalışmak istediği için şiddet gören kadınların varlığını da unutmamak gerek. Taciz ve tecavüz de erkeklerin sıkça başvurduğu cezalandırma yöntemlerinden biri.

Peki ya haber olmayanlar?: Haberlerde göremediğimiz için psikolojik, ekonomik ve sözel şiddete dair veriler çetelede yer bulmadı. Ancak tüm şiddet türlerinin birbiriyle ilişkisini gözeterek 2010 yılı boyunca haberlere konu olan tüm olaylarda kadınların aynı zamanda psikolojik, sözel ve ekonomik şiddete maruz bırakıldığını söylemek elbette mümkün. Ayrıca ekonomik, sözel ve psikolojik şiddetin kadınları, kendilerine şiddetten uzak bir hayat kurmak konusunda güçsüz bıraktığını da hatırlamak gerek.

Hepimiz erkek şiddetinin mağduruyuz: Genel algının aksine hiçbir kadın ya da erkek şiddetinden kurtulmuş değil. Hiç kimse "potansiyel kurban" değil; erkek şiddeti zaten her an hayatımızda. Tam da bu nedenle çetele, bütün kadınlar ve erkeklere kendileriyle ve şiddeti "öteki kadının başına gelen bir şey" olarak gören algıları ile yüzleşme çağrısı aynı zamanda. Kadınların yanı sıra erkeklerin de "kadına yönelik şiddet"i tartışma ve şiddete karşı mücadele içinde olmaları için bir davet... (BB/EÖ)

kaynak:http://bianet.org/bianet/insan-haklari/127402-erkek-siddetinin-potansiyel-magduru-degil-magduruyuz?sms_ss=facebook&at_xt=4d3ee6a61d9caa0a%2C0

24 Ocak 2011 Pazartesi

"Bağır herkes duysun, tecavüzcüler yargılansın!"

Üç yıl önce, Muğla'nın Fethiye İlçesi'nde yaşanan toplu tecavüz ve sonrasında tecavüzcüleri kollayarak ilerleyen hukuki sürece ilişkin "Tecavüze Karşı Kadın İnisiyatifi" tarafından bir basın açıklaması gerçekleştirildi.

Tecavüze maruz kalan kadın, geçirdiği travmaya bağlı yaşadığı hafıza kaybı nedeniyle olaylardan sekiz ay sonra Fethiye Savcılığı'na suç duyurusunda bulunabilmişti. Ancak savcılık konuyla ilgili herhangi bir delil toplamaya girişmediği gibi, varolan bilirkişi raporunu da görmezden gelerek tecavüzcüleri yargılamak konusunda bir adım atmadı.
Üç yıldır verilen mücadelenin ardından, kimliği bilinen tecavüzcülerden ancak 18 yaşın altında olan ikisi hakkında dava açıldı. Dava önümüzdeki hafta Fethiye'de görülecek. Diğer tecavüzcüler tanık olarak dinlenmek üzere mahkemeye çağırıldı.

Bugün yapılan basın açıklamasında, Türkiye'nin birçok ilinden kadınların, 26 Ocak'ta Fethiye'de olacakları duyuruldu. İnisiyatif daha sonra "Fethiye'deki tecavüzcüler yargılansın", "tecavüzün utancı bizim değildir" gibi sloganlarla Galatasaray Meydanı'na yürüdü.

Tecavüze Karşı Kadın İnisiyatifi tarafından okunan metnin tamamı:

Basına ve Kamuoyuna


2007 yılının haziran ayında Muğla İli'nin Fethiye İlçesi'nde Gebeler Kaplıcası'nda toplu tecavüze maruz bırakılan bir kadın arkadaşımızın 3 yıldır süren mücadelesi hala devam ediyor. Tecavüzcüler bu tarihe kadar ne tutuklandı ne de yargılandılar.
Toplu tecavüzden sonra yapılan şikayet üzerine, Fethiye Savcılığı, talep edilen hiçbir delil toplama işlemini gerçekleştirmedi: Buna ek olarak İstanbul Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu'nun "Mevzu geçen ırza geçme olayı nedeniyle travma sonrası stres bozukluğu adı verilen ağır nevroz hali tespit edilmiştir" şeklinde tecavüzü doğrulayan bilirkişi raporunu hiçe sayarak tecavüzcüleri yargılamaya gerek görmedi.

İç hukuk yollarının tükenmesi nedeniyle AİHM'e başvuru yapıldı ve dosya AİHM'de görüşülmeye başlandı. Adalet arayışına devam eden arkadaşımızın, Adalet Bakanlığı'na yapılan yazılı emir yoluyla bozma başvurusu-kadınların davayı sahiplenmesiyle birlikte-2010 yılında kabul edildi. 2011'in ilk ayına duruşma günü verilen davada, tespit edilebilen 8 tecavüzcüden 18 yaş altı olan 2'si yargılanmaya başlıyor.

Fethiye'ye 18 Ağustos 2010 Tarihinde Yargıtay Kararı ulaştı Bu bilgiye sahibiz: Ancak, tecavüzü planlayan organize eden, 18 yaş altı saldırganları, suça teşvik ve ortak eden 6 yetişkin saldırgan için bir dava tarihi henüz verilmedi. Yargılanmaya başlanmamış olan 6 tecavüzcü, açılan bu davada savcı tarafından tecavüzün tanıkları olarak belirlendi. Yargılanması gereken 6 tecavüzcü, aynı tecavüz davasında saldırının tanıkları olarak dinlenecek.

Bu saldırganları kim ya da kimler koruyor?

Bu durum gösteriyor ki tecavüzcüyü bizzat devlet ve devletin organı olan hukuk sistemi koruyor. Tecavüzcülerin yargılanmadığı bir hukuk sisteminde devletten güç alan bu saldırganlar şiddetlerinin dozunu arttırarak suç işlemeye devam ediyorlar.
Erkek egemen kapitalist düzende tecavüz, dizilerde ve gazetelerin 3. sayfa haberlerinde pornografik bir malzemeye, parodilerde eğlence unsuruna dönüştürülerek, sıradanlaştırılıp, suç olmaktan çıkarılıyor.
Tecavüzün suç sayılmadığı, suçluların aramızda dolaştığı, kadınların tecavüz korkusuyla yaşadığı bir ülkede medya ve yargı organları biz kadınların güvenlik hakkımızı ihlal ediyor. Erkek egemen kapitalist sistem üretiyor gericilik besliyor.

Bu sebeple biz kadınlar Fethiye'deki toplu tecavüz davasını ve yargı organlarını takibe alarak bu davaya müdahil olmak istiyoruz. Türkiyenin birçok ilinde bu davaya gidiş için bir hazırlık olduğu gibi, biz İstanbul'daki kadınlar da Çarşamba günü Fethiye'deki toplu tecavüz davasının 18 yaş altı için açılan ilk duruşmasına gidiyoruz. Bu davaya tüm kadınları ve basını davet ediyoruz.
Tecavüze karşı susmak suça ortak olmaktır.

FETHİYE ADLİYESİ AĞIR CEZA MAHKEMESİ
26 OCAK 2011 SAAT: 14.30

TECAVÜZE KARŞI KADIN İNİSİYATİFİ

Metne İmza Veren Örgütler:

Bağımsız Feministler,
Amargi Kadın Kooperatifi,
Cinsel Şiddete Karşı Kadın Platformu,
DÖKH,
FİLMMOR,
Gökkuşağı Kadın Derneği,
Gözaltında Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu,
İLLET,
İmece Kadın Derneği,
KADAV,
Kadın Emeği Kolektifi,
Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Derneği,
Mor Çatı,
Petrol-iş Kadın Dergisi,
Sendikalarda Şiddet ve Ayrımcılığa Karşı Kadın İnisiyatifi,
Sosyalist Feminist Kolektif,
Sosyalist Kadın Meclisi,
Taciz ve Tecavüze Son İnisiyatifi,
BDP'li Kadınlar,
DİSK İşçi Kadın Komisyonu,
DSİP'li Kadınlar
EDP'li Kadınlar,
Eğitim-Sen İstanbul 3 nolu Şube Kadın Komisyonu,
EHP'li Kadınlar,
EMEP'li Kadınlar,
Emekli-Sen 3 nolu Şube Kadın Komisyonu,
ESP Sosyalist Kadın Meclisleri
İHD Kadın Komisyonu,
İTÜ Kadın Atölyesi,
Lambda'lı Kadınlar,
ÖDP'li Kadınlar,
SDP'li Kadınlar,
Sosyalist Partili Kadınlar,
TMMOB'li Kadınlar,
TTB Kadın Hekim Kolu,
Yeşiller Partisi Kadınları

kaynak:http://www.marksist.org/haberler/2867-bagir-herkes-duysun-tecavuzculer-yargilansin

"Tecavüze Karşı Dayanışmak İçin Muğla'da Buluşalım"

Başıma gelenler ilk değildi ve sesimi çıkarmasaydım son da olmazdı. Benden önce tecavüze maruz bırakılan kadınlar seslerini çıkarmış olsaydı, ben bunları yaşamayacaktım. O kadınlar bugün de ortaya çıkabilir. Kadın örgütlerine başvurabilir ve mücadelemizi güçlendirebilirler.


"Üç yıl önce, sayısını bilemediğim kadar çok erkeğin tecavüzüne maruz bırakıldım. Aralarında öğretmenler, milli eğitim müfettişleri, kamu görevlileri vardı. Her şey profesyonelce düzenlenmişti. Herkesin rolü, konumu, sırası belliydi. Önemli bir ritüeli yerine getiriyormuşçasına hareket ediyorlardı. Başıma gelenler ilk değildi ve sesimi çıkarmasaydım son da olmazdı. Benden önce tecavüze maruz bırakılan kadınlar seslerini çıkarmış olsaydı, ben bunları yaşamayacaktım. O kadınlar bugün de ortaya çıkabilir. Kadın örgütlerine başvurabilir ve mücadelemizi güçlendirebilirler."

Bu sözlerin sahibi, resmi rakamlara göre her dört kadından birinin tecavüze maruz bırakıldığı Türkiye'de, varlığını bilsek de yaşadıklarını bilemediğimiz kadınlardan yalnızca biri.

Üç yıl önce Muğla'da Gebeler Kaplıcası'nda toplu tecavüze maruz bırakıldı. Tecavüzcüler arasında tanıdığı kişiler de vardı. Gündüz birlikte çay içmiş, eşlerinden, çocuklarından söz etmişlerdi. İçlerinden birisi kendisine "Bizim bir erkek grubumuz var" dediğinde, "E ne olacak ki, biz de kızlarla toplanıyoruz bazen" diye geçirmişti içinden. Bu "erkek grubunun" varlık nedenini çok sonra anladı.

Travmatik amnezi yani travmaya bağlı hafıza kaybı yaşadığından, başına gelenleri ancak altı ay sonra hatırlayabildi. O günleri, "karanlıktı" diye anlatıyor. Vücudunda tecavüzün izlerini görebiliyor, korkunç şeyler yaşandığını biliyor, iç sıkıntısı ve depresyon yaşıyordu ama nedenini bilemiyordu.

Tecavüzcüler hem sanık hem tanık oldu
Zihninde tecavüze dair ilk görüntü, tecavüzcüsünden gelen bir telefonla belirdi... Sonra bu bölük pörçük anıların arkası geldi. Görüntülere bir anlam verebildiğinde, güvendiği bir arkadaşıyla birlikte avukata gittiler. Onun yönlendirmesiyle de olaydan altı ay sonra Mor Çatı'nın kapısını çaldılar. Yaşadıklarını anlatabilecek ve hukuki mücadele verebilecek kadar güçlendiğinde, yani olaydan sekiz ay sonra Fethiye Savcılığı'na suç duyurusunda bulundu.

Altı tecavüzcü davada "tanık"
"Ortada bir suç vardı ve cezasız kalmamalıydı. Savcılığa başvuracak, suç duyurusunda bulunacaktım. Bana tecavüz edenler de cezasını çekecekti."

Fakat süreç böyle işlemedi. Fethiye savcılığı, talep edilen hiçbir delil toplama işlemini gerçekleştirmedi. İstanbul Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu'nun tecavüzü doğrulayan bilirkişi raporuna rağmen tecavüzcüleri yargılamaya gerek görmedi. İç hukuk yollarının tükenmesi nedeniyle AİHM'e başvurd. Dosya AİHM'de görüşülmeye başlandı. Adalet Bakanlığı'na yapılan yazılı emir yoluyla bozma başvurusu ise ancak 2010'da kabul edildi.

İki yıldan uzun süren hukuki mücadele sonunda, teşhis edebildiği sekiz tecavüzcüden yalnızca yaşları 18'den küçük olan ikisi hakkında dava açıldı. İlk duruşma, 26 Ocak Çarşamba günü, Muğla'da görülecek. Diğer altısı içinse henüz dava açılmadı. Ancak bu altı kişi 26 Ocak'ta görülecek davanın duruşmasında tanık olarak dinlenecek.

Davanın sonucundan ümitli olmasa da duruşma öncesinde heyecanlı. "Artık önemli olan bu davadan kadın mücadelesinin ne kazanacağı" diyor. Bu nedenle süreci teşhir etmek ve kadınlara cesaret vermek önemli.

Kendisine tecavüz eden erkeklerin ne yaptıklarını bilerek hareket ettiklerini anlatıyor.

"Tecavüzcüler, bunun suç olduğunun farkında. Eğlenmek için suç işliyorlar. Karşılarındaki kadını olabildiğince aşağılamak onlara zevk veriyor. Böylece kendilerini güçlü hissediyor, şiddet duygularını tatmin ediyor ve aynı zamanda da 'kendi kadınlarını' ehlileştiriyorlar. Onlara göre, etrafta tecavüze maruz kalıp ağlayan ne kadar çok kadın olursa onların kadınları da o kadar söz dinler. Dışarı çıkmaz, mini etek giymez, ayaklarını denk alırlar."

"Peki neden ben?"
"Bir erkek neden böyle korkunç bir şey yapar? Peki neden ben?" Başına gelenleri anladığında, bu iki sorunun günlerce zihnini kemirdiğini anlatıyor.

"Tecavüzcüler aptal değil. Karşılarındaki kişiyi bilinçli bir tercihle belirliyor. Genellikle sessiz, sakin, sindirebileceklerini düşündükleri kadınları tercih ediyorlar. Ben de o tiplerden biriydim ya da öyle görünüyordum. Bu kadar direngen olabileceğim aklıma gelmezdi ama böyle ağır bir şiddetle karşılaşınca mücadele etmekten başka bir yolum olmadığını anladım."

Tecavüzcülerin öngöremedikleri şey belki de onun sosyalist hareketin içinden gelen, örgütlü bir kadın oluşuydu.

"Başıma gelenleri sorgularken, olanların erkek egemen kapitalist sistemle bağlantısını gördüm. Yaşadıklarım benimle ilgili değildi. 'Benimle ilgili değilse niye susayım, niye utanayım?' diye düşündüm. Hiçbir kadının, bedenine kendi inisiyatifi dışında dokunulmasına tahammülü yok. Beden dokunulmazlığı hakkımız, cinsel dokunulmazlık iki defa hakkımız. Bu hakkın ihlali ise bir insanlık suçu. Bu, biz sustukça başka kadınların da başına gelen bir suç."

Mücadelesinin tercih değil zorunluluk olduğunu vurguluyor. "Bu insanlar ben başvuru yapar yapmaz cezalandırılmış olsaydı, böyle büyük bir mücadele yürütmek zorunda kalmayacaktım" diyor. Davanın bir an önce sonuçlanmasını ve hayatına yeni bir yön vermeyi istiyor.

"Teoride bildiklerimi yaşayarak öğrendim"
Peki dava sonuçlandıktan sonra neler olacak? Soruyu son üç senesini anlatarak yanıtlıyor:

"İki yıl psikolojik tedavi gördüm. Anksiyete, travma sonrası stres bozukluğu, depresyon, travmatik amnezi yaşadım. Travmatik amnezi, travmaya bağlı hafıza kaybı demek ki, ben bunu filmlerde görünce gülüyordum. Artık gülmemem gerektiğini biliyorum. Kadına yönelik şiddet ve cinsel şiddet üzerine düşünmeye başladım.

Cinsel şiddete maruz bırakılmış kadınların dayanışma ağı olan Taciz ve Tecavüze Son İnisiyatifi'ni oluşturduk. Birbirimizin varlığını bilmek bize güç veriyor. Çünkü kirlenmişlik, utanç ve yalnızlık hissi çok can yakıcı. Bu hissi ben diğer kadınlarla birlikte aştım.

Kadınlığımızla hesaplaşmaktan vazgeçmeliyiz. Elbette kadınlığınız hırpalanıyor. Sinirli, alıngan, agresif oluyorsunuz. Bunları tek tek deşip onarmak gerekiyor. Ve bu süreçte inisiyatiften güç alıyorum. Tecavüz ve cinsel şiddet kriz merkezleri kurulması gibi bir talebimiz var.

Vücut ağrıları, uyku problemi yaşıyordum. Bunlar dava açıldığını öğrendikten sonra çok azaldı. Ancak o zaman gerçekten mutlu oldum. Dava sonuçlandıktan sonra daha da iyi olacağım. Sanırım kadın mücadelesi içinde var olmayı sürdüreceğim. Başka bir yaşam tarzı nasıl olur, kestiremiyorum." (BB/EÖ)

kaynak:http://bianet.org/kadin/insan-haklari/127329-tecavuze-karsi-dayanismak-icin-muglada-bulusalim

Kadınlar Ayşe Paşalı Davasında Taraf

Ayşe Paşalı davasına müdahillik talebinde bulunan Kadın Dayanışma Vakfı avukatlarından Evren Paydak, "Kadınlar sırf kadın oldukları için öldürülüyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ayrımcılık devam ettikçe, her kadın ölüm tehlikesi altında. Bu nedenle her kadın suçtan zarar görüyor" dedi.(Burçin BELGE)

Defalarca tehdit ettiği ve şiddet uyguladığı eski karısı Ayşe Paşalı'yı sonunda sokak ortasında öldüren İstikbal Yetkin'in yargılandığı davaya müdahillik talebinde bulunan Kadın Dayanışma Vakfı avukatları ile bireysel başvuruda bulunan farklı mesleklerden dört kadın da kadın cinayetlerinin "münferit" değil "sistematik" olduğunu ve kadın cinayetlerinden tüm kadınların zarar gördüğünü vurguladılar.

Kadın Dayanışma Vakfı avukatlarından Evren Paydak, "Kadınlar sırf kadın oldukları için öldürülüyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ayrımcılık devam ettikçe, her kadın ölüm tehlikesi altında. Bu nedenle tek tek her kadın bu suçtan zarar görüyor. Bu nedenle tüm müdahillik talepleri kabul edilmeli" dedi.

bianet'in sorularını yanıtlayan Paydak, Ankara Barosu'nun da davaya müdahil olması gerektiğini söyledi.

Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf'ın Paşalı cinayetini "münferit bir vaka" olarak nitelendirdiğini hatırlatan Paydak, müdahillik taleplerinin gerekçesini şöyle özetledi:

"Yıllardır ısrarla söylüyoruz. Kadın cinayetleri münferit değil, sistematiktir. Bizim bu davalara müdahalede bulunmayı talep etmemizin nedeni erkekler lehine sudan bahanelerle 'haksız tahrik' indirimi uygulanmasını engellemektir. Cinsiyetçi yargıyı, erkek egemen sistemi teşhir etmektir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ayrımcılık son bulana kadar herbirimiz tehdit altındayız. Bu nedenle de kadın cinayeti davalarına müdahil olma ısrarımızı sürdüreceğiz."

Hepimiz tehlikedeyiz
Kadın Dayanışma Vakfı avukatları da mahkemeye sundukları katılma dilekçelerinde kadın cinayetlerinin münferit değil sistematik olduğunu, kadına yönelik şiddete karşı mücadele yürüten vakfın suçtan doğrudan zarar gördüğünü ifade etti.

Dilekçede, 2002'de kabul edilen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin 38 no'lu, şiddet kurbanlarının ve onları savunan tüzel kişilerin kurbanla birlikte veya kurban adına dava açılmasını sağlama yönündeki tavsiye kararı uyarınca kadın örgütlerinin kadın cinayeti veya tecavüz davalarına müdahil olabileceği belirtildi. Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu'nun benzer davalara müdahil olabildiği de hatırlatıldı.

Bireysel olarak müdahale talebinde bulunan Aysel Ergün, Ezgi Sarıtaş, Nurşen Ayaz ve Latife Demirci Kahya ise dilekçelerinde, kadın cinayetlerinin son yedi yılda yüzde bin 400 arttığını; 2009'un ilk yedi ayında 953 kadının öldürüldüğünü vurguladı.

Kadın cinayetlerinin bir cins kıyımına dönüştüğünü belirten kadınlar, katillerin cezasız kalması ve sudan bahanelerle haksız tahrik indiriminden yararlanması sonucunda, tüm kadınların bir gün bir kadın cinayetine kurban gitme tehdidinin arttığını söyledi. (BB/EÖ)

kaynak:http://bianet.org/bianet/kadin/127310-kadinlar-ayse-pasali-davasinda-taraf