24 Ocak 2011 Pazartesi

"Bağır herkes duysun, tecavüzcüler yargılansın!"

Üç yıl önce, Muğla'nın Fethiye İlçesi'nde yaşanan toplu tecavüz ve sonrasında tecavüzcüleri kollayarak ilerleyen hukuki sürece ilişkin "Tecavüze Karşı Kadın İnisiyatifi" tarafından bir basın açıklaması gerçekleştirildi.

Tecavüze maruz kalan kadın, geçirdiği travmaya bağlı yaşadığı hafıza kaybı nedeniyle olaylardan sekiz ay sonra Fethiye Savcılığı'na suç duyurusunda bulunabilmişti. Ancak savcılık konuyla ilgili herhangi bir delil toplamaya girişmediği gibi, varolan bilirkişi raporunu da görmezden gelerek tecavüzcüleri yargılamak konusunda bir adım atmadı.
Üç yıldır verilen mücadelenin ardından, kimliği bilinen tecavüzcülerden ancak 18 yaşın altında olan ikisi hakkında dava açıldı. Dava önümüzdeki hafta Fethiye'de görülecek. Diğer tecavüzcüler tanık olarak dinlenmek üzere mahkemeye çağırıldı.

Bugün yapılan basın açıklamasında, Türkiye'nin birçok ilinden kadınların, 26 Ocak'ta Fethiye'de olacakları duyuruldu. İnisiyatif daha sonra "Fethiye'deki tecavüzcüler yargılansın", "tecavüzün utancı bizim değildir" gibi sloganlarla Galatasaray Meydanı'na yürüdü.

Tecavüze Karşı Kadın İnisiyatifi tarafından okunan metnin tamamı:

Basına ve Kamuoyuna


2007 yılının haziran ayında Muğla İli'nin Fethiye İlçesi'nde Gebeler Kaplıcası'nda toplu tecavüze maruz bırakılan bir kadın arkadaşımızın 3 yıldır süren mücadelesi hala devam ediyor. Tecavüzcüler bu tarihe kadar ne tutuklandı ne de yargılandılar.
Toplu tecavüzden sonra yapılan şikayet üzerine, Fethiye Savcılığı, talep edilen hiçbir delil toplama işlemini gerçekleştirmedi: Buna ek olarak İstanbul Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu'nun "Mevzu geçen ırza geçme olayı nedeniyle travma sonrası stres bozukluğu adı verilen ağır nevroz hali tespit edilmiştir" şeklinde tecavüzü doğrulayan bilirkişi raporunu hiçe sayarak tecavüzcüleri yargılamaya gerek görmedi.

İç hukuk yollarının tükenmesi nedeniyle AİHM'e başvuru yapıldı ve dosya AİHM'de görüşülmeye başlandı. Adalet arayışına devam eden arkadaşımızın, Adalet Bakanlığı'na yapılan yazılı emir yoluyla bozma başvurusu-kadınların davayı sahiplenmesiyle birlikte-2010 yılında kabul edildi. 2011'in ilk ayına duruşma günü verilen davada, tespit edilebilen 8 tecavüzcüden 18 yaş altı olan 2'si yargılanmaya başlıyor.

Fethiye'ye 18 Ağustos 2010 Tarihinde Yargıtay Kararı ulaştı Bu bilgiye sahibiz: Ancak, tecavüzü planlayan organize eden, 18 yaş altı saldırganları, suça teşvik ve ortak eden 6 yetişkin saldırgan için bir dava tarihi henüz verilmedi. Yargılanmaya başlanmamış olan 6 tecavüzcü, açılan bu davada savcı tarafından tecavüzün tanıkları olarak belirlendi. Yargılanması gereken 6 tecavüzcü, aynı tecavüz davasında saldırının tanıkları olarak dinlenecek.

Bu saldırganları kim ya da kimler koruyor?

Bu durum gösteriyor ki tecavüzcüyü bizzat devlet ve devletin organı olan hukuk sistemi koruyor. Tecavüzcülerin yargılanmadığı bir hukuk sisteminde devletten güç alan bu saldırganlar şiddetlerinin dozunu arttırarak suç işlemeye devam ediyorlar.
Erkek egemen kapitalist düzende tecavüz, dizilerde ve gazetelerin 3. sayfa haberlerinde pornografik bir malzemeye, parodilerde eğlence unsuruna dönüştürülerek, sıradanlaştırılıp, suç olmaktan çıkarılıyor.
Tecavüzün suç sayılmadığı, suçluların aramızda dolaştığı, kadınların tecavüz korkusuyla yaşadığı bir ülkede medya ve yargı organları biz kadınların güvenlik hakkımızı ihlal ediyor. Erkek egemen kapitalist sistem üretiyor gericilik besliyor.

Bu sebeple biz kadınlar Fethiye'deki toplu tecavüz davasını ve yargı organlarını takibe alarak bu davaya müdahil olmak istiyoruz. Türkiyenin birçok ilinde bu davaya gidiş için bir hazırlık olduğu gibi, biz İstanbul'daki kadınlar da Çarşamba günü Fethiye'deki toplu tecavüz davasının 18 yaş altı için açılan ilk duruşmasına gidiyoruz. Bu davaya tüm kadınları ve basını davet ediyoruz.
Tecavüze karşı susmak suça ortak olmaktır.

FETHİYE ADLİYESİ AĞIR CEZA MAHKEMESİ
26 OCAK 2011 SAAT: 14.30

TECAVÜZE KARŞI KADIN İNİSİYATİFİ

Metne İmza Veren Örgütler:

Bağımsız Feministler,
Amargi Kadın Kooperatifi,
Cinsel Şiddete Karşı Kadın Platformu,
DÖKH,
FİLMMOR,
Gökkuşağı Kadın Derneği,
Gözaltında Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu,
İLLET,
İmece Kadın Derneği,
KADAV,
Kadın Emeği Kolektifi,
Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Derneği,
Mor Çatı,
Petrol-iş Kadın Dergisi,
Sendikalarda Şiddet ve Ayrımcılığa Karşı Kadın İnisiyatifi,
Sosyalist Feminist Kolektif,
Sosyalist Kadın Meclisi,
Taciz ve Tecavüze Son İnisiyatifi,
BDP'li Kadınlar,
DİSK İşçi Kadın Komisyonu,
DSİP'li Kadınlar
EDP'li Kadınlar,
Eğitim-Sen İstanbul 3 nolu Şube Kadın Komisyonu,
EHP'li Kadınlar,
EMEP'li Kadınlar,
Emekli-Sen 3 nolu Şube Kadın Komisyonu,
ESP Sosyalist Kadın Meclisleri
İHD Kadın Komisyonu,
İTÜ Kadın Atölyesi,
Lambda'lı Kadınlar,
ÖDP'li Kadınlar,
SDP'li Kadınlar,
Sosyalist Partili Kadınlar,
TMMOB'li Kadınlar,
TTB Kadın Hekim Kolu,
Yeşiller Partisi Kadınları

kaynak:http://www.marksist.org/haberler/2867-bagir-herkes-duysun-tecavuzculer-yargilansin

"Tecavüze Karşı Dayanışmak İçin Muğla'da Buluşalım"

Başıma gelenler ilk değildi ve sesimi çıkarmasaydım son da olmazdı. Benden önce tecavüze maruz bırakılan kadınlar seslerini çıkarmış olsaydı, ben bunları yaşamayacaktım. O kadınlar bugün de ortaya çıkabilir. Kadın örgütlerine başvurabilir ve mücadelemizi güçlendirebilirler.


"Üç yıl önce, sayısını bilemediğim kadar çok erkeğin tecavüzüne maruz bırakıldım. Aralarında öğretmenler, milli eğitim müfettişleri, kamu görevlileri vardı. Her şey profesyonelce düzenlenmişti. Herkesin rolü, konumu, sırası belliydi. Önemli bir ritüeli yerine getiriyormuşçasına hareket ediyorlardı. Başıma gelenler ilk değildi ve sesimi çıkarmasaydım son da olmazdı. Benden önce tecavüze maruz bırakılan kadınlar seslerini çıkarmış olsaydı, ben bunları yaşamayacaktım. O kadınlar bugün de ortaya çıkabilir. Kadın örgütlerine başvurabilir ve mücadelemizi güçlendirebilirler."

Bu sözlerin sahibi, resmi rakamlara göre her dört kadından birinin tecavüze maruz bırakıldığı Türkiye'de, varlığını bilsek de yaşadıklarını bilemediğimiz kadınlardan yalnızca biri.

Üç yıl önce Muğla'da Gebeler Kaplıcası'nda toplu tecavüze maruz bırakıldı. Tecavüzcüler arasında tanıdığı kişiler de vardı. Gündüz birlikte çay içmiş, eşlerinden, çocuklarından söz etmişlerdi. İçlerinden birisi kendisine "Bizim bir erkek grubumuz var" dediğinde, "E ne olacak ki, biz de kızlarla toplanıyoruz bazen" diye geçirmişti içinden. Bu "erkek grubunun" varlık nedenini çok sonra anladı.

Travmatik amnezi yani travmaya bağlı hafıza kaybı yaşadığından, başına gelenleri ancak altı ay sonra hatırlayabildi. O günleri, "karanlıktı" diye anlatıyor. Vücudunda tecavüzün izlerini görebiliyor, korkunç şeyler yaşandığını biliyor, iç sıkıntısı ve depresyon yaşıyordu ama nedenini bilemiyordu.

Tecavüzcüler hem sanık hem tanık oldu
Zihninde tecavüze dair ilk görüntü, tecavüzcüsünden gelen bir telefonla belirdi... Sonra bu bölük pörçük anıların arkası geldi. Görüntülere bir anlam verebildiğinde, güvendiği bir arkadaşıyla birlikte avukata gittiler. Onun yönlendirmesiyle de olaydan altı ay sonra Mor Çatı'nın kapısını çaldılar. Yaşadıklarını anlatabilecek ve hukuki mücadele verebilecek kadar güçlendiğinde, yani olaydan sekiz ay sonra Fethiye Savcılığı'na suç duyurusunda bulundu.

Altı tecavüzcü davada "tanık"
"Ortada bir suç vardı ve cezasız kalmamalıydı. Savcılığa başvuracak, suç duyurusunda bulunacaktım. Bana tecavüz edenler de cezasını çekecekti."

Fakat süreç böyle işlemedi. Fethiye savcılığı, talep edilen hiçbir delil toplama işlemini gerçekleştirmedi. İstanbul Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu'nun tecavüzü doğrulayan bilirkişi raporuna rağmen tecavüzcüleri yargılamaya gerek görmedi. İç hukuk yollarının tükenmesi nedeniyle AİHM'e başvurd. Dosya AİHM'de görüşülmeye başlandı. Adalet Bakanlığı'na yapılan yazılı emir yoluyla bozma başvurusu ise ancak 2010'da kabul edildi.

İki yıldan uzun süren hukuki mücadele sonunda, teşhis edebildiği sekiz tecavüzcüden yalnızca yaşları 18'den küçük olan ikisi hakkında dava açıldı. İlk duruşma, 26 Ocak Çarşamba günü, Muğla'da görülecek. Diğer altısı içinse henüz dava açılmadı. Ancak bu altı kişi 26 Ocak'ta görülecek davanın duruşmasında tanık olarak dinlenecek.

Davanın sonucundan ümitli olmasa da duruşma öncesinde heyecanlı. "Artık önemli olan bu davadan kadın mücadelesinin ne kazanacağı" diyor. Bu nedenle süreci teşhir etmek ve kadınlara cesaret vermek önemli.

Kendisine tecavüz eden erkeklerin ne yaptıklarını bilerek hareket ettiklerini anlatıyor.

"Tecavüzcüler, bunun suç olduğunun farkında. Eğlenmek için suç işliyorlar. Karşılarındaki kadını olabildiğince aşağılamak onlara zevk veriyor. Böylece kendilerini güçlü hissediyor, şiddet duygularını tatmin ediyor ve aynı zamanda da 'kendi kadınlarını' ehlileştiriyorlar. Onlara göre, etrafta tecavüze maruz kalıp ağlayan ne kadar çok kadın olursa onların kadınları da o kadar söz dinler. Dışarı çıkmaz, mini etek giymez, ayaklarını denk alırlar."

"Peki neden ben?"
"Bir erkek neden böyle korkunç bir şey yapar? Peki neden ben?" Başına gelenleri anladığında, bu iki sorunun günlerce zihnini kemirdiğini anlatıyor.

"Tecavüzcüler aptal değil. Karşılarındaki kişiyi bilinçli bir tercihle belirliyor. Genellikle sessiz, sakin, sindirebileceklerini düşündükleri kadınları tercih ediyorlar. Ben de o tiplerden biriydim ya da öyle görünüyordum. Bu kadar direngen olabileceğim aklıma gelmezdi ama böyle ağır bir şiddetle karşılaşınca mücadele etmekten başka bir yolum olmadığını anladım."

Tecavüzcülerin öngöremedikleri şey belki de onun sosyalist hareketin içinden gelen, örgütlü bir kadın oluşuydu.

"Başıma gelenleri sorgularken, olanların erkek egemen kapitalist sistemle bağlantısını gördüm. Yaşadıklarım benimle ilgili değildi. 'Benimle ilgili değilse niye susayım, niye utanayım?' diye düşündüm. Hiçbir kadının, bedenine kendi inisiyatifi dışında dokunulmasına tahammülü yok. Beden dokunulmazlığı hakkımız, cinsel dokunulmazlık iki defa hakkımız. Bu hakkın ihlali ise bir insanlık suçu. Bu, biz sustukça başka kadınların da başına gelen bir suç."

Mücadelesinin tercih değil zorunluluk olduğunu vurguluyor. "Bu insanlar ben başvuru yapar yapmaz cezalandırılmış olsaydı, böyle büyük bir mücadele yürütmek zorunda kalmayacaktım" diyor. Davanın bir an önce sonuçlanmasını ve hayatına yeni bir yön vermeyi istiyor.

"Teoride bildiklerimi yaşayarak öğrendim"
Peki dava sonuçlandıktan sonra neler olacak? Soruyu son üç senesini anlatarak yanıtlıyor:

"İki yıl psikolojik tedavi gördüm. Anksiyete, travma sonrası stres bozukluğu, depresyon, travmatik amnezi yaşadım. Travmatik amnezi, travmaya bağlı hafıza kaybı demek ki, ben bunu filmlerde görünce gülüyordum. Artık gülmemem gerektiğini biliyorum. Kadına yönelik şiddet ve cinsel şiddet üzerine düşünmeye başladım.

Cinsel şiddete maruz bırakılmış kadınların dayanışma ağı olan Taciz ve Tecavüze Son İnisiyatifi'ni oluşturduk. Birbirimizin varlığını bilmek bize güç veriyor. Çünkü kirlenmişlik, utanç ve yalnızlık hissi çok can yakıcı. Bu hissi ben diğer kadınlarla birlikte aştım.

Kadınlığımızla hesaplaşmaktan vazgeçmeliyiz. Elbette kadınlığınız hırpalanıyor. Sinirli, alıngan, agresif oluyorsunuz. Bunları tek tek deşip onarmak gerekiyor. Ve bu süreçte inisiyatiften güç alıyorum. Tecavüz ve cinsel şiddet kriz merkezleri kurulması gibi bir talebimiz var.

Vücut ağrıları, uyku problemi yaşıyordum. Bunlar dava açıldığını öğrendikten sonra çok azaldı. Ancak o zaman gerçekten mutlu oldum. Dava sonuçlandıktan sonra daha da iyi olacağım. Sanırım kadın mücadelesi içinde var olmayı sürdüreceğim. Başka bir yaşam tarzı nasıl olur, kestiremiyorum." (BB/EÖ)

kaynak:http://bianet.org/kadin/insan-haklari/127329-tecavuze-karsi-dayanismak-icin-muglada-bulusalim

Kadınlar Ayşe Paşalı Davasında Taraf

Ayşe Paşalı davasına müdahillik talebinde bulunan Kadın Dayanışma Vakfı avukatlarından Evren Paydak, "Kadınlar sırf kadın oldukları için öldürülüyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ayrımcılık devam ettikçe, her kadın ölüm tehlikesi altında. Bu nedenle her kadın suçtan zarar görüyor" dedi.(Burçin BELGE)

Defalarca tehdit ettiği ve şiddet uyguladığı eski karısı Ayşe Paşalı'yı sonunda sokak ortasında öldüren İstikbal Yetkin'in yargılandığı davaya müdahillik talebinde bulunan Kadın Dayanışma Vakfı avukatları ile bireysel başvuruda bulunan farklı mesleklerden dört kadın da kadın cinayetlerinin "münferit" değil "sistematik" olduğunu ve kadın cinayetlerinden tüm kadınların zarar gördüğünü vurguladılar.

Kadın Dayanışma Vakfı avukatlarından Evren Paydak, "Kadınlar sırf kadın oldukları için öldürülüyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ayrımcılık devam ettikçe, her kadın ölüm tehlikesi altında. Bu nedenle tek tek her kadın bu suçtan zarar görüyor. Bu nedenle tüm müdahillik talepleri kabul edilmeli" dedi.

bianet'in sorularını yanıtlayan Paydak, Ankara Barosu'nun da davaya müdahil olması gerektiğini söyledi.

Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf'ın Paşalı cinayetini "münferit bir vaka" olarak nitelendirdiğini hatırlatan Paydak, müdahillik taleplerinin gerekçesini şöyle özetledi:

"Yıllardır ısrarla söylüyoruz. Kadın cinayetleri münferit değil, sistematiktir. Bizim bu davalara müdahalede bulunmayı talep etmemizin nedeni erkekler lehine sudan bahanelerle 'haksız tahrik' indirimi uygulanmasını engellemektir. Cinsiyetçi yargıyı, erkek egemen sistemi teşhir etmektir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ayrımcılık son bulana kadar herbirimiz tehdit altındayız. Bu nedenle de kadın cinayeti davalarına müdahil olma ısrarımızı sürdüreceğiz."

Hepimiz tehlikedeyiz
Kadın Dayanışma Vakfı avukatları da mahkemeye sundukları katılma dilekçelerinde kadın cinayetlerinin münferit değil sistematik olduğunu, kadına yönelik şiddete karşı mücadele yürüten vakfın suçtan doğrudan zarar gördüğünü ifade etti.

Dilekçede, 2002'de kabul edilen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin 38 no'lu, şiddet kurbanlarının ve onları savunan tüzel kişilerin kurbanla birlikte veya kurban adına dava açılmasını sağlama yönündeki tavsiye kararı uyarınca kadın örgütlerinin kadın cinayeti veya tecavüz davalarına müdahil olabileceği belirtildi. Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu'nun benzer davalara müdahil olabildiği de hatırlatıldı.

Bireysel olarak müdahale talebinde bulunan Aysel Ergün, Ezgi Sarıtaş, Nurşen Ayaz ve Latife Demirci Kahya ise dilekçelerinde, kadın cinayetlerinin son yedi yılda yüzde bin 400 arttığını; 2009'un ilk yedi ayında 953 kadının öldürüldüğünü vurguladı.

Kadın cinayetlerinin bir cins kıyımına dönüştüğünü belirten kadınlar, katillerin cezasız kalması ve sudan bahanelerle haksız tahrik indiriminden yararlanması sonucunda, tüm kadınların bir gün bir kadın cinayetine kurban gitme tehdidinin arttığını söyledi. (BB/EÖ)

kaynak:http://bianet.org/bianet/kadin/127310-kadinlar-ayse-pasali-davasinda-taraf