25 Nisan 2010 Pazar

Yedi Kız Çocuğuna, İki Yıl, Onlarca Erkek Nasıl Tecavüz Edebildi?

KAMER'den Kardaş ve Cinsel Şiddete Karşı Kadın Platformu'ndan Öz, yedi ilköğretim okulu öğrencisinin maruz bırakıldığı şiddetin iki sene boyunca gizlenemeyeceğini belirtiyor, "Olaya sessiz kalan herkes suça ortak olmuş sayılır" diyor. Kardaş delillerin karartılması tehlikesine, Öz Cinsel Şiddet Kriz Merkezlerine duyulan ihtiyaca dikkat çekiyor.

"Genel kanı tecavüzcünün toplum dışı, işsiz, sapık, hasta olduğu; mağdurun da 'tecavüze yol açacak birşeyler yaptığı' yolundadır. Siirt'teki olay bu ezberi bozdu. Failler arasında kentin ileri gelenleri var. Hemen hepsi evli, çocuklu. Mağdurlar ise suçlanamayacak kadar küçük. Bu nedenle toplumun öfkesi çocukların ailelerine yöneldi."
KAMER'den Naime Kardaş, Siirt'te yedi ilköğretim okulu öğrencisinin iki sene boyunca tecavüze maruz bırakılmasının kentte yarattığı etkiyi böyle anlatıyor.
Cinsel Şiddete Karşı Kadın Platformu'ndan avukat Yasemin Öz ise "kızlardan birinin ailesinin çocukları para karşılığında erkeklerle birlikte olmaya zorladığı" iddialarının olayın vahametini değiştirmediğini vurguluyor: "Küçük yaşta çocuklar cinsel şiddete ve tecavüze maruz bırakılmış. Pek çok erkek suça ortak olmuş. Suç yaklaşık iki sene boyunca gizlenmiş."
Öz ve Kardaş, yaklaşık 100 kişinin karıştığı bir olayın iki sene boyunca gizli kalamayacağını belirtiyor, suskunluğu "erkek dayanışması" ve "toplumun namus algısı" ile açıklıyorlar.
Öz, "Tecavüz şikayete bağlı bir suç değil. Olaydan haberi olup da sessiz kalan herkes suça ortak olmuş sayılır" derken Kardaş, failler arasında asker, polis ve devlet erkanından kişilerin bulunduğu iddiasını hatırlatarak delillerin karartılması tehlikesine dikkat çekiyor:
"Kentte herkes çok öfkeli ancak suskun. Özellikle kadınlar konuşurlarsa namussuzlukla suçlanmaktan korkuyor. En büyük tehlike, olayın üstünün örtülmesi. Devlet kurumlarının, siyasi partilerin ve sivil toplum kuruluşlarının duyarlılığı çok önemli."
Kardaş ve Öz, kadınlara ve çocuklara yönelik cinsel şiddetin yaygınlığına dikkat çekiyor ve cinsel suçların önlenebilmesi için cinsel şiddet kriz merkezleri kurulmasının, devlet görevlilerinin ve kolluk güçlerinin eğitilmesinin ve toplumsal algının değişmesi gerektiğini söylüyorlar:
"Cinsel Şiddete Karşı Kriz Merkezleri kurulmalı"

Cinsel şiddet mağdurlarının aynı zamanda olayın faili gibi algılandığına ve ikinci bir cezalandırma mekanizmasının devreye girdiğine dikkat çeken Öz, "Bu algının değişmesi için devlet memurlarının eğitilmesi, medya eliyle kampanyalar yürütülmesi, kriz merkezlerinin kurulması ve toplumsal dönüşüm sağlanması gerekiyor" diyor ve ekliyor:
"Şu anda cinsel şiddet mağdurları önce karakola gidiyor. Karakol mağduru savcılığa, savcılık adli tıp kurumuna yönlendiriyor. Adli Tıp Kurumu raporundan sonra dava açılıp açılmayacağı kararlaştırılıyor. Bu arada mağdur yaşadıklarını defalarca anlatmak zorunda kalıyor. Konuştuğu kişilerin pek çoğu cinsel şiddet konusunda eğitimli olmadığından aşağılanıyor. Adli Tıp Kurumu raporları geciktiği için tecavüz suçluları çoğunlukla serbest bırakılıyor. .
Kriz merkezleri açılırsa kadın yalnızca kriz merkezine gidecek. Adli süreç ve tedavi süreci bir arada, bu konuda eğitimli kişiler tarafından yürütülecek. Olaydan sonra ihtiyaç duyduğu sürece ücretsiz psikolojik destek alacak."(BB)

Burçin Belge
Kaynak: www.bianet.org

20 Nisan 2010 Salı

Attan Tecavüzcü Yaratan Erkek Medya

Erkekegemen toplumlar önce tecavüze uğrayan kadını suçluyor, ana-akım erkek medya en çok tecavüze uğrayan kadını teşhir ediyor. Tecavüzü içgüdülerle ilişkilendirip doğallaştıran bir medya dili ise tecavüzcüleri cesaretlendirirken, mağdurların daha çok sessizleşmesine sebep oluyor.

Ana-akım medya, tecavüz haberlerine bayılıyor. Tecavüz haberleri, tecavüze uğrayan kadınlar "kurban" olarak teşhir edilerek, tecavüz ise hangi mekanda, kaç kez ve ne kadar süreyle yapıldığı üzerinden öyküleştirilerek ve erotizm sosuna batırılarak sunuluyor. Erkek medya tecavüz olaylarını erotikleştirirken, aslında tecavüz içermeyen olayları da tecavüz başlığı altında pazarlıyor.
Ana-akım erkek medyanın tecavüz algısının çarpıklığı, geçtiğimiz haftanın ikinci yarısında medyanın gündemini pek meşgul eden bir olayla yeniden gün yüzüne çıktı.
14 Nisan 2010 Çarşamba günü yer alan bir habere göre, İzmir Balçova'da sahibi belli olmayan bir binek atı, bir spor tesisinin çitlerini yıkarak yarışlar için yetiştirilen safkan atlarla çiftleşmişti. Aslında hayvanlar alemi için sıradan bir olay olan bu çiftleşme, erkek medyanın üç gün boyunca gündemden düşürmediği, deyim yerindeyse erkek at üzerinden cinsel "iktidarı"nı sınadığı, erkekliğini parlattığı bir olay haline geldi.
Başta "ipini koparan binek atı" olarak sunulan hayvan, aynı gün ve takip eden günlerde erkek medya tarafından kahramanlaştırılarak "çapkın aygır", "hormonlarına sahip olamayan hovarda at" ve "azgın aygır"a dönüştülürken, atların çiftleşmesi de "kaçamak", "çapkın atın gazabı", "hovarda atın gece alemi" oluverdi.
Erkeklerin kırılgan egoları

Kadınların eşitlik taleplerinin yükseldiği bir dünyada, erkeklerin cinsel "iktidar" üzerinden sürekli cilalamaya ihtiyaç duydukları kırılgan egolarının manevralarını izlemek ilginç ve komik olsa da bu egonun sınırlarının nereye uzandığını görmek ürpertici.
Zira, bu atların çiftleşmesi, birçok haber metninde "tecavüz" olarak tanımlandı, tıpkı tecavüz haberlerinde olduğu gibi, dişi atların "mağdur" oluşları, atların sahibinin "dehşeti" ve erkek atın "seri tecavüzcü" olması gibi ifadelerle dramatize edilerek aktarıldı. Oysa bu haberde "dehşet" yaratan tek şey erkek medyanın tavrıydı.
"Buna tecavüz demeyelim"

Bu tavrın en çarpıcı örneklerinden biri, CNN Türk'te yayınlanan 5n1k'da sergilendi. 14 Nisan Çarşamba günü olayın haber sitelerinde yer almasından bir gün sonra, 5n1k'nın sunucusu Cüneyt Özdemir programında dişi atların sahibi ile bir röportaj yaptı.
Röportajın başında olayın Cüneyt Bey tarafından "tecavüz" olarak sunulması bir yana, dişi atların sahibinin "Buna tecavüz demeyelim. Bahar ayı tüm hayvanların çiftleşme dönemi. Tecavüz tek taraflı olur. Buna çiftleşme diyelim" demesine karşın röportaj boyunca ekranda atların fotoğrafları gözleri bantlı olarak ve "tecavüz edilen atlar canlı yayında" altyazısıyla yer aldı.
Cüneyt Özdemir ise, dişi atların sahibi olayın nasıl gerçekleştiğini anlattıkça, ilk defa müstehcen bir şaka duymuş ergen oğlan çocukları gibi kıkır kıkır güldü, bazen konuşamayacak kadar kahkahalara boğuldu.
Ertesi gün aynı atlar, bu sefer Cüneyt Özdemir'in yaptığı röportaj ile yeniden gündeme taşındı. Haberlerin başlıkları hiç de şaşırtıcı değildi: "Seri tecavüzcü aygır 5N1K'da", "Tecavüz diyalogu ekranda koparttı", "Tecavüz mağdureleri krize soktu".
Dişi atların sahibinin, yaşananlar için uygun tabirin tecavüz değil çiftleşme olduğu yönündeki ifadesi ise, Takvim gazetesi tarafından "Kısraklar da istemiş", Milliyet gazetesi tarafından ise "Atlar 'rızayla' çiftleşmiş" başlığıyla verildi. Ancak her iki gazete de "tecavüz" kelimesinin cazibesinden (!) vazgeçememiş olmalı ki, iki haberde de dişi atların tecavüze uğradığı ifadesi tekrarlanıyordu.
Rıza faktörü silikleşiyor

"17 yaşındaki liseliye saatlerce tecavüz ettiler!", "grup seksli tecavüz", "genç kızın seks günlüğü" gibi ifadelerle tecavüz olaylarını erotize ederek haberleştiren erkek medya, çiftleşen atlarla ilgili haberleriyle hayvanlar için gayet sıradan ve doğal bir çiftleşmeyi okuyucularına/izleyicilerine "tecavüz" diye pazarladı.
Bu ise, tamamıyla doğal bir ortamda içgüdülerine göre yaşayan hayvanların cinsel davranışları üzerinden, toplumsal hayatta erkeğin kadın bedeni üzerindeki denetiminin temel araçlarından biri olan tecavüzü, sanki doğanın bir parçası ve "hormonlarına sahip olamayan" tüm canlı erkeklerin içgüdüsüymüş gibi sunarak meşrulaştırmaktan başka bir işe yaramıyor.
Üstelik bu haberlerde "tecavüz" kelimesinin "ilişki"/"çiftleşme" kelimeleri ile dönüşümlü olarak kullanılması, bir şiddet biçimi olan tecavüz ile cinsel ilişki arasındaki en önemli ayrımı, yani rıza faktörünü, silikleştiriyor.
Tecavüz: İzleri yıllarca silinmeyen bir şiddet eylemi

Belki de ana-akım erkek medyaya şunu tekrar tekrar hatırlatmak gerekiyor: Tecavüz, bir kişinin bedenine yönelik olarak, onun rızası alınmadan - ve çok defa tehditle, kaba kuvvetle ya da kesici/delici alet veya silah zoruyla - yapılan her türlü cinsel davranışı kapsıyor.
Tecavüz, tecavüze maruz bırakılan kadınlar (ve tabi erkekler ve çocuklar) için "ateşli/azgın/tutkulu seks" değil, izleri yıllarca silinmeyen travmalar yaratan bir saldırı, bir şiddet eylemi. Tecavüz en yaygın, buna karşın adli mercilere en az bildirilen suçlardan biri. Çünkü erkekegemen toplumlar tecavüzde önce tecavüze uğrayan kadını suçluyor, ana-akım erkek medya en çok tecavüze uğrayan kadını teşhir ediyor.
Tecavüzü içgüdülerle ilişkilendirip doğallaştıran, makara malzemesi yapıp komikleştiren bir medya dili ise tecavüzü olağan gören ve hafifleştiren bir kültürün yayılmasına; tecavüzcüleri cesaretlendirirken, mağdurların daha çok sessizleşmesine sebep oluyor. (AS/NH/BB)

* Ayşe Sargın - Nehir Hanay, cinsiyetçi medya istemiyoruz! eylem grubu üyeleri

kaynak: http://bianet.org/bianet/medya/121412-attan-tecavuzcu-yaratan-erkek-medya

19 Nisan 2010 Pazartesi

Alış veriş çok sıkıcı! Ama biz takasta çok eğlendik :)



Nisan ayının baharı iyice hissettiren bir pazar sabahında Sakarya'da buluştuk. Artık tüketmeyelim, bohçamızda biriktirdiklerimizi paylaşalım diye aklımıza gelen "takas pazarı" fikrini nihayet gerçekleştirdik. Alış veriş değil, değiş tokuş dedik; o da bir çeşit alıp verme ilişkisi değil mi diye bilemedik... Takas "pazarı" dedik, tüketim kültürünü üretiyor muyuz bu isimle emin olamadık. Ama adı ne olursa olsun, aklımızdakine bir nebze olsun yaklaştığımızı hissettik.



Torbalarımızdan neler çıkmadı neler... Tokalar, "hijyenik ped"ler, etekler, kazaklar, "Anılar 6" kasetleri... Hepsini bir guzel serdik yere, denedik, beğendik, bıraktık, sokaktaki kadınları çağırdık; biraz da piknik tadında bir gün geçirdik. Güldünya'dan arkadaşlarımız bize müzik de yapınca bayağı keyiflendik :) Bir de dedik ki, gerçekten anlamlı bir eleştiri olması için "pazar"ımızın, devamlılığını sağlamamız lazım. Nerde, ne zaman, nasıl fikirlerinizi bekleriz. Gelecek pazarda görüşmek üzere...

15 Nisan 2010 Perşembe

Film Gösterimi: Mor Yıllar




18 Nisan Pazar, Konur 2 sokak'taki Planet kafe'de, saat 3'de hep birlikte Mor Yıllar'ı izleyeceğiz. Takas Pazarı'ndan sonra sinema iyi gider dedik! Söylemeye ne hacet gösterimimiz sadece kadınlara açık...

6 Nisan 2010 Salı

Parayı Lidyalılar Buldu, Kadınlar Değil!


bir kaç saatliğine de olsa kapitalizmi yok sayarak/unutarak, parasız pazarımızı oluşturmaya ne dersiniz? el/vimizdeki kullandığımız-kullanmadığımız ya da başkasına vermek, paylaşmak istediğimiz her türlü eşyayı getirip takas edelim mi?
kim bilir belki yaygınlaşır takas pazarları ve "şimdilik " yok edemesek de bu düzeni, yok sayıp elimizden geleni bir nebze yapmış oluruz...

hadi elimizden geleni ardımıza koymayalım da, takas pazarında buluşalım.

Tarih: 18 Nisan Pazar
Saat: 11.00-14.00
Yer: Sakarya Cad. Inkilap Sokak. no: 18.
Maydonoz Bar'ın bahçesi