8 Kasım 2010 Pazartesi

TECAVÜZ İNSANLIK SUÇUDUR!!

TÜRKİYE PSİKİYATRİ DERNEĞİ ve ADLİ TIP UZMANLARI DERNEĞİ ORTAK BASIN AÇIKLAMASI

Basına ve Kamuoyuna

Geçtiğimiz hafta üniversite öğrencisi bir kadını zorla kaçırarak tecavüz ettikleri iddiasıyla tutuklu yargılanan iki kişinin, tecavüz ile ilgili kanıtlar sabit olmasına, mağdurun ruhsal yönden etkilendiğine ilişkin iki üniversite hastanesinin Psikiyatri Anabilim Dallarından alınan raporlar bulunmasına rağmen yerel mahkeme tarafından serbest bırakılmaları hem kamuoyunda hem meslek grubumuzda tepki yaratmış ve kamuoyu vicdanında derin bir yara açmıştır. Son duruşmada yerel mahkeme Adli Tıp Kurumu’ndan bilirkişi görüşü istenmesine karar vermiş, ayrıca bu değerlendirme süresinin 18 ay süreceğini ve sanıkların mağdur olacağını gerekçe göstererek her iki sanığın tutukluluk hallerini kaldırmıştır. İçerdiği büyük hukuksal yanlış dışında, ülkedeki bilimsel kurumların değerlendirmelerini yok sayan, saygısızlık içeren bu karar kadına yönelik şiddetin en uç biçimi olan tecavüzü teşvik edici ve özendirici bir nitelik kazanmıştır. Bunun yanında yeterince kanıt olmadığı halde yıllarca mahkeme önüne çıkarılmadan insanların tutukluluk hallerinin sürmesine karar veren mahkemeler neredeyse adaletin tecellisinden çok bu davada sanıkların “mağduriyetini” önleme telaşına düşmüşlerdir.


18 Mart 2010 akşamı kaçırılarak tecavüz edilen mağdurun Ankara Adli Tıp Kurumunda yapılan muayenesinde cinsel saldırının kanıtları saptanmış, Numune Hastanesi tarafından ruhsal sağlığı bozulduğuna ilişkin rapor verilmiş, Ankara Üniversitesi ve Gazi Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanlıkları yaptığı değerlendirmede mağdura “Travma Sonrası Stres Bozukluğu” tanısı konarak ruhsal durumunun bozulduğu belgelenmiştir. Buna rağmen yerel mahkemenin son yıllarda verdiği yanlış ve siyasi kararlar nedeniyle niteliği, yapılanması ve işlevi tartışılan Adli Tıp Kurumu’ndan görüş istenmesi, üst yargının tüm verilere rağmen Adli Tıp Kurumu görüşünü özellikle istemesi ve ciddiye alması adalet sisteminin içinde bulunduğu durumu göstermek açısından da dikkat çekicidir. Bu eğilim bilimsel ve hukuksal açıdan büyük bir hata içerdiği gibi bir çok yanlışı da beraberinde getirmektedir. İlgili yasal düzenlemelerde yer alan ruhsal bozukluk kriteri, uygulayıcılar tarafından, yasada açıkça belirtilmemiş olmakla birlikte, kalıcı bir hasar biçiminde yorumlanmakta, dolayısıyla da uzmanların yaptıkları inceleme sonrasında “bozukluk meydana gelmemiştir veya bozukluk saptanmamıştır” değerlendirmesi, mağdur bu olaydan etkilenmemiştir, biçiminde hatalı olarak basit bir etki olarak algılanmaktadır..

Adalet Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada cinsel suç mağdurlarının muayene ve raporlama süreçleri Adli Tıp Kurumu 6. Adli Tıp İhtisas Kurulu tarafından yerine getirildiği, Savcılıklar ve mahkemelerden bu konuda çok sayıda dosya 6. Adli Tıp İhtisas Kuruluna gönderildiğinden randevu tarihlerinin uzamaması için Sağlık Bakanlığı ile görüşmeler yapıldığı, görüşmeler sonucunda Adli Tıp Kurumuna ve özellikle 6. Adli Tıp İhtisas Kuruluna, “Zorunlu Devlet Hizmeti Yükümlülüğü Kurası” ile “uzman psikiyatr” takviyesi yapıldığı ifade edilmektedir. Bu destek önemli olmakla birlikte hem bakanlık hem de mahkemeler tarafından üniversite ve eğitim hastanelerinde çalışan deneyimli psikiyatristlerin yer aldığı kurulların kararlarını yok saymaya ve önemsizleştirmeye yönelik bir gerekçeye dönüştürüldüğünün örnekleri sık sık görülmektedir. Adalet Bakanlığı uzmanlara dayanarak “cinsel suçlarda beden ve ruh sağlığının kalıcı bozulup bozulmadığının tespiti için bilimsel olarak 18 yaş altındaki çocuklar için 6-7 aylık, erişkinler için ise 12 aylık sürenin beklenmesi gerektiği” iddiasında bulunmakta ve yerel mahkemenin kararını doğru bulmaktadır. Bakanlığın bu ifadesi de bilim dışıdır. Adalet Bakanlığının en kısa zamanda hangi uzmanlara ve hangi bilimsel verilere göre bu belirlemeyi yaptığını kamuoyuna açıklaması gerekmektedir.

Bilirkişilikle ilgili yasal düzenlemelerde değerlendirmenin altı ay içinde yapılmaması halinde başka bir bilirkişiden görüş istenmesi gerekirken, mahkemelerin Adli Tıp Kurumu’ndan görüş beklemesi yasaları hiçe saymaktır. Adalet Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada yanlışlar savunulmakta, tecavüzcüleri sokağa bırakan, ve adalet duygusunu zedeleyen kararın gerekçeleri büyük bir özenle hazırlanmakta, yasaların çiğnenmesine göz yumulmaktadır. Bu açıklama içerdiği ciddi bilimsel yanlışlar yanında, seçkin bilim kurumlarının kararlarına büyük bir saygısızlık içermekte, bu kurumların görüşlerini değersizleştirmekte, yerel mahkemelerin tecavüzcüleri koruyan kararlarını ısrarla savunmaktadır. Bu haliyle son derece üzücü ve kamuoyu vicdanı yaralayıcıdır.

Tecavüz eyleminin kendisi herhangi bir ruhsal belirti olmasa bile bireyin fiziksel ve ruhsal bütünlüğünü tehdit eden, insanlık suçu olan bir eylemdir. Fiziksel ve ruhsal belirtilerin olmaması bu eylemin suç niteliğini kaldırmayacağı gibi tecavüzcünün serbest bırakılması için gerekçe değildir. İlgili raporlarda belirtilen “Travma SonrasıStres Bozukluğu” tanısı için belirtilerin bir aydan uzun sürmesi, Akut Stres bozukluğu için ise iki günden uzun sürmesi yeterlidir. Bu belirtilerin üç aydan uzun sürmesi durumunda bozukluk kronik nitelik kazanmaktadır. Belirtilerin eşik altı sürdüğü ve travmadan altı ay sonra bozukluğun daha görünür hale geldiği geç başlangıçlı olguların sayısı görece daha düşüktür. Bu durum dahi ruhsal etkilenme olmadığını göstermemektedir. Bir çok koruyucu etkenin ruhsal belirtilerin tanı konacak düzeye çıkmasını önlediği anlamına gelmektedir. Ruhsal travmanın olumsuz etkilerinin süreç içinde gerilemesi de tecavüzün gerçekleşmediği ve suç olmadığı anlamına gelmemektedir. Bireyin sahip olduğu başa çıkma becerileri, gördüğü ruhsal ve sosyal destek bu belirtilerin azalmasına katkı sağlayabilir.. Fakat mahkemelerin tecavüzcülerinin mağduriyetini önlenmesi gerekçesiyle adaletin tecelli etmesini engelleyerek tecavüze uğrayanları bir kez daha mağdur etmesi, re-travmatizayona, eş deyişle bu kişilerin yeniden travmaya uğramasına ve ortaya çıkan ruhsal sorunların süreğenlik kazanmasına yol açacaktır.

Adalet Bakanlığı’nın bilim dışı açıklamalarla yerel mahkemelerin hukuk dışı kararlarını desteklememesini, tıp fakültelerinin psikiyatri ve Adli tıp anabilim dallarının raporlarını yok sayan saygısız, hukuk dışı ve suç oluşturabilecek uygulamalarından derhal vazgeçmesini, Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alınması yönündeki hukuksal süreci uzatacak kararlarından vazgeçecek girişimlerde acilen bulunulmasını talep ediyoruz…

Doç. Dr. Doğan Yeşilbursa


Türkiye Psikiyatri Derneği Genel Başkanı

TPD Merkez Yönetim Kurulu adına

Prof Dr. Ümit Biçer

Adli Tıp Uzmanları Derneği Başkanı

ATUD Yönetim Kurulu adına