28 Haziran 2010 Pazartesi

Yalnızca Çocukların Değil, Kadınların da Adli Tıp Kurumu'na Sevkine Hayır!

Fincancı: Bakanlığın Yeterli Gördüğü Raporu Yargıtay Kabul Etmiyor

Adalet Bakanlığı cinsel istismara uğramış çocukların, Adli Tıp psikiyatri uzmanları yetersiz olduğu için, üniversitelerde muayene edilmesini istedi. İnsan Hakları Vakfı Başkanı Prof. Dr. Fincancı’ya göre karar "olumlu" ama "Yargıtay’ın tersi içtihatları uygulamada sorun yaratabilir."

Cinsel istismar ve tecavüze uğrayan çocukların muayenesiyle ilgili Adalet Bakanlığı yeni bir uygulama başlattı. Bakanlık savcılıklara gönderdiği yazıda, Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu'nun çocuk psikiyatri uzman kadrosunun yetersiz olduğunu belirterek, mağdurların bağımsız kurullarda muayene edilmesini istedi.

Hacettepe raporu "eksik" bulundu
bianet'e açıklama yapan İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı, adil tıp uzmanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, Bakanlığın kararını "olumlu" bulduğunu ama uygulamada sorunlar yaşanabileceğin belirtti.

Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nin, 16 yaşındaki bir kız çocuğuna tecavüz ettiği gerekçesiyle 21 yıl hapse mahkûm ettiği opera sanatçısı Şahin Ö.'nun davasını hatırlatan Fincancı şöyle devam etti:

"Şahin Ö.'nün davasında mahkeme mağdur çocuğa Hacettepe Üniversitesi'nden verilen rapor ile karakolda çocukla yapılan görüşmenin video kayıtlarını yeterli görerek karar vermişti. Yargıtay ise mağdura hastaneden verilen raporun mahkemece geçerli sayılmasını 'eksik araştırma' kabul ederek, davayı bozdu. Yargıtay'ın bu içtihatları nedeniyle, şimdi Bakanlığın yazısı doğrultusunda alınan raporların bozulma ihtimali olabilir ama umarız böyle bir şeyle karşılaşmayız. "

Hakimler yasaya göre yetkili
Fincancı, mevcut yasaya göre hakimlerin bilirkişi atamakta serbest olduğunu anlatarak, "Aslında hakim böyle bir yazıya gerek olmadan bilirkişi atayabilir. Biz zaten başından beri Adli Tıp Kurumu'na karşıyız. Rapor veren bir kurum Bakanlığa bağlı olamaz. Çünkü özellikle devletin taraf olduğu davalarda kurumun bağımsızlığı zedeleniyor" diye konuştu.

Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürü Hakim Çetin Şen imzasıyla savcılıklara gönderilen yazıda, Adli Tıp Kurumu'nun kadro yetersizliği nedeniyle, raporları zamanında hazırlayamadığı belirtildi.

Yazıda, Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı bulunan kurumların listesi verildi ve çocukların bu kurumlara sevk edilmesi istendi. (SP/TK)

Kaynak: www.bianet.org

Çocuklara Geç Rapor Tecavüzü

Adalet Bakanlığı, Adli Tıp Kurumu’nun çocuk psikiyatri uzmanlarının yetersiz olduğundan muayenelerin geciktiğini belirterek savcılıklara cinsel saldırı mağdurlarının üniversite ve diğer sağlık kurumlarından da rapor alabileceğini hatırlattı.

Tecavüz mağdurlarının ruh sağlığı raporları geç hazırlandığı için sanıkların tahliye edilmesinden sorumlu tutulup eleştirilen Adli Tıp Kurumu 6’ncı İhtisas Kurulu’na 2 yeni uzman atandı. Atamayı yapan Adalet Bakanlığı, bir yandan da savcılıklara yazı göndererek “Adli Tıp Kurumu’nun çocuk psikiyatrisi uzmanı kadrosunun yetersiz olması nedeniyle raporların zamanında hazırlanması bakımından yetersiz kaldığı, mağdurların muayenesi için uzun süreli randevular verildiği bilinmektedir” uyarısını yaptı.

Süreci hızlandırmak için rapor alınabilir
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürü Hâkim Çetin Şen imzasıyla gönderilen yazıda Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı bulunan kurumların listesine yer verildi. Cinsel saldırı suçlarında mağdurun beden ve ruh sağlığının bozulup bozulmadığının araştırılması ve bu konuda düzenlenecek rapor sonucuna göre ceza tayin edilmesi gerektiği belirtilen yazıda, söz konusu raporların Adli Tıp Kurumu, Yüksek Öğretim Kurumları ve diğer sağlık kuruluşlarınca verilebildiği hatırlatıldı. Çocuk psikiyatrisi uzmanlarının bulunduğu kurumların hâkim ve savcılarca bilinmesinde fayda olacağı belirtilen yazıda, takdire bağlı olarak bu kurumlardan alınacak raporların soruşturma ve kovuşturmalara hız kazandıracağının düşünüldüğü vurgulandı.


İstanbul’da 5 Van’da 1 kurum
CUMHURİYET savcılıklarına gönderilen yazının ekinde bulunan Sağlık Bakanlığı’na bağlı kadrolarında Çocuk Psikiyatrisi uzmanlarının bulunduğu 50 kurumdan 5’i İstanbul’da. Adana ve Ankara’da 3, Konya, Kayseri, Gaziantep, İzmir ve Trabzon’da 2, Adıyaman, Afyon, Antalya, Aydın, Balıkesir, Bolu, Bursa, Çorum, Denizli, Diyarbakır, Elazığ, Erzurum, Eskişehir, Hatay, Isparta, Mersin, İzmit, Malatya, Manisa, Kahramanmaraş, Mardin, Ordu, Rize, Sakarya, Samsun, Sivas, Şanlıurfa, Van ve Batman’da 1’er kurumda Çocuk Psikiyatrisi uzmanı bulunuyor.


Namus cinayetleri yüzde 1400 arttı
MOR Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın önceki gün Beyoğlu’nda düzenlediği “Kadın Cinayetleri ve Feminist Mücadele” panelinde namus cinayetleri tartışıldı. Adalet Bakanlığı’nın raporlarına göre, son yedi yılda namus cinayetlerinde hayatını kaybeden kadınların sayısında yüzde bin 400 artış yaşandı.

Kaynak: Hürriyet

Kadınlar Taciz ve Tecavüzlere Karşı İstanbul'da Sokaktaydı

İstanbul Kadın Platformu üyeleri DÖKH üyesi K.S.'nin kaçırılarak cinsel şiddete maruz bırakıldığı Bağcılar'da oturma eylemi yaptı; "Savaşın tırmandırıldığı, operasyonların arttığı süreçte kadınlara yönelik şiddetin, tecavüzlerin artması tesadüf değil" dediler.

İstanbul Kadın Platformu üyeleri, Demokratik Özgür Kadın Hareketi (DÖKH) üyesi arkadaşları K.S.'nin 10 gün önce sivil polislerce kaçırılarak cinsel şiddete maruz kalmasını protesto etti.

Bağcılar'da, K.S.'nin kaçırıldığı tramvay durağında toplanan yaklaşık 50 kadın, buradan Kaymakamlığa yürümek istedi. Polis yürüyüşe izin vermeyince kadınlar yolu trafiğe kapatarak oturma eylemi yaptı.

"Arkadaşımız kaçırıldı, tecavüz edildi. Tecavüzcü polisler yargılansın" yazılı pankart açan kadınlar, "Yaşasın kadın dayanışması", "Jin jiyan azadi", "Gözaltında tacize, tecavüze son", "Tecavüzcü polisler hesap verecek", "Tecavüzcü polis hesap verecek" sloganları attı.

İstanbul Kadın Platformu adına basın açıklamasını Alev Arslan okudu.

Türkiye'de örgütlü, muhalif kadınların taciz ve tecavüze maruz bırakılmasının bir devlet politikası olduğunu söyleyen Arslan, "Biz kadınlar taciz ve tecavüz karşısında sessiz kalmayacağız" dedi.

"Kadınlara yönelik şiddetin ve tecavüzlerin artması tesadüf değil"
Açıklamada şu ifadeler yer aldı:

- Türkiye'de cinsel işkence, sistematik bir yıldırma politikası, savaş stratejisi, çeşitli alanlarda mücadele veren kadınları hedef alan bir bastırma ve cezalandırma aracı olarak kullanılıyor.

- 12 Mart'ta, 12 Eylül'de devrimci kadınlara sistematik cinsel işkence uygulayan, Kürt kadınlara tecavüzü 30 yıldır bir savaş stratejisi olarak kullanan devlet, bu yıldırma politikasını yeniden yürürlüğe koydu.

- Kürtlere yönelik operasyonların ve şiddetin arttığı bir dönemde birileri, bugüne kadar yaşanan devlet kaynaklı cinsel şiddet vakalarında sorumluların açığa çıkarılıp yargılanmamasına güvenerek, Kürt kadınları cinsel taciz ve tecavüz yöntemiyle susturmaya karar verdi.

- Savaşın alabildiğince tırmandırıldığı, operasyonların şiddetinin arttığı, savaş çığırtkanlarının kan istediği bu süreçte, kadınlara yönelik şiddetin, tecavüzlerin artması tesadüf değil.

- Bizler, taciz ve tecavüz karşısında susmayacağız. 10 gün önce arkadaşımızı kimlerin kaçırdığını, kimlerin 10 saat boyunca cinsel işkencede, tecavüzde bulunduğunu biliyoruz. Taciz ve tecavüzcülerin peşini bırakmayacağız.

"Konuşmayalım, kendimizi ele veriyoruz"
Bağcılar'da 17 Haziran akşamı saat 20.30 sıralarında beyaz renkli "Doblo" marka bir araçtan inen dört kişi, DÖKH üyesi K.S.'yi zorla arabaya bindirip bayıltarak kaçırmıştı. K.S.'nin ifadesine göre, saldırganlardan biri "Sen kendini ne sanıyorsun? İki aydır seni takip ediyoruz. Sonunda elimize geçtin" demişti. Diğer saldırgan ise "Konuşmayalım, kendimizi ele veriyoruz" diyerek arkadaşını susturmuştu. Saldırganlar, yıkık dökük bir binaya götürdükleri K.S.'ye 10 saat boyunca cinsel şiddet uygulayıp tecavüz girişiminde bulunmuştu. (BB)

Kaynak: www.bianet.org

26 Haziran 2010 Cumartesi

Kadın Cinayetlerine Karşı Tuzluçayır'daydık



Ankara Kadın Platformu üyeleri, kadına yönelik şiddetin, taciz ve tecavüzlerin önlenmesi için Tuzluçayır Mahallesi'nde stand kurup imza topladı; şiddetin önlenmesinde sorumluluğu bulunanları göreve çağırdı.

Ankara - BİA Haber Merkezi28 Haziran 2010, Pazartesi Ankara Kadın Platformu üyeleri, kadın cinayetlerine karşı "Yasta değil isyandayız" diyerek başlattıkları ve 25 Kasım'a kadar devam edecek kampanya kapsamında Mamak Tuzluçayır'daydı.

Tuzluçayır Mahallesi'nde stant açan platform üyeleri, kadına yönelik şiddetin, taciz ve tecavüzlerin önlenmesi için imza topladı, şiddetin önlenmesinde sorumluluğu bulunanları göreve çağırdı.

Standa Tuzluçayır'da yaşayan kadınlar yoğun ilgi gösterdi; iki saatte 200'ü aşkın imza toplandı. Platform üyeleri kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddetle ilgili hazırlamış oldukları broşürleri dağıttı. İmza vermeye gelen kadınlar ise etkinliğin yapıldığı gün Tuzluçayır'daki gecekonduların arasında tecavüz edilerek öldürülmüş bir kadın bulunduğunu belirtti.

"Başbakan, İçişleri Bakanı ve Kavaf istifa etmeli"
Platform üyesi Zeynep Ateş, kadın cinayetlerine karşı önlem almayan tüm devlet kurumlarının, kadına yönelik şiddet eylemlerinin suç ortağı olduğunu söyledi:

- Resmi rakamlara göre erkekler her gün en az üç kadını öldürüyor.

- Başta Başbakanlık, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Aileden ve Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı, mahkemeler, savcılıklar, valilikler ve belediyeler olmak üzere, kadın cinayetlerine karşı önlem almayan tüm devlet kurumları, kadına yönelik şiddet eylemlerinde sorumluluğu var.

- Kadın ve çocukları şiddetten korumak için çıkartılan 2006/17 sayılı Başbakanlık genelgesinin takipçisi olmadığı için Başbakan; kadınların güvenliğini sağlamayan İçişleri Bakanı, cinayetlere seyirci kalan Kadından ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf derhal istifa etmelidir.

- 2006/17 sayılı Başbakanlık genelgesinin uygulanması, sığınma evleri ve danışma merkezleri açılması, kadın örgütlerinin açtığı sığınma evlerinin maddi sorunlar yüzünden kapanmasına engel olunması, kadınların yaşam hakkını koruyan yasal düzenlemeler yapılması için mücadelemizi sürdüreceğiz.

Ankara Kadın Platformu üyeleri, imza kampanyalarını bundan sonraki aylarda Ankara'nın farklı semtlerinde ve internet üzerinden sürdürecek. (BB/EÖ)

Kaynak: www.bianet.org

24 Haziran 2010 Perşembe

Kadın Cinayetlerine Karşi İmza Kampanyası, Tuzluçayır'da!

KADIN CİNAYETLERİNE KARŞI YASTA DEĞİL İSYANDAYIZ!
İMZA KAMPANYASI

26.06.2010 Cumartesi

Tuzluçayır'da, Tuzluçayırlı kadınların da katılımıyla imza kampanyası başlatıyoruz.
Katılımınızı bekliyoruz

Yer: Çiçek İş Merkezi karşısı
Saat:16.00-18.30
Birlikte gitmek isteyenler için
Kızılay Buluşma yeri : Yüksel Caddesi 15.30

ANKARA KADIN PLATFORMU

Tutuklanan Latife Canan Kaplan'a Destek

Latife Canan Kaplan, SGSS'yi ve YÖK'ü protesto ettiği gerekçesiyle, kesinleşmiş ve devam eden davaları dolayısıyla Bergama kapalı cezaevi A3 koğuşunda tutuluyor. Devam eden Yök davası için Ankaraya götürülmeyi bekliyor.
Latife Canan Kaplan Ege Üniversitesi Kadın Araştırmaları Bölümü Yüksek Lisans İkinci Sınıf öğrencisidir. Erica Jong ve Duygu Asena yapıtlarında kadın konulu tez çalışması yapmakta. Kadın Hakları savunucusu ve aktivistidir. Çevirmendir. Latife Canan Kaplan mücadele yürüten sosyalist bir kadındır. Gerek tez yazımı konusunda, kitap, dergi, yazı göndererek, gerek kart, faks ,mektup göndererek Canan'a yalnız olmadığını göstermenizi bekliyoruz.

Adres: Bergama Kapalı Cezaevi A3 Bergama İzmir

21 Haziran 2010 Pazartesi

İstanbul'da kaçırılan DÖKH aktivistine cinsel işkence

İstanbul - İstanbul'da DÖKH üyesi bir kadın kuşkulu bir şekilde kaçırılarak 10 saat cinsel işkenceye ve tecavüz girişimine maruz bırakıldı. 2003 Haziran ayında Gülbahar Gündüz'ün sivil polislerce kaçırılarak cinsel işkenceye maruz bırakılmasının yıldönümüne denk gelen olay akıllara 'failler polis mi?' sorusunu getirdi. İstanbul'un Bağcılar ilçesi Fevzi Çakmak Mahallesi'nde 17 Haziran'da akşam saat 20.30 sıralarında 4 kişi tarafından zorla bir araca bindirilerek bayıltıcı bir madde ile bayıltılan DÖKH aktivisti K.S. (21) götürüldüğü metruk bir binada cinsel işkenceye maruz bırakıldı.

Metruk bir binada baygın halde bırakıldı
K.S.'nin anlatımına göre, olay şöyle gelişti: Fevzi Çakmak Mahallesi'nde yolda yürüyen DÖKH aktivisti K.S. yakınında duran beyaz renkli 'Doblo' marka araçtan inen 4 kişi tarafından zorla araca bindirildi. Bağırmaya çalıştı ancak sokak tenha olduğu için sesini duyan olmadı ve bindirildiği araçta ağzını kapatan saldırganlardan biri 'sen kendini ne sanıyorsun, 2 aydır seni takip ediyoruz. Sonunda elimize geçtin' derken yanında bulunan diğer saldırgan ise, 'konuşmayalım, kendimizi ele veriyoruz' şeklinde konuştu. Bu arada saldırgan şahıslardan biri K.S.'ye bayıltıcı bir madde koklattı. Sonrasında bayılan K.S sabah saat 06.00'da kendine geldiğinde üzerinde giysiler çıkarılmış olarak, içinde eski bir çekyat ve yatak bulunan yerleşim yerlerinin oldukça dışında metruk kullanılmayan bir gecekondudaydı.

Yarı baygın halde kendini evden dışarı atan K.S. yaklaşık bir saat yerleşim yerlerine ulaşmak için yol yürüdü. Şok geçirmiş ve ağır travma halinde uzun süre nereye gittiğini bilmeden yolda yürüyen K.S., bindiği araçla bir yakınını yanına geldi. Bayıltılırken kullanılan maddenin ve geçirdiği şokun etkisi ile uzun süre kendine gelemeyen K.S. 18 Haziran akşam saatlerinde yakınları tarafından Türkiye İnsan Hakları Vakfı'na (TİHV) götürüldü. Buradan sevk edildiği Özel Huzur Hastanesi'nde muayene dilen K.S.'ye tecavüz girişiminde bulunulduğu tespit edildi. Genital bölgede zorlanma tespit edilen K.S.'nin ayrıca iç çamaşırında ise sperm bulgusuna rastlandı. Ayrıca doktorlar yaşananları etkisiyle şoka bağlı olarak ağır bir travma yaşadığını tepti etti. K.S. ve DÖKH'lü avukatlar polis olduğu tahmin edilen kişiler hakkında Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunacak. Saldırıya ilişkin kadın örgütlerinin yarın İstanbul'da basın açıklaması yapması bekleniyor.

Haziran ayının seçilmesi dikkat çekici
Politik alanda çalışan Kürt kadınlarına yönelik daha öncede gündeme gelen ve özellikle saldırı için seçilen ay Haziran olarak seçilen bu tür saldırıların faili olan polisler açığa çıkarılarak yargılanmamıştı. DEHAP İstanbul İl Kadın Kolları Yöneticisi Gülbahar Gündüz, 14 Haziran 2003 yılında 4 sivil polis tarafından kaçılarak, işkence ve tecavüze maruz kalmıştı. Baş ve sırtı başta olmak üzere vücudunun çeşitli yerlerinden darp edilen Gündüz, aynı zamanda yüzünde sigara söndürülmüş ve tecavüze uğramıştı. Gündüz'ü kaçıran polisler tarafından 'Genel Af kampanyası için neden siz kadınlar öncülük yapıyorsunuz. Kadın olduğunuz için size sokakta dokunamayacağımızı mı sanıyorsunuz. İşte bu siz kadınlara bir örnek olsun' denmesiyle sistem barış, demokrasi ve özgürlük için mücadele veren kadına karşı gerçekliğini, en acımasız ve çirkin yüzünü ortaya çıkarmıştı.

Gündüz'ün maruz kaldığı işkence ve tecavüz bulguları doktor raporlarında yer almasına rağmen, polisler hakkında açılan dava delil yetersizliğinden kapatıldı. Dava Gündüz'ün avukatları aracılığıyla AİHM'e taşındı.

Diyarbakır'da 21 Haziran'da bir eve polis tarafından yapılan baskın sonucunda evde misafir olarak bulunan DÖKH aktivisti bir kadına yönelik 'cinsel işkence' sivil polisler tarafından cinsel işkence yapılmıştı. Konuya ilişkin DÖKH avukatlarını yaptığı başvurulara rağmen emniyet tarafından soruşturma kapatılmıştı.

Pınar Ural
DİHA

17 Haziran 2010 Perşembe

Trabzon'da da Kadınlar Adli Tıp'a Karşı Sokaktaydılar

Karadeniz Kadın Dayanışma Derneği kamuoyunda ‘Kasklı Sapık’ olarak tanınan Şahin Öğüt hakkında verilen mahkumiyet kararlarının Yargıtay tarafından bozulmasına tepki amaçlı eylem yaptı.

Meydan Parkı’ndaki sessiz eylem öncesi bir basın açıklaması yapan Dernek üyeleri dehşet içinde olduklarını söylediler.

TRABZON’DAKİ İNTİHAR OLAYLARI

Dernek adına açıklamayı yapan Nilüfer Akgün, son günlerde Trabzon’da meydana gelen intihar olaylarının yürekleri yaktığını söyledi. Akgün, Trabzon il genelinde 2010 yılının ilk 4 ayında toplam 152 intihar girişimi yaşandığını, bunların 101’inin kadın ve 6’sının yaşamına son verdiğini belirterek, "Kadından bir anlamda nefret eden, ailenin ve toplumun yoksullaşmasını en çok onun üzerine yığan onu değersiz ve yok sayan bir toplumsal yapının sonucudur" diye konuştu. Akgün, intihar eden kadınların geleneksel yaşam sürdürdüklerini farklı hayatlar yaşamadıklarına işaret ederek, "Ekonomik zorlukları, farklı şiddet şekillerini yaşadılar. Yaşanan olaylar kamu tarafından kınanmamaktadır. Kimse geleneklerin, alışkanlıkların, toplumsal değerlerin kadınların hayatlarına son veren yanlarına yönelmemektedir. Hayatların bitişen sessiz kalınarak onay verenler suçlusunuz. Eğer sesinizi bizimle birlikte yükseltmezseniz hepimiz için çok geç olabilir" ifadelerini kullandı.
Akgün Trabzon’daki intihar olaylarının gerçek nedenleri ortaya çıkıncaya kadar da haykıracaklarını kaydetti.

‘ATK ÜNİVERSİTE HASTANELERİNDEN ÜSTÜN DEĞİLDİR’
Akgün, Adli Tıp Kurumu’nun daha önce de Hüseyin Üzmez davasında verdiği kararı unutmadıklarını belirterek, "Yine Yargıtay’ın, Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alınmadığı gerekçesiyle bozduğu diğer dosyalarda da, bulunmaktadır. Bizler üniversite hastanelerinin, YÖK Kanunu ve Adli Tıp Kanunu uyarınca resmi bilirkişi statüsünde olduğunu, Adli Tıp Kurumu’nun, üniversite hastanelerinden hiyerarşik ve bilimsel bir üstünlüğü bulunmadığını biliyoruz’ dedi. Akgün, buna karşın Yargıtay Ceza Dairelerinin, üniversite hastanelerinden alınan raporları yok saymasını, İstanbul Adli Tıp Kurumundan rapor alınsın diye ısrar etmesini anlamakta güçlük çektiklerini ifade ederek şunları söyledi:

‘ÜNİVERSİTE HASTANE RAPORLARI GEÇERLİ SAYILMALIDIR’
"İstanbul Adli Tıp Kurumu’nun ise en erken 2011 yılına randevu verdiği düşünüldüğünde, dosyalarda bu sebeple verilen bozma kararları sonucunda, çocuklar-kadınlar tekrar tekrar travma yaşıyor. Öte yandan Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin Şahin Öğüt’e verilen cezayı fazla bulması da oldukça manidardır. Bu kararıyla Yargıtay yerel mahkemelere tecüvüz edenlerle ilgili çok yüksek hapis cezaları vermeyin, hatta onları beraat ettirin mi demek istemektedir. Buradan Yargıtay’a sesleniyoruz: Tecavüz davalarında üniversite hastanelerinden alınmış raporlar yeterli ve geçerli kabul edilmelidir.
‘ADLİ TIP KURUMU KAPATILMALIDIR’Buradan Yürütmeye sesleniyoruz: Adli Tıp Kurumu derhal kapatılmalıdır. Adli Tıp Kurumu’nun kamuoyu nezdinde hiçbir güvenirliliği ve itibarı kalmamıştır. Bağımsız üniversite hastaneleri bilirkişi olarak kabul edilmelidir. Bu düzenleme derhal hayata geçirilmelidir.Buradan Mahkemelere sesleniyoruz: Yargıtay’ın Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alınması gerekçesi ile bozduğu kararlarınızda direnin. Çocukları, kadınları Adli Tıp Kurumu’na göndermeyin. Bizler, üniversite hastanelerince verilen raporlar geçerli sayılana, Adli Tıp Kurumu kapatılana, tecavüz kriz merkezleri açılana kadar haykıracağız."

Açıklamanın ardından Dernek üyeleri 10 dakika sessiz oturma eyleminin ardından intiharı anlatan kısa bir tiyatro oyunu sergilediler.

kaynak: www.gunebakis.com.tr

16 Haziran 2010 Çarşamba

Adli Tıp ve Yargıtay'ın Önünde Adli Tıp Travmasına Son Dedik



Bu gün saat 12:30'da Ankara'da ve İstanbul'da kadınlar eş zamanlı olarak Adli Tıp travmasına son demek için toplandık. Kamuoyunda "kasklı sapık" olarak tanınan, 18 yaşından küçük onlarca kadına tecavüzden yargılanan Şahin Öğüt'e verilen cezaların birer birer Yargıtay tarafından bozulmasını ve ve cinsel şiddete maruz bırakılmış kadınların üniversite hastanelerinden aldıkları raporların yetersiz bulunarak adli tıp kurumuna gönderilmesini" protesto etmek için Ankara Kadın Platfomu üyesi kadınlar olarak Yargıtay önündeydik ve İstanbul Adli Tıp Kurumu'nun önünde toplanan İstanbul Feminist Kolektif ile eş zamanlı bir basın açıklaması yaptık.




Ellerimizde "Adli Tıp Kurumu Kapatılsın”, “Teşhis: Adli Tıp Kurumu Sonrası Stres Bozukluğu”, “Adli Tıp Travmasına Son!”,“14 yaşında tecavüze uğradı. Ruh ve Beden Sağlığı Bozulmadı. İmza: Adli Tıp”, “Üniversite Raporları Yeterli Sayılsın” , “Tecavüz Kriz Merkezleri Açılsın”, “Yargıtay, Kadın Düşmanlığından Vazgeç!”, “Tecavüzcülere, kadın katillerine indirim uygulama, Tecavüzcülere, kadın katillerine davetiye çıkarma” yazan dövizler taşıyorduk. Pankartımızda ise "Adli Tıp Travmasına Son" yazıyordu. Yaptığımız basın açıklamasını aşağıda okuyabilirsiniz.


BASINA ve KAMUOYUNA

ADLİ TIP KURUMU TRAVMASINA SON!!!

Dehşet içerisindeyiz. Kamuoyunda, “Kasklı Sapık” olarak tanınan Şahin Öğüt hakkında verilen mahkumiyet kararları, Yargıtay tarafından birer birer bozuluyor! Yargıtay'ın bozma gerekçesi ise daha da dehşet verici: Yargıtay hem Şahin ÖĞÜT'e verilen cezaları fazla buluyor, hem de kadınların - çocukların ruh ve beden sağlığının bozulup bozulmadığının, Adli Tıp Kurumundan sorulmasını istiyor.

Adli Tıp Kurumu'nu ve uygulamalarını hepimiz biliyoruz. Adli Tıp Kurumu’nun Hüseyin Üzmez'in tecavüzüne maruz kalan 14 yaşındaki çocuk için “ruh ve beden sağlığı bozulmamıştır” raporu vermekte hiçbir sakınca görmediğini unutmuş değiliz.

Yargıtay'ın, Adli Tıp Kurumundan rapor alınmadığı gerekçesi ile bozduğu tüm dosyalarda, çocukların-kadınların ruh sağlığının bozulduğunu gösterir Üniversite Hastanelerince verilmiş raporlar var.

Bizler biliyoruz ki, Adli Tıp Kurumu üniversitelerin "bilimsel, akademik veya idari üstleri" değildir. Üniversite Hastaneleri, YÖK Kanunu ve Adli Tıp Kurumu Kanunu uyarınca resmi bilirkişi statüsündedir.

Buna rağmen Yargıtay'ın, Üniversite Hastanelerinden alınan raporları yok saymasını, Adli Tıp Kurumundan rapor alınsın diye ısrar etmesini anlamakta güçlük çekiyoruz. İstanbul Adli Tıp Kurumu’nun ise en erken 2011 yılına randevu verdiği düşünüldüğünde, dosyalarda bu sebeple verilen bozma kararları sonucunda, çocuklar- kadınlar tekrar tekrar travma yaşıyor. Erkek adalet, hiçbir hukuksal dayanağı olmayan biçimsel uygulamaları ile kadınlara - çocuklara tekrar tekrar tecavüz ediyor. Tecavüzcü erkeklere sahip çıkıyor, tecavüzcüleri cesaretlendiriyor.

Öte yandan Yargıtay 5. Ceza Dairesinin Şahin ÖĞÜT’e verilen cezayı fazla bulması da oldukça manidar. Bu kararıyla Yargıtay yerel mahkemelere tecavüz edenlerle ilgili çok yüksek hapis cezaları vermeyin hatta onları beraat ettirin mi demek istiyor?

Buradan Yargıtay'a sesleniyoruz: Tecavüz davalarında Adli Tıp Kurumundan rapor alınması zorlamasına son verilmelidir. Tecavüz davalarında Üniversite Hastanelerinden alınmış raporlar yeterli ve geçerli kabul edilmelidir.

Buradan Hükümete sesleniyoruz: Adli Tıp Kurumu derhal kapatılmalıdır. Adli Tıp Kurumu'nun kamuoyu nezdinde hiçbir güvenilirliği ve itibarı kalmamıştır. Bağımsız Üniversite Hastaneleri bilirkişi olarak kabul görmelidir. Bu düzenleme derhal hayata geçirilmelidir. Üniversite Hastaneleri bünyesinde Derhal Tecavüz Kriz Merkezleri açılmalıdır.

Buradan Mahkemelere Sesleniyoruz: Yargıtay'ın Adli Tıp Kurumundan rapor alınması gerekçesi ile bozduğu kararlarınızda direnin. Çocukları- Kadınları Adli Tıp Kurumu'na göndermeyin.

Bizler, evde, sokakta, işyerinde hiçbir kadın tecavüze uğramayana dek tecavüzcülerin ve suç ortaklarının peşini bırakmayacağız. Türkiye'nin dört bir yanında kadınlar arası dayanışmayı daha da güçlendirecek ve tecavüz davalarının takipçisi olacağız.

Acilen Üniversite Hastanelerince verilen raporların geçerli sayılımasını, Adli Tıp Kurumunun Kapatılmasını, tecavüz kriz merkezlerinin açılmasını istiyoruz.

Erkek adalet değil gerçek adalet istiyoruz!!!

YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI!!!

ANKARA KADIN PLATFORMU

14 Haziran 2010 Pazartesi

ADLİ TIP KURUMU TRAVMASINA SON!!

Dehşet içerisindeyiz. Kamuoyunda, “Kasklı Sapık” olarak tanınan Şahin Öğüt hakkında verilen mahkumiyet kararları, Yargıtay tarafından birer birer bozuluyor!Yargıtay 5. Ceza dairesi, Şahin Öğüt tarafından tecavüze maruz kalmış 16 yaşındaki çocukla ilgili kararında hem Şahin ÖĞÜT e verilen cezayı fazla bulmuş, hem de çocuğun ruh ve beden sağlığının bozulup bozulmadığının, Adli Tıp Kurumundan sorulmasını isteyerek, bizleri daha da dehşete düşürmüştür.
Adli Tıp Kurumu'nu ve uygulamalarını hepimiz biliyoruz. İstanbul Adli Tıp Kurumu’nun Hüseyin Üzmez'in tecavüzüne maruz kalan 14 yaşındaki çocuk için “ruh ve beden sağlığı bozulmamıştır” raporu vermekte hiçbir sakınca görmediğini unutmuş değiliz henüz.
“Kasklı tecavüzcü” Şahit ÖĞÜT davasında Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı tecavüze uğrayan çocuğun tedavi gördüğü Hacettepe Üniversitesi Hastanesinden alınan raporları yeterli ve geçerli saymıştır.
Yine  Yargıtay'ın, Adli Tıp Kurumundan rapor alınmadığı gerekçesi ile bozduğu diğer dosyalarda da, çocukların ruh sağlığının bozulduğunu gösterir Üniversite Hastanelerince verilmiş raporlar bulunmaktadır. Bizler Üniversite Hastanelerinin, YÖK Kanunu ve Adli Tıp Kurumu Kanunu uyarınca resmi bilirkişi statüsünde olduğunu, Adli Tıp Kurumunun, Üniversite Hastanelerinden hiyerarşik ve bilimsel bir üstünlüğü bulunmadığını biliyoruz.
Buna rağmen Yargıtay Ceza Dairelerinin, Üniversite Hastanelerinden alınan raporları yok saymasını, İstanbul Adli Tıp Kurumundan rapor alınsın diye ısrar etmesini anlamakta güçlük çekiyoruz. İstanbul Adli Tıp Kurumu’nun ise en erken 2011 yılına randevu verdiği düşünüldüğünde, dosyalarda bu sebeple verilen bozma kararları sonucunda, çocuklar- kadınlar tekrar tekrar travma yaşıyor. Erkek adalet, hiçbir hukuksal dayanağı olmayan biçimsel uygulamaları ile kadınlara - çocuklara tekrar tekrar tecavüz ediyor.
Öte yandan Yargıtay 5. Ceza Dairesinin Şahin ÖĞÜT’e verilen cezayı fazla bulması da oldukça manidardır. Bu kararıyla Yargıtay yerel mahkemelere tecavüz edenlerle ilgili çok yüksek hapis cezaları vermeyin hatta onları beraat ettirin mi demek istemektedir?
Buradan Yargıtay'a sesleniyoruz: Tecavüz davalarında Adli Tıp Kurumundan rapor alınması zorlamasına son verilmelidir. Tecavüz davalarında Üniversite Hastanelerinden alınmış raporlar yeterli ve geçerli kabul edilmelidir.
Buradan Hükümete sesleniyoruz:Adli Tıp Kurumu derhal kapatılmalıdır. Adli Tıp Kurumu'nun kamuoyu nezdinde hiçbir güvenilirliği ve itibarı kalmamıştır. Bağımsız Üniversite Hastaneleri bilirkişi olarak kabul görmelidir. Bu düzenleme derhal hayata geçirilmelidir. Üniversite Hastaneleri bünyesinde Derhal Tecavüz Kriz Merkezleri açılmalıdır.
Buradan Mahkemelere Sesleniyoruz:Yargıtay'ın Adli Tıp Kurumundan rapor alınması gerekçesi ile bozduğu kararlarınızda direnin. Çocukları- Kadınları Adli Tıp Kurumu'na göndermeyin.
Bizler, Üniversite Hastanelerince verilen raporlar geçerli sayılına, Adli Tıp Kurumu Kapatılana, tecavüz kriz merkezleri açılana, erkek adalet değil gerçek adalet uygulanana kadar tecavüz davalarının takipçisi olacağız .
Taleplerimizi haykırmak için 16 Haziran Çarşamba günü saat 12:30’da, Ankara'da Yargıtay'ın ve İstanbul'da ise Adli Tıp Kurumu'nun önünde olacağız.

7 Haziran 2010 Pazartesi

Yargıtay Şahin Öğüt'e Verilen Cezayı Bozdu!

Basında “kasklı sapık” diye tanımlanan operacı Şahin Öğüt’e, 16 yaşındaki A.Y.’ye tecavüz ettiği gerekçesiyle, Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği 21 yıl hapis cezası, Yargıtay tarafından “fazla ceza vermişsiniz” denilerek bozuldu. Yargıtay 5. Ceza Dairesi bozma kararında, A.Y.’nin daha fazla mağdur edilmemesi için Adli Tıp Kurumu’na göndermeden, tedavi gördüğü Hacettepe Üniversitesi Hastanesi’nden verilen raporu, mahkemenin geçerli saymasını da “noksan araştırma” olarak değerlendirdi

Kamuoyunda “kasklı sapık” olarak bilinen İstanbul ve Ankara’da 10-16 yaşlarında 10 kız çocuğuna tecavüz ettiği belirlenen operacı Şahin Öğüt’ün yargılandığı davada mahkeme, tecavüze uğrayan A.Y.’nin koluna mühür vurup, Adli Tıp Kurumu’na göndermemişti. Yargıtay içtihatlarına rağmen, A.Y.’nin tedavi gördüğü Hacettepe Üniversitesi Hastanesi’nce verilen raporun daha yeterli olduğuna hükmetmişti. Tecavüzcüsüyle karşılaştırmamak için A.Y.’yi duruşmaya bile çağırmayan mahkeme, A.Y.’nin kameraya alınan emniyetteki ilk ve tek ifadesini, CD’den izleyerek kanaat oluşturdu. Avrupa standartlarının yakalandığı yargılama, Yargıtay tarafından “noksan araştırma” olarak değerlendirildi. Verilen 21 yıl hapis cezası ise fazla bulundu.

ŞİDDET VE TECAVÜZE 21 YIL FAZLA!

10-16 yaşları arasındaki 10 çocuğa tecavüz eden sanığa verilen 21 yıl hapis cezasını Yargıtay 5. Ceza Dairesi “fazla ceza vermişsiniz” gerekçesiyle bozdu. Yerel mahkeme 16 yaşındaki A.Y.’nin evine zorla girilip, ağır şekilde şiddet uygulandıktan sonra tecavüz edilmesi, sonra da küçük kızın ellerinin ve ağzının bağlanması nedeniyle, beden ve ruh sağlığının bozulduğu gerekçesiyle 21 yıl hapis cezasına hükmetti. Mahkeme olayda birden fazla ve ağır suçlar işlendiğine kanaat getirerek, Hacettepe Üniversitesi Hastanesi’nin raporuyla da beden ve ruh sağlığının bozulduğuna hükmetti. Yargıtay 5. Ceza Dairesi ise kararında küçük kızın, iş yoğunluğu nedeniyle 2 yıl sonrasına randevu verdiği için yargılamaları uzatan ve sanıkların tahliye olmasına neden olan Adli Tıp Kurumu’na gönderilmesini istedi. Mahkemenin çocuğun psikolojisini korumak için, koluna mühür vurup Adli Tıp’a göndermek yerine, tedavi gördüğü Hacettepe Üniversitesi Hastanesi’nden verilen raporu geçerli kabul etmesi eksik soruşturma sayıldı. Yargıtay’ın bozma kararı, 16 yaşındaki A.Y.’ye, evine zorla girilip önce dövüldüğü, ardından da tecavüz edildiği ve kolları ile ağzının bantlandığı 2 yıl sonra yeniden hatırlatılmasına neden olacak. A.Y., 2 yıl süren tedaviyle bile hafızasından silemediği korkunç olayı, Yargıtay kararıyla sil baştan yeniden yaşayacak.

İşte, mağdurun Adli Tıp’a sevk edilmeme gerekçesi

ANKARA 7. Ağır Ceza Mahkemesi, küçük kıza yargılama sürecinde olayı hatırlatmamak için, Avrupa standartlarında bir uygulamaya imza atarak kararında Adli Tıp Kurumu’na göndermeme gerekçesini de şöyle açıklamıştı: “Salt bir biçimsel uygulamayı yerine getirmek amacıyla mağdurenin İstanbul Adli Tıp Kurumu’na sevki hem onu yeniden yıpratacak, hem de tutuklu sanığın tutukluluk süresinin uzamasına neden olacaktır. Tüm bu nedenlerle mağdurenin ruh ve beden sağlığının bozulup bozulmadığı hususundaki rapor, Hacettepe Üniversitesi Hastanesi’nden alınmış ve içerik itibarıyla mahkeme tarafından kanaat verici bulunmuştur.”

Hilal ÖZTÜRK/AHT Hilal ÖZTÜRK/AHT

1 Haziran 2010 Salı

Susmadık, Susmayacağız, Tecavüze Sessiz Kalmayacağız

Siirt'ten gelen toplu tecavüz haberinin üzerinden çok zaman geçmeden, Van Erciş'ten gelen bir haberle daha irkildik. Her iki olayda da 18 yaşından küçük kadınlar, aralarında üniformalı tecavüzcülerin de bulunduğu erkekler tarafından tecavüze uğradı. Taciz, tecavüz, şiddetin her türü kadınları susturmak için sistematik bir silah olarak kullanılıyor. Devlet şiddetiyle birleşen erkek şiddetine dur diyebilecek olan ise yine biz kadınlarız. Siirt'teki toplu tecavüz davasının ilk duruşması yarın görülecek. Ankara'da da davayla eş zamanlı bir eylem düzenlemek ve tecavüze sessiz kalmadığımızı haykırmak için yarın saat 11'de Ankara Adliyesi önünde buluşuyoruz.

Yer: Ankara Adliyesi Önü
Zaman: 2 Haziran Çarşamba, 11.00