28 Ocak 2011 Cuma

"Kadının Şiddetten Korunması İçin Eril Devlet Dönüşmeli"

Ayşe Paşalı cinayetinin de gösterdiği gibi 4320 sayılı yasa kadını şiddetten korumakta yetersiz. Eksiklikleri giderilmeli ve kapsamı genişletilmeli. Ama daha da önemlisi, kolluktan başlayıp savcıya ve hakime uzanan süreç dönüşüm geçirmeli. Uygulayıcıların duyarlılık kazanması, yasanın işlerliğini olumlu yönde etkileyecektir.


Kadına yönelik şiddet noktasında değinilmesi gereken önemli düzenleme, 17.Ocak.1998'de yürürlüğe giren 4320 sayılı "Ailenin Korunmasına Dair Kanun"dur. Bu yasa, kadın örgütlerinin uzun zamandır çıkartılmasını istedikleri ve bunun için yoğun kampanya yürüttükleri bir yasadır (1).

Ailenin Korunmasına Dair Yasa'nın taslağı mecliste görüşülürken, bazı milletvekilleri yasadan duydukları hoşnutsuzluğu çok açık bir şekilde dile getirmiştir: "Eğer aileye müdahale etmekten vazgeçersek, aile içindeki şiddet aşağı çekilecektir", "Bizim çok eski dinimiz Şamanizm'den gelen kötü geleneklerimiz var. Öncelikle bunlar etki yapıyor. Bir de batıdan gelen, bilhassa son dönemde feminist akımların aileyi etkilemesiyle oluşan, eşleri rakip iki insan gibi gösteren akımların da şiddete çok büyük tesiri olmaktadır, şiddete sebep olmaktadır", "Eşler arasında belli zamanda kalıcı olmayan belli problemler olabilir. Bu problemleri kalıcı problemler gibi görüp, hemen müdahale ederek büyütmenin bir faydası yoktur. Ailede münakaşa evliliğin tuzudur", "Bu kanun tasarısı, Türk aile yapısının temeline dinamit koyan bir kanun tasarısıdır" (2).

Yasanın adı yanlış
Yasanın adı, bir çelişki taşımaktadır. Çünkü, şiddet ailede yaşanmaktadır. Dolayısıyla korunması gereken "aile" değil, şiddete uğrayan ya da uğrama tehdidi altında olandır. Bu isimlendirme, şiddet üreten bir kurumun korunmaya çalışıldığı çağrışımı yapmaktadır. Hukukta isimlendirme önem taşımaktadır. Çünkü isimlendirme, tanımanın niteliğini belirlemekte ve sorunun nasıl kavrandığını göstermektedir. Sorunun doğru kavrandığı yerde, doğru isimlendirme yapılabilir ve çözümü için doğru araçlar seçilebilir. Bu nedenle, yasanın isminin "Ailenin Korunması" şeklinde ifade edilmesi doğru değildir. Böyle bir isimlendirme, aile fetişizminin bir yansımasıdır. Hukuk, aileyi kutsallık zırhıyla donatarak kadına yönelen ayrımcı uygulamaların (sömürünün ve şiddetin) kaynağı durumuna gelmektedir.

Yasa boşanma davası açan eşi korumuyor
Yasanın çıkmasından sonra yapılan eleştiriler ve uygulamada yaşanan sorunlar nedeniyle, yasada 5636 sayılı Kanunla değişiklikler yapılmıştır. Ayrıca 1 Mart 2008 tarihinde, 4320 Sayılı Yasa'nın Uygulanması Hakkında Yönetmelik çıkarılmıştır. Yasa'ya göre koruma talebi için başvuracak kişiler, aile içi şiddete maruz kalan eş, çocuklar, aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinden biri, mahkemece ayrılık kararı verilen veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı olan veya evli olmalarına rağmen fiilen ayrı yaşayan aile bireylerinden biri koruma talebinde bulunabilir. Yasa'nın değişiklikten önceki şekli, ayrı yaşayan eşler hakkında korunma kararının verilmesine imkân tanımıyordu. Bu nedenle mahkemeler, boşanma davası açan ya da ayrı yaşayan eşlerin korunma talebini reddetmişlerdir. Oysa boşanma davasının açılması ya da eşin ayrı bir evde yaşamaya başlaması, kadının şiddet görme ihtimalini arttırmaktadır (3).

Yasada, boşanan ya da fiilen birlikte yaşayan kişilerin de bu yasadan yararlanacağı açıkça belirtilmemiştir. Bu nedenle bazı mahkemeler, sözü edilen durumdaki kadınlar için koruma talebine hükmetmemektedir. Oysa, 4320 sayılı Yasa'nın başka ülkelerdeki benzerlerinde hukuken geçerli bir evlilik aranmaksızın birlikte yaşayanlar da koruma kapsamına alınmaktadır (4).

Koruma için şiddet tehlikesinin varlığı yeterli olmalı
Diğer taraftan kadına yönelik şiddetin önlenmesi anlamında sadece şiddete maruz kalmış olma durumunda değil, şiddete uğrama tehlikesinin varlığı durumunda da yasa uygulanmalıdır. Yasa ve uygulama bu yönde genişletilmelidir. Çünkü yasa bu haliyle şiddete uğramayı ön koşul saymakta ve ikinci bir şiddet olayının gerçekleşmesini önlemeye çalışmaktadır. Şiddete uğrama tehlikesinin varlığı durumundaysa, kadın şiddete uğramadan korunmuş olacaktır (5).

Yasa'nın uygulanması noktasında en başta görevlilerin duyarsızlığının ve tavrının, kadınların yaşadıkları şiddeti açıklamada, buna karşı hukuksal yollara başvurmada olumsuz etki yaptığı belirtilebilir. Ayrıca bu sadece kolluk için değil, savcılar için de geçerlidir. Özellikle polise başvurulduğunda kadınların karşılaştığı "aile kavgasıdır, karışmayız" tepkisi ya da şiddet gören kadının eve gönderilmesi yasayı baştan işlevsizleştirmektedir (6). Karakollarda yaşanan şiddet gerçeği de kadınların bu konudaki çekincelerini arttırmaktadır. Gözaltında şiddet-cinsel işkence olayları yaşanmakta ve "şiddet merkezine, şiddetten şikayet için gidilmektedir"(7).

Boşanmış da olsa kadın eski eşin şiddetinden korunmalı
Yasadaki eksikliklerin uygulamaya yansıması da şiddete uğrayan kadınları mağdur etmektedir. Çünkü daha önce de belirtildiği gibi, yasa boşanmış kadınları ve evli olmamalarına rağmen birlikte yaşayan kadınları kapsamına almamaktadır. Oysa bu gruba giren kadınlar da yoğun bir şekilde şiddete uğramaktadır. Aile olma durumu, boşanmayla sona erse de eski kocaların eşlerini denetleme, kıskanma ve namusu olarak görme (8) eğilimi devam etmektedir. Bunun son örneği yakın zamanda Ayşe Paşalı'nın öldürülmesinde yaşanmıştır. Boşandığı eşinden şiddet gören ve eski eşi tarafından tehdit edilen Paşalı, Aile Mahkemesi'ne başvurarak koruma tedbiri istemiş ancak bu talebi, boşanmış eşlere 4320 sayılı yasanın uygulanmayacağı gerekçesi ile reddedilmiştir. Ve sonrasında Paşalı, eski kocası tarafından 7 Aralık 2010'de öldürülmüştür (9). Ancak bu olaydan sonra benzer durumdaki boşanmış bir kadının koruma talebi, aynı mahkeme tarafından kabul edilmiştir (10). Yasanın uygulama alanının genişletilmesi için ölüm olaylarının yaşanması mı beklenmelidir?

Uluslarassı sözleşmeler ve AİHM kararları emsal olmalı
Bu durum, Türkiye'nin taraf olduğu BM Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'ne de aykırıdır. Çünkü Sözleşme'nin 1.maddesindeki "medeni durumlarına bakılmaksızın" ifadesi, bütün kadınları içine almakta ve devleti bu konuda yükümlü kılmaktadır. Uygulamada bazı hakimlerin, fiili beraberlikleri de içine alacak şekilde kararlar vererek, Yasa'nın uygulama alanını genişlettikleri görülse de (10) bu konuda bütünlüklü bir uygulamadan söz edilemez.

AİHM'nin Türkiye'yi aile içi şiddetle ilgili bir davada mahkum etmesi, yasanın gerektiği gibi işlemediğini göstermektedir. Mahkumiyete konu olan davanın ismi, Opuz,-Türkiye davasıdır. Türkiye, bu davayla aile içi şiddetten kadını koruyamadığı gerekçesiyle AİHM tarafından mahkum edilen ilk ülke olmuştur (11).

Şiddet yasayla bitmiyor, devlet eşitsizliğe karşı kayıtsız
Türkiye'de erkek şiddeti, münferit değil sistematiktir ve Opuz gibi pek çok vaka bulunmaktadır (12). Kadına yönelik şiddet, devletin öncelikli meselesi olmamaktadır. Yasalar çıkarmak ve bu işin yalnızca yasal çerçeveyle çözüleceğini düşünmek, yaşanan şiddet gerçeği karşısında gerçekçi bir yaklaşım değildir. Zaten yasal reformlara rağmen şiddetin bu kadar yaygın olması, bunu doğrulamaktadır. Ayrıca kadınlar lehine düzenlemeler de etkin bir şekilde uygulanmamaktadır. Uygulamaya hakim olan eril bakış, bu düzenlemelerin hayata geçmesini engellemektedir. Devlet, kendisi için önem arz etmeyen konularda (kadınların eşitsiz konumu, şiddet görmeleri ve sömürülmeleri bunlardan biridir) kayıtsız kalmakta ya da ihmalkar davranmaktadır. Opuz kararı, bu kayıtsızlığın ve ihmalkarlığın çok açık bir örneği olarak karşımızda durmaktadır. Zaten Mahkeme bu kayıtsızlığı, "yargı düzeyinde genel ve ayrımcı pasiflik" (13) şeklinde ifade etmiştir.

Kolluktan yargıca dönüşüm gereği
Kadına yönelik şiddetin bu kadar yaygın olduğu bir ülkede, sığınma evlerinin azlığı da bu kayıtsızlığı doğrulamaktadır. Türkiye'de Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu'na bağlı 29, belediyelere ve özel kurumlara ait 25 olmak üzere toplam 54 sığınma evi bulunmaktadır (14).

Yasa'nın uygulanması noktasında şiddet mağduru kadınların sosyo-ekonomik güçlerinin yetersizlikleri, yasadan habersiz oluşları ve kolluğun tavrı daha baştan kadının mağduriyetini açıklamasını zorlaştırmaktadır. Bir de buna yasanın eksikliklerini ve bunun uygulamaya yansımasını eklediğimizde, yasanın etkisi oldukça sınırlanmaktadır. Bu nedenle, yasanın eksiklikleri giderilmeli ve kapsamı genişletilmelidir. Ama daha da önemlisi, kolluktan başlayıp savcıya ve hakime uzanan sürecin, bir dönüşüm geçirmesi gerektiğidir. Çünkü bu sürecin aktörü olan uygulayıcıların duyarlılık kazanması, yasanın işlerliğini olumlu yönde etkileyecektir. (EB/EK)

* Kocaeli Üniversitesi Araştırma Görevlisi
___________________________________________________
Dipnotlar:

1. Nurhan Erol, "Koruma Kararı ve Uygulaması, Kadına Yönelik Şiddete Karşılaştırmalı Hukukun Yaklaşımı", 2.b., İstanbul: İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi Yayını, 2002, s.96

2. Erol,, s.96

3. Fatma Benli, "4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun Tasarısı Hakkındaki Görüş ve Öneriler Aile İçi Şiddet Önlemede Avusturya Modeli", Hukuk Dünyası, Sayı: 2006/3, Temmuz-Aralık 2006, s.14

4. Nazan Moroğlu, "Kadına Yönelik Şiddet ve Ailenin Korunmasına Dair Kanun", Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu TÜBAKKOM VII.Kitap 9.Dönem 2 Mayıs 2007-5 Mayıs 2009, Yay. Haz: Harika Levent, 1.b., Ankara: Türkiye Barolar Birliği Yay., 2009, s.233

5. Karınca, 2007KARINCA, Eray, "Ailenin Korunmasına Dair Kanunda 5636 Sayılı Kanunla Yapılan Değişikliklerin Değerlendirilmesi", Terazi Aylık Hukuk Dergisi, Sayı:11, Temmuz 2007, s.119

6. Bilal Köseoğlu, "Ailenin Şiddetten Korunması", Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı: 77, Temmuz-Ağustos 2008, s. 333

7. Erol, s.100

8. Eray Karınca, "Kadına yönelik aile içi şiddetin önlenmesi için beş öneri", http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetay&ArticleID=939704&Date=25.12.2009&CategoryID=42, Erişim Tarihi: 24.11.2009

8. Eski Koca Devlet Korumayınca Öldürebildi, http://bianet.org/bianet/toplum/126568-eski-koca-devlet-korumayinca-oldurebildi

9. 2.Ocak.2011 tarihli Milliyet gazetesi

10. Örneğin Hakim Eray Karınca, birlikte yaşadığı kişinin uzun süredir kendisine şiddet uyguladığını, hayatı için endişe duyduğunu ileri sürerek korunma isteyen kadın için dört ay süreli koruma tedbiri alınmasına karar vermiştir. "Kadınlar Bu Mahkeme Kararlarını Aklınızın Bir Köşesinde Tutun", http://bianet.org/bianet/kadin/115583-kadinlar-bu-mahkeme-kararlarini-aklinizin-bir-kosesinde-tutun, Erişim Tarihi: 22.11.2009

11. Eray Karınca, "Devlet ne yapmalı?", http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetay&ArticleID=943692&Date=04.12.2009&CategoryID=42, Erişim Tarihi: 12.12.2009

12. AİHM'den Aile İçi Şiddete İkinci Mahkumiyet Yolda", http://bianet.org/bianet/toplumsal-cinsiyet/116073-aihmden-aile-ici-siddete-ikinci-mahkumiyet-yolda, Erişim Tarihi: 26.11.2009

13. Opuz-Türkiye Davası, http://www.yargitay.gov.tr/aihm/upload/33401-02.pdf, Erişim Tarihi: 25.11.2009

14. http://www.shcek.gov.tr/hizmetler/Kadin_Aile_Toplum/KadinKonukevleri.Agustos09.pdf, Erişim Tarihi: 26.11.2009

kaynak:http://bianet.org/bianet/diger/127481-kadinin-siddetten-korunmasi-icin-eril-devlet-donusmeli

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder