25 Kasım 2009 Çarşamba

Erkek, Devlet Şiddetine Son



















Ankara Kadın Platfomu'ndan kadınlarla birlikte saat 12'de Erkek ve Devlet Şiddetine son demek için YKM'nin önünde buluştuk.

KESK'in Genel Grev günü olarak Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü olan 25 Kasım'ı seçmiş olması biraz sinirlerimizi bozmuştu. Buluşma yerine gidip kadınlarla buluştuğumuzda yine de iyi hissettik kendimizi. Bu arada polis de YKM'nin önünden Yüksel Caddesi'ne yürümek için seçtiğimiz rota üzerinde barikat kurmuştu. KESK eyleminden gelen arkadaşlarımızın da katılımıyla sayımız arttı 'Aç, aç barikatı aç!' diye bağırmaya başladık. Her sene yürüdüğümüz rota olmasına rağmen, polis yürüyümüşüzü 'yasak' ilan etti. Bize alternatif olarak metronun altını gösterdi. Kadınlar 'Bizi evlerimize hapsedemediniz, şimdi de yerin altına mı sokmak istiyorsunuz' diyerek direndiler. Saatlerce barikatı zorladık, biber gazına, polisin şiddetine rağmen "Polis defol, bu sokaklar bizim!" diye bağırmaya devam ettik. Sokakları da geceleri de istediğimizi, kadınların artık susmayacağını haykırdık, karşılığında ise devlet ataerkil şiddetini bir kere daha gösterdi. Sonunda ayrı gruplar halinde Yüksel Caddesi'ne yürüdük. Yolda yürümek istediğimiz rotaya yöneldik, pankartın açılmasıyla bir araya toplandık ve sloganlarımızı atmaya devam ettik. Yüksel Caddesi'ne yorgun ama çoşkulu bir şekilde girdik. Akşam saat dörtte Kürtçe ve Türkçe basın açıklamamızı yaptık. Basın açıklamasından sonra halaylarımız ve şarkılarımızla eylemi sonlandırdık. Aşağıda Ankara Kadın Platformu adına yapılan basın açıklamasını görebilirsiniz.

















KADINA YÖNELİK ŞİDDETİ BİRLEŞEREK DURDURACAĞIZ!

2009


Biz Ankara’da mücadelesini sürdüren, kadın örgütleri, feminist oluşumlar, siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri, sendikalar, meslek örgütlerinden kadınlar ve bağımsız kadınlar bu 25 Kasım’da da yaşamımızı kuşatan her türlü şiddete, sömürüye, ayrımcılığa karşı yan yanayız.

Bundan tam 49 yıl önce Dominik Cumhuriyeti’nde Turijillo Diktatörlüğü’ne karşı muhalif bir hareketin üyesi olan Mirabel Kardeşler kaçırılarak öldürüldüler. Mirabel kardeşlerin ölümü kadına yönelik şiddetin ne ilk örneği ne de son! Yüzyıllardır kadın üzerinde uygulanan cinsel, ulusal ve sınıfsal sömürü, fiziksel, psikolojik, cinsel, ekonomik şiddet tüm acımasızlığıyla devam ediyor.

Uyandığımızda korkuyla açtığımız gözlerimizi her gece korkuyla kapatıyoruz. İzlediğimiz televizyonlar, okuduğumuz gazeteler, bir dost haberi hep kadın ölümleriyle dolu. Cinsiyetçi bir dünyada, cinsiyetçi bir ülkede yaşıyor, yaşamın her alanında ikincilleştiriliyoruz. Bedenimiz, emeğimiz, kimliğimiz erkek egemenliği ve kapitalizmin ürettiği kadına yönelik her türlü şiddet biçimiyle parçalanıyor. Savaşlarda en çok mağdur olanlar, gazete köşelerinde dağa kaldırılıp tecavüz edilenler, üçüncü sayfa haberleriyle ölümlerimize haklı gerekçeler yaratılanlar, nesne haline dönüştürülenler yine bizleriz.

Medya tecavüze ve ölümlere ortak olma!

Türkiye’de 7 ay boyunca istatistiklere yansıyan kadın ölümlerinin sayısı 953. Bilmediğimiz, görmediğimiz, intihar süsü verilmiş ölümlerin sayısını da ekleyecek olursak durum korkunç ötesi. 953 kadın! 953 sayısına birkaç hafta önce öldürülen Demet öğretmen, Fatma TAŞ, bu tabloya daha fazla dayanamayıp yaşamına son veren Dicle Koğacıoğlu ve daha niceleri dahil değil. Umutları, hayalleri, daha iyi bir dünyada yaşama özlemi olan kadınlar… Katliam olarak nitelendirilecek bu durum karşısında katillerin haksız tahrik indirimlerinden yararlanmaları , yasa uygulamalarındaki eksiklikler kadınları bir kez daha öldürüyor. Yüreklerimiz soğumadan yolumuza devam ediyoruz öfkeyle.

Erkek şiddetine son! Erkek öldürüyor, yasalar koruyor!

Kabahatler kanunu ile trans kadınlar suçlu duruma düşürülüyor. Lezbiyen, biseksüel, travesti veya transseksüeller ötekileştirilen dillerle hedef tahtası haline getiriliyor. Toplum içinde yaşam alanları daraltılıyor, en kötü koşullar altında yaşamaya zorlanıyor. Birçok arkadaşımızın yüzüne kezzap atılıyor, tecavüz ediliyor, işkence edilerek en temel hak olan yaşama hakkı ellerinden alınıyor.

Cinsel yönelim ayrımcılığına hayır!

Dolapdere’de sabah evlerinden iş yerlerine giden 7 kadının servis adı verilen kamyonette boğularak can vereceklerini, üstelik işveren tarafından ölümlerinden sorumlu tutulacakları nı düşünebilir miydik? İşe giderken bile şiddet yaşayan, bir servis aracı dahi kendilerine çok görülen, çocuklarını eve kilitleyip çıkan annelerin durumu; yoksulluğa karşı tek başına mücadele eden ve daha fazla dayanamayıp iki çocuğuyla Porsuk Çayı’na atlayan Dilek Özer’in hayata veda edişi, kapitalizmin vahşetini, kar hırsını ve özellikle kadınların yaşama koşullarını anlatmak için yeterli değil mi?

Kapitalizme hayır!

Tüm yaşamımız boyunca koyu askeri yeşil gölge altında, silahların, savaşın, düşmanlığın; ataerkil ayrımcı diliyle konuşmaya zorlandık. Halkları birbirine düşman eden imhacı, inkarcı tutum her gün yeniden üretiliyor; dili, kimliği ve inanışı farklı olana tahammülsüzlük artıyor; kışkırtılan milliyetçilik ve militarizmin vardığı noktanın sokak ortasında işlenen cinayetlere kadar ulaştığını görüyoruz hep beraber. Ayrımcılığın ve düşmanlığın derinleştirilmesi, yaşamımızın her alanında, evimizde, sokakta, işyerimizde şiddeti daha da yaygınlaştırıyor, meşrulaştırıyor. Ceylan’ın koyun otlatırken kafasına havan mermisinin isabet edeceği akıllara gelir miydi? Yaşadığımız yerlerde tahayyül edebilir miyiz bunu? Bölgeye özgü görülen, meşrulaştırılan kadın ölümleri çok uzağımızda değil, ülkenin her yerinde yaşanılan şiddet çınlatıyor kulaklarımızı. Korucu katliamlarının ardı arkası kesilmiyor.

Silahların gölgesinde yaşamaya son!

Kadınların insanca yaşam için attığı her adım, aldığı her soluk kesilmeye çalışılıyor.

KESK ve demokratik kitle örgütlerinden kadın arkadaşlarımız sadece örgütlü oldukları için cezaevlerinde tutuluyor. Kadın hareketine emek vermiş feminist ve barış aktivisti Pınar Selek büyük cezalar istenerek hala yargılanıyor. Sokaklarda barış adına bildiri dağıtan arkadaşlarımız karakollarda çırılçıplak soyularak aranmak isteniyor. Su ve barınma hakkı taleplerini dile getiren kadınlar gözaltına alınıyor, polis şiddetine maruz kalıyor. Güler ZERE ölüme terk edildiği cezaevinden ancak çıkartılıyor.

Gelsin baba, gelsin koca, gelsin devlet, gelsin jop inadına isyan inadına isyan inadına özgürlük!

Tüm bu umutsuz tablo yıldırmadı bizleri yüzyıllardır. Bu gidişi tersine çevirecek inancımızla; ayrımcılığa, savaşa, sömürüye, tacize, tecavüze, yoksulluğa karşı mücadeleyi, yüzyıllardır sürdürülen mücadelelerden güç alarak devam ettiriyoruz. Sesimiz başka kadınların sesleriyle birleşiyor her gün. Tüm baskılara ve şiddete rağmen bir arada durarak elde ettiğimiz kazanımlarımız güçlendiriyor bizi. Yaşanılmaz hale getirilen dünyamızda kadınların sesi özgürlüğü, umudu, barışı haykırıyor yılmadan.

Biz kadınlar insanca bir yaşamı, özgürlüğü ve barışı kazanacak güce sahibiz. Bunun için taleplerimizi bugün bir kez daha haykırıyoruz.

Namus cinayetleri, taciz ve tecavüzler, mahkemelerde uygulanan haksız tahrik indirimleri, nefret cinayeti adı altında işlenen katliamlar sona ersin!

Danışma merkezleri ve sığınma evleri açılsın!

Her çocuğun ana dilinde eğitim görmesi sağlansın!

Zorunlu göç mağduru Kürt kadınlarının yaşadıkları sorunlar çözülsün!

Kadınlar için ücretsiz eğitim sağlık ve sosyal güvenlik hakkı sağlansın!

Kadınların işten çıkarılmasına son verilsin!

Ücretsiz kreşler açılsın!

Kentler kadınların güvenle yaşayabileceği biçimde düzenlensin!

Yargı “erkek yargı” olmaktan çıksın; 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun etkinleştirilsin!

Gözaltında, cezaevinde cinsel şiddet, işkence son bulsun!

Medya şiddeti sona ersin!

ANKARA KADIN PLATFORMU









Etegimizde Isyan Taslari from pugazzi on Vimeo.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder