25 Kasım 2010 Perşembe

Bu "O"nun Hikayesi

Yarı baygın bir kadın, bilmediği bir odada. Odaya giren çıkan erkeklerin haddi hesabı yok. Bu, o odadaki, yarı baygın kadının hikâyesidir. Bu 25 Kasım'da yüzleşelim istedim bazı gerçeklerle.

Elif DUMANLI

Bu yazıyı, ben ve O, eylemleri ile cinsel şiddete maruz kalmış kadınlara güç ve destek veren Feministbiz'e ithaf ediyoruz.

Başlıyorum. Hikâyesini daha önce belli aralıklarla telefonda dinlemiş, boşluk kalan yerlerde de soru sorarak yazılı olarak istemiş, öğrenmiştim. Sorgulamam bitmedi bir türlü. Yüz yüze görüşme fırsatı bulduğumda da ağlamadan ve ağlamasına da izin vermeden dinledim. Alman devletinin katlettiği kadın yoldaşımız Ulrike Meinhof'un "Üzgün olmaktansa, öfkeli olmayı yeğlerim" sözü, duyduğumdan beri aklımdan çıkmıyor. Ağlamak mı? Belki... Ama öfkeli olmayı yeğliyorum, mücadele için.

"Tecavüz hiç aklıma gelmedi"

Toplu tecavüzü planlayan erkek meslek sahibidir. Saygın bir yeri vardır toplum içinde. Genellikle tecavüzcü erkeklerin fakir, cinsel hastalığı olan sapkın tipler olduğu sanılır. Öyle sanılması isteniyor özellikle ve bizler yüzleşmek yerine bu istenilen algının tuzağına düşeriz kolaylıkla.

Geçelim tecavüz gününe. Sıradan bir gündür. Hep birlikte okey oynanır. Bir ara biri, akşama bir parti verileceğini, bir erkek gruplarının olduğunu, bu partiye kendisinin de gelmesini isterler. "Erkek grubu" sözünü kapatmak ister diğer bir erkek. Gereksiz yere gizli şeyler anlatılmaktadır. Sinsi gülüşlerden rahatsız olur. Akşam çalıştığı için gelemeyeceğini söyler. Erkekler ısrarcıdır.

"Aklıma hiç tecavüz gelmedi. Özellikle de toplu. Erkek grupları olduğunu söylüyorlardı. Anlayamadım tabii. Hepsi de evli, saygın tipler. Hepsinin de toplanıp bir kadına özellikle de bana tecavüz edebilecekleri hiç aklıma gelmedi. Nasıl gelsin ki, oturmuşuz adamlarla eşlerinden, çocuklarından konuşuyoruz."

"Hiyerarşik tecavüz"

İçtiği son çaydır. Kalkacaktır. Akşam çalışacağı için biraz dinlenmesi gerekmektedir. Kalkmaya çalışır. Vücudu ağırlaşmıştır. Hareket edemez. Beyni ile vücudu arasında bağ kopar.

"Kendi kendime konuşuyordum. Ama ağzımı açamıyor ve vücudumu hareket ettiremiyordum."

Bir odadadır artık. Biraz önce birlikte oturduğu saygın erkekler teker teker odaya girerler.

"Biliyor musun, tecavüzü hiyerarşik yaptılar. İlkönce toplumsal olarak en yüksekte olan erkek girdi odaya sonra hiyerarşik bir sıralama izlendi."

Erkeklerin toplumsal statülerini söylemeyeceğim. Özellikle söylemiyorum. Neden mi? Polemik yapma nedeni sayıyor bazı kadın ve erkekler bunu. Yüzleşmek ve mücadele etmek zor. Ama polemik yapmak kolay. Polemiğe sebep neden ise bu tecavüzcü erkeklerin bir çoğunun bir meslek örgütüne üye olması.

Cinsel haz değil iktidar hırsı

Olayı anlatırken araya girip neden kendisini seçtiklerini soruyorum. "Fakir bir ailenin kızıydım. Babam yoktu. Yani hesap soracak ne sosyal bir statü ne de bir erkeğe sahiptim onların gözünde. Kolay avdım."

Tecavüz anına, odaya geri dönelim. Dönmek zor olduğu için araya girmişti sorum. Nefes almak, ağlama hissimi köreltmekti amacım.

Kaç adam tecavüz etmişti? Hatırlamıyor. Hatırlayamıyor. Ama bir tanesi...

"Adam gözlerine bakmamı ve 'Güzel mi? Hoşuna gidiyor mu?' diye sorduğunda, 'güzel' dememi bekliyordu. 'Hayır' dedim inatla. Ben 'hayır' dedikçe, öfkeden kuduruyordu. Bir ara elinde bir sopa gördüm. Sopayı öfkeyle rahmime soktu ve tekrar sordu 'Güzel mi? Zevk alıyor musun?' Acıdan dilimi ısırmamak için yorganı ısırdım. Çaresizlikten 'evet' dedim."

Evet, dedirttirmeye çalışan adamın derdi ne sizce? Sadece boşalmak mı? Biz buna iktidar hırsı diyoruz. Batı Almanya'da cinsel saldırı suçundan ceza almış erkekler üzerinde yapılan araştırmada, cinsel saldırıyı planlayarak yaptıklarını ve amaçlarının cinsel haz değil, iktidar olduğunu belirtmişler. Buna da "Güçlü olma duygusunu canlı bir insan üzerinde yaşamanın çekiciliği" diyorlar.

Odaya iki çocuk girer
Amaç iktidar olunca, iktidardaki erkeklerin, iktidarı kullanma araçlarını varislerine öğretmesi gerekiyordu. Babaları tarafından odaya 13 ve 16 yaşında iki oğlan çocuğu getirilir. Baba dışarı çıkar.

"Çocuklar, bacaklarımı ayırıyor, oraya buraya çekiyorlar. Ellerini, kollarını vajinama sokuyorlar. Çakmak yakıp inceliyorlar."

Oğlan çocuklarının incelemeleri bittikten sonra tecavüze sıra gelir.

Odaya getirilen erkeklerden biri, parçalanmış vajinayla kanlar içinde yarı baygın yatan bir kadın görünce, "Hani istiyordu?" der ve vazgeçmek ister. Tecavüzcü organizatör, adama bir kere kapıya kadar geldiğini, vazgeçemeyeceğini belirtir. Tecavüze ortak olur.

Tecavüz hiyerarşik gerçekleşmişti demiştik. Odaya getirilen en son erkek, hiyerarşinin en başındaki adamın işyerinde çalıştırdığı bir işçidir. "Adam iğrenç kokuyordu."

"Nasıl olsa bir kadın bunu kimseye anlatamaz"

Saatlerce süren tecavüz bitmiş, sıra kurbandan kurtulmaya gelmiştir.

"Bir aracın içindeydim. Beni nasıl öldüreceklerini tartışıyorlardı. Halen bedenime hâkim olamıyordum. Kendi kendime konuşuyordum ama ağzımı açamıyordum. Beni bir koydan denize atacaklardı. Yüzme bilmiyordum. Nasıl kurtulabileceğimi düşünüyorum."

Tecavüzü planlayan erkek, diğer erkeği öldürmemek konusunda ikna etme çabasındadır. Neden katil olsunlar ki? Ne gereği var. Nasıl olsa bir kadın bunu kimseye anlatamaz, üstelik yargı, toplum onlardan yana.

"Tüm gücümü toparlayarak, en sonunda, 'İşe yetişmem gerekiyor' dedim."

Her şeyin normal devam edeceğini iddia eden tecavüzcü organizatör, bu laf üzerine, iddiasının geçerliliğini ispat etmiş olur.

Travma anını unutma: Amnezi

İşyerinin önüne bırakılır. Merakla O'nu bekleyen iş arkadaşı, kendisini öyle görünce panik olur. Ne olduğunu sorar. Yaşadıklarını unutmuştur anında. Bacaklarının arasından akan kanı da bacaklarına yapışıp tenine ten olan spermleri de açıklayamaz bir türlü. Yıkanır. Suyun altında, saatlerce, tenleşen spermleri tırnaklarıyla kazır.

Ertesi gün kendine geldiğinde, vücudunun üzerindeki el izlerini anlamaya çalışır.

"Biliyor musun, kalçalarımda parmak ve el izleri vardı."

Kanaması durmaz. Pedlerin ardı arkası kesilmez. O sıcakta, vücudundaki izler gözükmesin diye uzun etekler ve uzun kollu bluzlar giyer. Tıpta, travma anında unutmaya "amnezi" deniyor. Tıbbi adını özellikle veriyorum çünkü anında hatırlayıp şikâyette bulunamaması sonradan mücadeleye başladığında karşısına bir sorun olarak çıkacaktır.

Yaşadığı şehir dar gelmeye başlar O'na. Travmatik amnezi sebebiyle yaşadığı şehirden neden kurtulmak istediğini anlamlandıramaz. Gitmek ister. Sırt çantasını sırtına takar ve kimsesi olmayan İstanbul'a gelir.

"En güvenilir yer İstanbul gibi geldi. Kaybolmak istiyordum."

Evet, fakirdi ve sosyal olarak O'na sahip çıkacak kimsesi yoktu ama tecavüzcü erkeklerin hesaba katmadıkları bir şey vardı. O, sosyalist bir kadındı ve örgütlüydü.

"Partili kadın arkadaş sahip çıktı."

Elindeki üç beş kuruş parayla izbe bir yer kiralar. Partili kadınların verdikleri eşyalarla kendine yeni bir hayat kurar.

"Yattığım kanepeyi bir görseydin. Kir içindeydi. Bir tane elektrikli ocağım vardı. Üzerinde hem yemek yapıyorum hem de ısınıyordum."

İki üç ay geçmiştir. Geceleri kâbus görmeye başlar. Kâbuslar param parçadır. Tecavüze uğramıştır ama nasıl? Avukata gider önce. Avukat O'nu Mor Çatı'ya yönlendirir. Terapi dönemi başlar. Sekiz ay geçmiştir. Tecavüzün tamamını hatırladığı an çılgına döner. Suç duyurunda bulunur.

Suç duyurusunda bulundu, adalet yerini buldu mu?

Suç duyurunda bulundu, adalet yerini buldu sanmayın. Bu hangi olaydı? Biz nerede okuduk, duyduk, seyrettik de demeyin kendinize. Devam ediyorum.

Suç duyurusunda bulunur ama savcı suç duyurusunu işleme koymak istemez. Karakoldan başlayayım en iyisi. Karakola gider avukatlarıyla birlikte. Tecavüzün gerçekleştiği yer jandarmanın alanıdır. Karakol komutanı şikâyet edilen adamları telefonla çağırır. Üsluba bakın.

"Hocam hakkınızda bir şikâyet var. Önemli değil ama siz yine de avukatınızla gelin."

Gelen onca erkeğin ifadesi yarım saat sürmüştür. "Suçu kabul etmiyorum" cümlesini yazarlar ve karakoldan ayrılırlar, karakol komutanının sıcak, yakın ilgisiyle ve tokalaşarak. Karakol komutanı ile bu adamların normalde samimi olmamaları hatta birbirlerini tanımamaları gerekmektedir siyasi olarak.

"Kadının bedenini yağmalamaya gelince erkekler organları üzerinden işbirliği yapıyorlar. Siyaset falan kalmıyor ortalıkta."

Avukatlar, tecavüzle itham edilen adamların serbest bırakılmalarına itiraz ederler ve 13 ile 16 yaşındaki çocukların ifadelerinin savcılıkta alınmasının gerektiğini hatırlatırlar. Gülünür. Dalga geçilir. "Çok istediğiniz insan hakları işte" denir.

"Adli Tıp Kurumu raporuna rağmen dava açılmadı"
Tecavüze maruz bırakılan kadın, tecavüze maruz bırakıldığı yerin adli tıbbına gönderilir. Doktor da "tecavüzden dolayı doktora gelinir mi" edasındadır. Muayene edip rapor yazmak istemez. Gelenlerin kadın kurumlarından gelip gelmediğini merak eder, hemşire aracılığı ile öğrenmeye çalışır. Muayene etmediği takdirde kadın örgütlerinin hastaneye çağrılacağı söylenir. O zaman doktor sadece jinekolojik muayene yapar.

"Jinekolojik muayenede kanama olur mu?"

Ben O'na sorular sorarken, O da bana sormuştu. Tabii ki hayır. Kanamazdı. Doktor beyimiz artık nasıl bir düşünce ve algıyla muayene etti ki adalet aramaması gereken kadına, kendince had bildirdi. Muayene sonucu, "Bakire değildir. Psikolojik sorunu yoktur" yazar. Adli tıpçılar ne zaman psikolog ya da psikiyatr oldu bilinmez. Doktor bununla da yetinmez. Kendi raporunu kabul etmeyeceklerini düşünerek, kendisinden daha beter rapor yazacaklarını düşündüğü için İstanbul Adli Tıp Kurumu'na sevk eder.

"Adli Tıp Kurumu'na gittim. Sürekli ağlıyordum. İçeriye girdiğimde beni genç bir psikolog kadın karşıladı. Kurulla karşılaşmamı istemedi. Beni dinledi. Dinledikçe de anlattıklarımı kurula aktardı. Yirmi sayfaya yakın bir rapor hazırlandı. Rapor, tecavüzü doğruluyordu." İstanbul Adli Tıp Kurumu'nun raporuna rağmen dava açılmaz. Talep edilen baz tespiti yapılmaz.

"Artık iki kişiydik"

Vazgeçmez. Mücadele için kendisi gibi kadınları bulmaya çalışır. Eren Keskin'e ve N.Ç'ye ulaşır. Eren Keskin, mücadelesine İnsan Hakları Derneği'nde (İHD) devam etmesini öğütler. "Keşke öğüdünü dinleseydim." Meselenin kadın örgütlerinin meselesini olduğunu düşünür.

"İHD'ye gitmedim. Feministleri dolaşmaya başladım. Bazıları, 'Biz travmalı kadınların örgütlenmesine karşıyız' dedi. Bazıları 'İyi bir şey yapıyorsun, bunu bi toplantıda konuşalım sana geri döneriz' dedi. Bazıları da 'Feministler bu konuyla mücadele edemedi sen mi tek başına mücadele edeceksin' dedi. Umudum kesilmeye başlamıştı. Sosyalist Feminist Kolektif'te benim durumumda olan bir kadın arkadaş olduğunu söylediler. Telefon numaramı verdim ve bekledim. Telefon ettiğinde sevinçten uçtum resmen. Halen vajinal kanamam vardı. Bacağımdan kan akıyordu. Görüyordum. Ağrıdan da duramıyordum. Ama buluşmaya gittim. Buluştuk. Hemen pet aldım. Ağrı kesiciler ve petlerle gün boyu birlikte geçirdik zamanımızı. Artık iki kişiydik. Mücadele iki koldan devam ettik. Bir gün, bir panel çıkışı Pınar Selek'in önünü kestim. Durumu anlattım. Ne istediğimi sordu. Anlattım. Böylece Taciz ve Tecavüze Son İnsiyatifi'nin e-mail grubu kuruldu. Cinsel Şiddete Karşı Kadın Plaftormu'nu kuruluşunda yer aldık. İnsiyatif adına toplantılara katılmaya başladık."

Hikaye burada bitmedi

İki yılı bulmasına rağmen henüz dava açılmamıştı. Açılmıyordu. "Dava açılmadıkça kendimi çaresiz ve aşağılanmış hissediyordum. Çok kötüydüm. Nerdeyse intihar edecek haldeydim. Geçen nisanda Ankara'daki Feministbiz eylem yaptığında Adalet Bakanlığı davanın açılması emirini verdi. O zaman tekrar hayata tutundum."

O, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve iç hukuk yollarında mücadeleye devam ediyor.

"Bu benim değil kadınların mücadelesi olmalı."

"Demkoratik Özgür Kadın Hareketi'nin (DÖKH) yapmış olduğu 'Demokratik Özgür Toplumu Yaratalım Tecavüz Kültürünü Aşalım' kampanyası başladığında çok heyecanlandım. Tecavüzün ulusal boyutu olduğu kadar sınıfsaldır da. Ulusal boyutla sınıfsal boyutun birleşmesi ve birlikte mücadele edilmesi gerekmektedir. Heyecanlandım ama heyecanım kursağımda kaldı. Bir türlü Kürt kadınlarıyla birlikte hareket edebilme şansını yakalayamadık."

Bu hikâye burada bitti sanmayın. Cinsel şiddet son bulduğunda bitecek bu ve buna benzer tüm hikâyeler.

Kaynak:Bianet(ED/BB)http://www.bianet.org/bianet/kadin/126225-bu-onun-hikayesi(25.11.2010)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder