Latife Canan Kaplan, SGSS'yi ve YÖK'ü protesto ettiği gerekçesiyle, kesinleşmiş ve devam eden davaları dolayısıyla Bergama kapalı cezaevi A3 koğuşunda tutuluyor. Devam eden Yök davası için Ankaraya götürülmeyi bekliyor.
Latife Canan Kaplan Ege Üniversitesi Kadın Araştırmaları Bölümü Yüksek Lisans İkinci Sınıf öğrencisidir. Erica Jong ve Duygu Asena yapıtlarında kadın konulu tez çalışması yapmakta. Kadın Hakları savunucusu ve aktivistidir. Çevirmendir. Latife Canan Kaplan mücadele yürüten sosyalist bir kadındır. Gerek tez yazımı konusunda, kitap, dergi, yazı göndererek, gerek kart, faks ,mektup göndererek Canan'a yalnız olmadığını göstermenizi bekliyoruz.
Adres: Bergama Kapalı Cezaevi A3 Bergama İzmir
24 Haziran 2010 Perşembe
21 Haziran 2010 Pazartesi
İstanbul'da kaçırılan DÖKH aktivistine cinsel işkence
İstanbul - İstanbul'da DÖKH üyesi bir kadın kuşkulu bir şekilde kaçırılarak 10 saat cinsel işkenceye ve tecavüz girişimine maruz bırakıldı. 2003 Haziran ayında Gülbahar Gündüz'ün sivil polislerce kaçırılarak cinsel işkenceye maruz bırakılmasının yıldönümüne denk gelen olay akıllara 'failler polis mi?' sorusunu getirdi. İstanbul'un Bağcılar ilçesi Fevzi Çakmak Mahallesi'nde 17 Haziran'da akşam saat 20.30 sıralarında 4 kişi tarafından zorla bir araca bindirilerek bayıltıcı bir madde ile bayıltılan DÖKH aktivisti K.S. (21) götürüldüğü metruk bir binada cinsel işkenceye maruz bırakıldı.
Metruk bir binada baygın halde bırakıldı
K.S.'nin anlatımına göre, olay şöyle gelişti: Fevzi Çakmak Mahallesi'nde yolda yürüyen DÖKH aktivisti K.S. yakınında duran beyaz renkli 'Doblo' marka araçtan inen 4 kişi tarafından zorla araca bindirildi. Bağırmaya çalıştı ancak sokak tenha olduğu için sesini duyan olmadı ve bindirildiği araçta ağzını kapatan saldırganlardan biri 'sen kendini ne sanıyorsun, 2 aydır seni takip ediyoruz. Sonunda elimize geçtin' derken yanında bulunan diğer saldırgan ise, 'konuşmayalım, kendimizi ele veriyoruz' şeklinde konuştu. Bu arada saldırgan şahıslardan biri K.S.'ye bayıltıcı bir madde koklattı. Sonrasında bayılan K.S sabah saat 06.00'da kendine geldiğinde üzerinde giysiler çıkarılmış olarak, içinde eski bir çekyat ve yatak bulunan yerleşim yerlerinin oldukça dışında metruk kullanılmayan bir gecekondudaydı.
Yarı baygın halde kendini evden dışarı atan K.S. yaklaşık bir saat yerleşim yerlerine ulaşmak için yol yürüdü. Şok geçirmiş ve ağır travma halinde uzun süre nereye gittiğini bilmeden yolda yürüyen K.S., bindiği araçla bir yakınını yanına geldi. Bayıltılırken kullanılan maddenin ve geçirdiği şokun etkisi ile uzun süre kendine gelemeyen K.S. 18 Haziran akşam saatlerinde yakınları tarafından Türkiye İnsan Hakları Vakfı'na (TİHV) götürüldü. Buradan sevk edildiği Özel Huzur Hastanesi'nde muayene dilen K.S.'ye tecavüz girişiminde bulunulduğu tespit edildi. Genital bölgede zorlanma tespit edilen K.S.'nin ayrıca iç çamaşırında ise sperm bulgusuna rastlandı. Ayrıca doktorlar yaşananları etkisiyle şoka bağlı olarak ağır bir travma yaşadığını tepti etti. K.S. ve DÖKH'lü avukatlar polis olduğu tahmin edilen kişiler hakkında Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunacak. Saldırıya ilişkin kadın örgütlerinin yarın İstanbul'da basın açıklaması yapması bekleniyor.
Haziran ayının seçilmesi dikkat çekici
Politik alanda çalışan Kürt kadınlarına yönelik daha öncede gündeme gelen ve özellikle saldırı için seçilen ay Haziran olarak seçilen bu tür saldırıların faili olan polisler açığa çıkarılarak yargılanmamıştı. DEHAP İstanbul İl Kadın Kolları Yöneticisi Gülbahar Gündüz, 14 Haziran 2003 yılında 4 sivil polis tarafından kaçılarak, işkence ve tecavüze maruz kalmıştı. Baş ve sırtı başta olmak üzere vücudunun çeşitli yerlerinden darp edilen Gündüz, aynı zamanda yüzünde sigara söndürülmüş ve tecavüze uğramıştı. Gündüz'ü kaçıran polisler tarafından 'Genel Af kampanyası için neden siz kadınlar öncülük yapıyorsunuz. Kadın olduğunuz için size sokakta dokunamayacağımızı mı sanıyorsunuz. İşte bu siz kadınlara bir örnek olsun' denmesiyle sistem barış, demokrasi ve özgürlük için mücadele veren kadına karşı gerçekliğini, en acımasız ve çirkin yüzünü ortaya çıkarmıştı.
Gündüz'ün maruz kaldığı işkence ve tecavüz bulguları doktor raporlarında yer almasına rağmen, polisler hakkında açılan dava delil yetersizliğinden kapatıldı. Dava Gündüz'ün avukatları aracılığıyla AİHM'e taşındı.
Diyarbakır'da 21 Haziran'da bir eve polis tarafından yapılan baskın sonucunda evde misafir olarak bulunan DÖKH aktivisti bir kadına yönelik 'cinsel işkence' sivil polisler tarafından cinsel işkence yapılmıştı. Konuya ilişkin DÖKH avukatlarını yaptığı başvurulara rağmen emniyet tarafından soruşturma kapatılmıştı.
Pınar Ural
DİHA
Metruk bir binada baygın halde bırakıldı
K.S.'nin anlatımına göre, olay şöyle gelişti: Fevzi Çakmak Mahallesi'nde yolda yürüyen DÖKH aktivisti K.S. yakınında duran beyaz renkli 'Doblo' marka araçtan inen 4 kişi tarafından zorla araca bindirildi. Bağırmaya çalıştı ancak sokak tenha olduğu için sesini duyan olmadı ve bindirildiği araçta ağzını kapatan saldırganlardan biri 'sen kendini ne sanıyorsun, 2 aydır seni takip ediyoruz. Sonunda elimize geçtin' derken yanında bulunan diğer saldırgan ise, 'konuşmayalım, kendimizi ele veriyoruz' şeklinde konuştu. Bu arada saldırgan şahıslardan biri K.S.'ye bayıltıcı bir madde koklattı. Sonrasında bayılan K.S sabah saat 06.00'da kendine geldiğinde üzerinde giysiler çıkarılmış olarak, içinde eski bir çekyat ve yatak bulunan yerleşim yerlerinin oldukça dışında metruk kullanılmayan bir gecekondudaydı.
Yarı baygın halde kendini evden dışarı atan K.S. yaklaşık bir saat yerleşim yerlerine ulaşmak için yol yürüdü. Şok geçirmiş ve ağır travma halinde uzun süre nereye gittiğini bilmeden yolda yürüyen K.S., bindiği araçla bir yakınını yanına geldi. Bayıltılırken kullanılan maddenin ve geçirdiği şokun etkisi ile uzun süre kendine gelemeyen K.S. 18 Haziran akşam saatlerinde yakınları tarafından Türkiye İnsan Hakları Vakfı'na (TİHV) götürüldü. Buradan sevk edildiği Özel Huzur Hastanesi'nde muayene dilen K.S.'ye tecavüz girişiminde bulunulduğu tespit edildi. Genital bölgede zorlanma tespit edilen K.S.'nin ayrıca iç çamaşırında ise sperm bulgusuna rastlandı. Ayrıca doktorlar yaşananları etkisiyle şoka bağlı olarak ağır bir travma yaşadığını tepti etti. K.S. ve DÖKH'lü avukatlar polis olduğu tahmin edilen kişiler hakkında Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunacak. Saldırıya ilişkin kadın örgütlerinin yarın İstanbul'da basın açıklaması yapması bekleniyor.
Haziran ayının seçilmesi dikkat çekici
Politik alanda çalışan Kürt kadınlarına yönelik daha öncede gündeme gelen ve özellikle saldırı için seçilen ay Haziran olarak seçilen bu tür saldırıların faili olan polisler açığa çıkarılarak yargılanmamıştı. DEHAP İstanbul İl Kadın Kolları Yöneticisi Gülbahar Gündüz, 14 Haziran 2003 yılında 4 sivil polis tarafından kaçılarak, işkence ve tecavüze maruz kalmıştı. Baş ve sırtı başta olmak üzere vücudunun çeşitli yerlerinden darp edilen Gündüz, aynı zamanda yüzünde sigara söndürülmüş ve tecavüze uğramıştı. Gündüz'ü kaçıran polisler tarafından 'Genel Af kampanyası için neden siz kadınlar öncülük yapıyorsunuz. Kadın olduğunuz için size sokakta dokunamayacağımızı mı sanıyorsunuz. İşte bu siz kadınlara bir örnek olsun' denmesiyle sistem barış, demokrasi ve özgürlük için mücadele veren kadına karşı gerçekliğini, en acımasız ve çirkin yüzünü ortaya çıkarmıştı.
Gündüz'ün maruz kaldığı işkence ve tecavüz bulguları doktor raporlarında yer almasına rağmen, polisler hakkında açılan dava delil yetersizliğinden kapatıldı. Dava Gündüz'ün avukatları aracılığıyla AİHM'e taşındı.
Diyarbakır'da 21 Haziran'da bir eve polis tarafından yapılan baskın sonucunda evde misafir olarak bulunan DÖKH aktivisti bir kadına yönelik 'cinsel işkence' sivil polisler tarafından cinsel işkence yapılmıştı. Konuya ilişkin DÖKH avukatlarını yaptığı başvurulara rağmen emniyet tarafından soruşturma kapatılmıştı.
Pınar Ural
DİHA
17 Haziran 2010 Perşembe
Trabzon'da da Kadınlar Adli Tıp'a Karşı Sokaktaydılar
Karadeniz Kadın Dayanışma Derneği kamuoyunda ‘Kasklı Sapık’ olarak tanınan Şahin Öğüt hakkında verilen mahkumiyet kararlarının Yargıtay tarafından bozulmasına tepki amaçlı eylem yaptı.
Meydan Parkı’ndaki sessiz eylem öncesi bir basın açıklaması yapan Dernek üyeleri dehşet içinde olduklarını söylediler.
TRABZON’DAKİ İNTİHAR OLAYLARI
Dernek adına açıklamayı yapan Nilüfer Akgün, son günlerde Trabzon’da meydana gelen intihar olaylarının yürekleri yaktığını söyledi. Akgün, Trabzon il genelinde 2010 yılının ilk 4 ayında toplam 152 intihar girişimi yaşandığını, bunların 101’inin kadın ve 6’sının yaşamına son verdiğini belirterek, "Kadından bir anlamda nefret eden, ailenin ve toplumun yoksullaşmasını en çok onun üzerine yığan onu değersiz ve yok sayan bir toplumsal yapının sonucudur" diye konuştu. Akgün, intihar eden kadınların geleneksel yaşam sürdürdüklerini farklı hayatlar yaşamadıklarına işaret ederek, "Ekonomik zorlukları, farklı şiddet şekillerini yaşadılar. Yaşanan olaylar kamu tarafından kınanmamaktadır. Kimse geleneklerin, alışkanlıkların, toplumsal değerlerin kadınların hayatlarına son veren yanlarına yönelmemektedir. Hayatların bitişen sessiz kalınarak onay verenler suçlusunuz. Eğer sesinizi bizimle birlikte yükseltmezseniz hepimiz için çok geç olabilir" ifadelerini kullandı.
Akgün Trabzon’daki intihar olaylarının gerçek nedenleri ortaya çıkıncaya kadar da haykıracaklarını kaydetti.
‘ATK ÜNİVERSİTE HASTANELERİNDEN ÜSTÜN DEĞİLDİR’
Akgün, Adli Tıp Kurumu’nun daha önce de Hüseyin Üzmez davasında verdiği kararı unutmadıklarını belirterek, "Yine Yargıtay’ın, Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alınmadığı gerekçesiyle bozduğu diğer dosyalarda da, bulunmaktadır. Bizler üniversite hastanelerinin, YÖK Kanunu ve Adli Tıp Kanunu uyarınca resmi bilirkişi statüsünde olduğunu, Adli Tıp Kurumu’nun, üniversite hastanelerinden hiyerarşik ve bilimsel bir üstünlüğü bulunmadığını biliyoruz’ dedi. Akgün, buna karşın Yargıtay Ceza Dairelerinin, üniversite hastanelerinden alınan raporları yok saymasını, İstanbul Adli Tıp Kurumundan rapor alınsın diye ısrar etmesini anlamakta güçlük çektiklerini ifade ederek şunları söyledi:
‘ÜNİVERSİTE HASTANE RAPORLARI GEÇERLİ SAYILMALIDIR’
"İstanbul Adli Tıp Kurumu’nun ise en erken 2011 yılına randevu verdiği düşünüldüğünde, dosyalarda bu sebeple verilen bozma kararları sonucunda, çocuklar-kadınlar tekrar tekrar travma yaşıyor. Öte yandan Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin Şahin Öğüt’e verilen cezayı fazla bulması da oldukça manidardır. Bu kararıyla Yargıtay yerel mahkemelere tecüvüz edenlerle ilgili çok yüksek hapis cezaları vermeyin, hatta onları beraat ettirin mi demek istemektedir. Buradan Yargıtay’a sesleniyoruz: Tecavüz davalarında üniversite hastanelerinden alınmış raporlar yeterli ve geçerli kabul edilmelidir.
‘ADLİ TIP KURUMU KAPATILMALIDIR’Buradan Yürütmeye sesleniyoruz: Adli Tıp Kurumu derhal kapatılmalıdır. Adli Tıp Kurumu’nun kamuoyu nezdinde hiçbir güvenirliliği ve itibarı kalmamıştır. Bağımsız üniversite hastaneleri bilirkişi olarak kabul edilmelidir. Bu düzenleme derhal hayata geçirilmelidir.Buradan Mahkemelere sesleniyoruz: Yargıtay’ın Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alınması gerekçesi ile bozduğu kararlarınızda direnin. Çocukları, kadınları Adli Tıp Kurumu’na göndermeyin. Bizler, üniversite hastanelerince verilen raporlar geçerli sayılana, Adli Tıp Kurumu kapatılana, tecavüz kriz merkezleri açılana kadar haykıracağız."
Açıklamanın ardından Dernek üyeleri 10 dakika sessiz oturma eyleminin ardından intiharı anlatan kısa bir tiyatro oyunu sergilediler.
kaynak: www.gunebakis.com.tr
Meydan Parkı’ndaki sessiz eylem öncesi bir basın açıklaması yapan Dernek üyeleri dehşet içinde olduklarını söylediler.
TRABZON’DAKİ İNTİHAR OLAYLARI
Dernek adına açıklamayı yapan Nilüfer Akgün, son günlerde Trabzon’da meydana gelen intihar olaylarının yürekleri yaktığını söyledi. Akgün, Trabzon il genelinde 2010 yılının ilk 4 ayında toplam 152 intihar girişimi yaşandığını, bunların 101’inin kadın ve 6’sının yaşamına son verdiğini belirterek, "Kadından bir anlamda nefret eden, ailenin ve toplumun yoksullaşmasını en çok onun üzerine yığan onu değersiz ve yok sayan bir toplumsal yapının sonucudur" diye konuştu. Akgün, intihar eden kadınların geleneksel yaşam sürdürdüklerini farklı hayatlar yaşamadıklarına işaret ederek, "Ekonomik zorlukları, farklı şiddet şekillerini yaşadılar. Yaşanan olaylar kamu tarafından kınanmamaktadır. Kimse geleneklerin, alışkanlıkların, toplumsal değerlerin kadınların hayatlarına son veren yanlarına yönelmemektedir. Hayatların bitişen sessiz kalınarak onay verenler suçlusunuz. Eğer sesinizi bizimle birlikte yükseltmezseniz hepimiz için çok geç olabilir" ifadelerini kullandı.
Akgün Trabzon’daki intihar olaylarının gerçek nedenleri ortaya çıkıncaya kadar da haykıracaklarını kaydetti.
‘ATK ÜNİVERSİTE HASTANELERİNDEN ÜSTÜN DEĞİLDİR’
Akgün, Adli Tıp Kurumu’nun daha önce de Hüseyin Üzmez davasında verdiği kararı unutmadıklarını belirterek, "Yine Yargıtay’ın, Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alınmadığı gerekçesiyle bozduğu diğer dosyalarda da, bulunmaktadır. Bizler üniversite hastanelerinin, YÖK Kanunu ve Adli Tıp Kanunu uyarınca resmi bilirkişi statüsünde olduğunu, Adli Tıp Kurumu’nun, üniversite hastanelerinden hiyerarşik ve bilimsel bir üstünlüğü bulunmadığını biliyoruz’ dedi. Akgün, buna karşın Yargıtay Ceza Dairelerinin, üniversite hastanelerinden alınan raporları yok saymasını, İstanbul Adli Tıp Kurumundan rapor alınsın diye ısrar etmesini anlamakta güçlük çektiklerini ifade ederek şunları söyledi:
‘ÜNİVERSİTE HASTANE RAPORLARI GEÇERLİ SAYILMALIDIR’
"İstanbul Adli Tıp Kurumu’nun ise en erken 2011 yılına randevu verdiği düşünüldüğünde, dosyalarda bu sebeple verilen bozma kararları sonucunda, çocuklar-kadınlar tekrar tekrar travma yaşıyor. Öte yandan Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin Şahin Öğüt’e verilen cezayı fazla bulması da oldukça manidardır. Bu kararıyla Yargıtay yerel mahkemelere tecüvüz edenlerle ilgili çok yüksek hapis cezaları vermeyin, hatta onları beraat ettirin mi demek istemektedir. Buradan Yargıtay’a sesleniyoruz: Tecavüz davalarında üniversite hastanelerinden alınmış raporlar yeterli ve geçerli kabul edilmelidir.
‘ADLİ TIP KURUMU KAPATILMALIDIR’Buradan Yürütmeye sesleniyoruz: Adli Tıp Kurumu derhal kapatılmalıdır. Adli Tıp Kurumu’nun kamuoyu nezdinde hiçbir güvenirliliği ve itibarı kalmamıştır. Bağımsız üniversite hastaneleri bilirkişi olarak kabul edilmelidir. Bu düzenleme derhal hayata geçirilmelidir.Buradan Mahkemelere sesleniyoruz: Yargıtay’ın Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alınması gerekçesi ile bozduğu kararlarınızda direnin. Çocukları, kadınları Adli Tıp Kurumu’na göndermeyin. Bizler, üniversite hastanelerince verilen raporlar geçerli sayılana, Adli Tıp Kurumu kapatılana, tecavüz kriz merkezleri açılana kadar haykıracağız."
Açıklamanın ardından Dernek üyeleri 10 dakika sessiz oturma eyleminin ardından intiharı anlatan kısa bir tiyatro oyunu sergilediler.
kaynak: www.gunebakis.com.tr
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)